Dr. Mine Kılavuz Ongün

Bir Sevda Sırrı Saklar Hoşap Kalesi

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Hoşap Kalesi, Vangölü'nün doğusunda, bir ovadan yükselen, surlarla çevrili bir kale. Sarp kayalıklar üzerine kurulmuş bir kartal yuvasını andıran kalenin Ortaçağ'da yapıldığı söylenmekle beraber, sonraki çağlarda kaleye başka parçalar da eklenmiş. Dibinden Hoşap Suyu geçiyor. Bu su, çevresine can olmuş, kan olmuş. Belki de adına Güzelsu denmesi bu sebeptendir. Kale nice devlet büyüklerinin, beylerin makamı olmuş, kervan yolu üzerinde olduğu için de, devrin ticaretini canlı tutmuştur.

Kalenin içinde barındırdığı bir de hikayesi vardır. Derler ki, kale aynı zamanda, Ağrı Dağı'nın öfkesini anlatan, töre gelenekleri ile örülü, sevda yüklü bir efsanedeki Gülbahar ile Ahmet'in hikayesinde de geçmektedir. Yaşar Kemal, Ağrı Dağı Efsanesi adlı kitabında kaleden bahsetmiştir. Bu hikayeyi yıllar önce, Van'da görev yaparken, belki de şimdi hayatta olmayan, o yörenin yaşlı bilgesinden dinlemiştim. Daha sonra Yaşar Kemal'den okuduğumda, Hoşap Kalesi'nin bu efsanevi sırrına tekrar vakıf oldum. Belki de bu sırrın yükü, efsane bile olsa, kaleyi daha bir dayanıklı kılmış, yüzyıllardan bugüne, dimdik ayakta tutmuştur.

Kahramanlar yine benzeri anlatılardaki gibi bir kız ve ona sevdalı bir genç. Yine imkânsız bir aşk, yine engeller. Efsanenin bir bölümü Hoşap Kalesi'nde geçer. İmparatorluk zamanıdır. Küçük yerleri İmparatorluk adına beyler, paşalar yönetmektedir. Ağrı civarlarındaki Beyazıd Kasabası'nın beyi Mahmud Han, zalim bir paşadır. Günün birinde Hanın atı gelip Ahmet'in kapısında durur. Ahmet, atın sahibini bilmemektedir.  Geri dönmesi için götürüp uzaklarda bırakır, bunu 3 kez yapar ancak at her defasında geri döner. Bunun üzerine Ahmet,"kapımıza gelen at geri gönderilmez" diyerek atı sahiplenir. Küplere binen Mahmut Han, atını geri istemesine rağmen Ahmet atı göndermez. Paşa, Ahmet'i buldurur ve zindana attırır. Bu süreçte, Paşanın kızı Gülbahar ile Ahmet, birbirine aşık olmuşlardır. Gizlice zindanda buluşmaktadırlar. Zindan bekçisi Memo içten içe Gülbahar'a âşıktır. Ancak bunu sadece kendisi bilmektedir. Gülbahar'ı kıramaz ve her seferinde onun zindana girip Ahmet'i görmesine göz yumar. Derken Paşa ferman çıkarır. Ahmet'in başını vurduracaktır. Bunu haber alan Gülbahar, Memo'ya Ahmet'i zindandan çıkarması için yalvarır. Memo'nun Gülbahar'dan bir tek isteği vardır. Bunu yaparsa Gülbahar'ın isteğini yerine getirecektir. Saçından bir tutam ister. Gülbahar hiç düşünmeden saçından kestiği tutamı Memo'ya verir. Serbest kalan Ahmet'in ardından, Memo " ben bu dünyadan alacağımı aldım" diyerek kendini uçurumun karanlık çukuruna bırakır. Memo'nun elinde sıkı sıkı tuttuğu saç teli Paşa için olayın esrarını çözer. Artık Ahmet'in nasıl kaçtığını, Memo'nun neden buna göz yumduğunu anlamıştır. Bunun üzerine, Paşa kızını zindana attırır. Haber Ağrı Dağı köylerine, civar illere yayılmıştır. Köylüler, Paşanın zalimliği ve iki gencin sevdası karşısında birlik olurlar. Saraya yürürler. Bu büyük kalabalık karşısında Paşa, kızını salmak zorunda kalır. Ancak köylülere de, Ahmet'e de, kızına da öfkesi daha da büyür.

Köylüler, Gülbahar'ı babasının zindanından alıp Ahmet'le beraber Hoşap Kalesine getirip kalenin beyine teslim ederler. Kadim bir gelenek vardı. Bir delikanlı bir kızı kaçırıp da bir eve sığındığında, evin sahibi kızı babasına vermezdi. Babasının rızasını alır, başlığını verir, düğününü yapardı. Başını verir, sığınanları vermezdi. O yüzdendir ki bu yörede kaçırılmış kızlar yüzünden çok kan dökülmüştü. Şimdi Gülbahar ile Ahmet, Hoşap Kalesi Beyi'ne sığınmışlardı. Hoşap Beyi de geleneğe uyarak, onları geri çevirmeyecekti. Beylik geleneği bunu gerektirirdi.

Kaleye geldiklerinde, bey onları misafir etmiş, kadim beylik geleneğini yerine getirmişti. Bir yandan da kendi omuzlarına büyükçe bir yük eklemişti. Paşaya karşı durmuştu, Mahmut Han askerlerini her an üzerine salabilirdi. Buna karşın, çevre illerden Hoşap Kalesi Beyine sürekli dost eli uzanıyor, yardım teklifleri geliyordu. Efsane böyle devam ederken, yöre halkının ve kale beyinin bu iki aşığa canları pahasına sahip çıkmaları dikkat çekiciydi. Bütün bunlar Ahmede, Gülbahara kutsal bir kişilik kazandırıyordu. Bu yüzden Paşa da korkuyor, ne yapacağını bilemiyordu.

Kale onlara ev sahipliği yapmıştı yapmasına ama, günden güne eriyen Ahmet, Gülbahar'ın yüzüne bile bakmamış, içindeki yangını Gülbahar da, kaledekiler de çözememişlerdi. Bir odaya kapanıyor, kalenin duvarlarıyla dertleşiyordu. Ahmet sadece kaleye içini döktü, günlerdir içini kemiren sırrını açtı." Gülbahar Memo'ya ne vaat etmişti de, Memo kellesi alınacağını bile bile Ahmet'i serbest bırakmıştı? Sevdiceğiyle kavuşma hayalleri kurduğu halde, kavuştuktan sonra ondan uzaklaştıran bu şüphe içini kemirir dururdu. 

Hoşap Kalesinde Ahmet'in yanık kaval sesleri yankılanmış, kale yüreğine sığdıramadığı derdinin ortağı olmuştu. Rivayet odur ki, Paşanın iki sevdalıyı affedip kaleden ayrılmalarından sonra, Ağrı Dağı'na doğru yola çıkmışlarken, Ahmet kendini Küp Gölü'ne bırakmış, Gülbahar ile sonsuza dek ayrılmışlardır. Bu aşk, çobanların kavalına ezgi olurken, Ağrı Dağı'ndan yükselip Van'a kadar gelen yanık ezgiler, kale ahalisine yıllardır Ağrı Dağı'nın öfkesini ve iki aşığı anlatır dururlar.

Yazarın Diğer Yazıları