Dr. Mine Kılavuz Ongün

Bildiğiniz gibi…

Dr. Mine Kılavuz Ongün

Toplumların gelişmişlik ölçütleri arasında, sağlık göstergelerinden biri olan "Bebek Ölüm Hızı" ile çocuklara sağlanan eğitim olanakları önemli yere sahiptirler. Günümüzde çocuklar, eğitici araç-gereç, oyuncak, kitap bolluğu içinde yetişiyor; daha uyarıcı ve geliştirici bir ortamda büyüyorlar. Ancak toplumlar, uygarlığın en son ürünlerinden payını aldıkça, ortaya yeni sorunlar çıkıyor. Çok çeşitli ve çelişkili etkiler arasında eğitime yön vermek zorlaşıyor. Bazen bir de bakıyorsunuz ki, sizi karasızlığa sürükleyen bir bilgi ve kaynak kirliliği ile karşı karşıyasınız Bu kirlilik, anne babaları ve eğitimcileri endişelendiren konulara bir yenisini daha ekliyor.

Okumanın erdem sayıldığı zamanlardan, çağın gereği olan teknolojiyi iyi kullananların övüldüğü günlere geldik. Bu bilgi ve hız çağında teknolojiden uzak durulması elbette düşünülemez. Bilimsel ve teknik çalışmalarımızda; bilim, kültür, sanat faaliyetlerinin yaygınlaşmasında, günlük işlevlerin döngüsünde, ihtiyaçların giderilmesinde teknolojinin imkânlarından faydalanmamız doğaldır ve gereklidir. Bilgiye ulaşmanın hiç de zor olmadığı günümüzde, Entellektüel Zekanın (IQ) bilgi ve kullanıma bağlı puan artışı göz ardı edilemez. Öte yanda, kişinin sosyal çevresi ile ilişkilerinde kullandığı zekâ bölümü olan "Sosyal Zekâ" beslenmek için farklı ortam ve durumlara ihtiyaç duyar. Mesela okullarda sınıf başkanı zeki olandır ama takım kurup karşı sınıfla maç alan sosyal zekâsı yüksek olandır.

Nitekim bilgisayarı çok iyi kullanan, bütün tv programlarını bilen, yarışmaları takip eden fakat sosyal ilişkilerinde sıkıntı yaşayan birey sayısı az değildir. Bugün, konuşması yaşına göre gecikmiş olan çocuklarda organik bir bozukluk tespit edilmemişse, fazla TV izlemenin etkisi üzerinde durulmaktadır.

Gelelim kitaplara: Günümüzde yayınlanan kitap,kaynak sayısı oldukça artmış,bunlara erişim de kolaylaşmıştır.Okul öncesi  ve ilkokul çocukları için yazılmış kitaplara şöyle bir göz atmakla,çocuk eğitimindeki önemli bir aksaklığı saptayabiliriz.Bazı kitaplar usluluk,söz dinlerlik aşılamakta;yaramazlık yapanlar için korkunç sonlar sergilemektedir.Yani sürüden ayrılanı kurtlar  kapmakta,girişkenlik ve cesaret arka plana itilmektedir. Öte yanda, az yazılı, bazen şiddet içerikli romanlar, çocuğa o yaşta çekici gelmekte, gelişmeye katkı sağlamamakta, okuyanı belli bir düzeyin üstüne çıkarmamaktadır. Kişide okuma zevki yoksa okuma alışkanlığı kazandırmaktan da uzaktır. Peki, bu tür zararlı yayınları kaldırmak veya yayınlamamak mıdır çözüm? Gerçek çözüm onlarla yarışabilecek nitelik ve güzellikte kitapların yaygınlaşmasıdır.

İyi kitaplar çocuğu somut düşünme biçiminden soyut düşünmeye doğru götürebilmelidir. Çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmanın en etkili yolu ise anne babayla birlikte okunan ve tartışılan okuma yöntemidir.

Bilgiye ulaşmak, kimine göre kanılası bir şeydir. Bazı insanların gönül dağarcığı bir damla su ile doyar, bunu içince suya kandım zanneder. Bazılarını ise okyanuslar bile doyuramaz. İçtikçe içmek ister, her yudumda kendini daha bir yetersiz bulur.

Sadece okur yazar olmak değil, gittiğimiz şehrin okur yazarı olmak; dinlediğimiz şarkının okur yazarı olmak; seyrettiğimiz resmin, yediğimiz yemeğin, okuduğumuz  kitabın… Yani tıpkı bilgisayardaki klasörler gibi. Farklı klasörler açmak zihnimize ve bunların içeriğini zenginleştirmek. Nasıl mı? Mesela Osmanlıda her ezan, farklı bir makamda okunurmuş. Örneğin akşam ezanı Nihavent Makamında okunurken dinleyenlerden bunun okuryazarı olan biri:" Nihavent okuyor" diyebilirmiş. Bu kişi, emimim ki diğerlerinden daha çok zevk alarak ve anlam vererek dinliyordur. Arabalarla ilgilenen biri gördüğü arabanın okuryazarıdır. Beynindeki klasörü açtığı zaman torku şöyle, motoru şöyle yorumlarını yaparak mekaniğinin geldiği noktayı   ve ustalığı görür ve bundan  ayrı bir zevk alırken; bunlarla ilgilenmeyen birisi "Aaa beyaz araba" der.

Bir şarkının okuryazarı olmak: Klasörümüzü açıyoruz: Selahattin Pınar babasıyla küstür. Çünkü milletvekili olan babası onun müzisyen olmasını istememekte, müzisyenliği küçümsemektedir. Bir gün Pınar, meyhaneden eve geldiğinde babasının ışığının açık olduğunu görür. Babasının uyumadığını düşünür. Oysa babası vefat ettiği için ışığı açık kalmıştır. Bu olay üzerine o güzel şarkı doğar:

"Gecenin matemini aşkıma örtüp sarayım

Gittin artık, seni ben nereden bulup yalvarayım?"

Bu eserin makamının Hüzzam olduğunu öğrenince klasörümüz daha da zenginleşiyor. Zenginleştikçe aldığımız haz da artıyor.

Bir şehrin okuryazarı olmak: Örneğin en güzel Çiğ böreği nerede yiyeceğini bilmek, bir kasabı olmak, en güzel peyniri nereden alacağını bilmek… Vesaire. Yani hayatı zevkli ve zengin yaşamak, bizim dışımızda, bizimle aynı olmayanı görmek, renklerin farkında olarak…

Entelektüel zekâyı ve sosyal zekayı besleyen sanatsal faaliyetler ise, insana değer katan çok önemli uğraşlardır ki teknoloji doğru kullanıldığı sürece, onlar da beslenir ve yaygınlaşırlar. İnsanın sosyal bir varlık olduğunu göz önüne alırsak, sosyal ihtiyaçlar ve faaliyetlerin, temel yaşamsal ihtiyaçlar gibi önemli olduklarını görürüz. Bunlar her insan için farklı başlıklar altında toplanabilir. Günlük işleyişin içine katılan bu tür uğraşlar hayata ve insana değer katar, mutlu kılar, başarı duygusuyla yüceltir. Bütün bunlarla harmanlanan insanın karakterleri değişik şekillerde karşımıza çıkar. Lafta değil, özde donanım ise en geçerli belirleyicidir. Ne güzel söylemiştir Ziya Paşa Terkibi Bendinde:

 Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz

Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde.( İnsanın aynası işidir¸ lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi¸ yaptığı işte görünür.")

Yazarın Diğer Yazıları