Cem Altaylı

Yıllar öncesinden bu günleri görebilmek

Cem Altaylı

Atatürk 1923 16-17 ocak günü İzmit'te, İstanbul'dan gelen gazetecilerle basın toplantısında konuşurken Ahmet Emin (Yalman)in bir sorusu üzerine Kürt meselesi konusundaki görüşlerini  açıklar. Bu görüşler ve Uğur Mumcu un 1989 yılında gazetedeki köşesinde yer verdiği düşüncelerini belki insanlarımızın beyin hücrelerine kan gidişini artırarak daha net düşünebilmelerine katkı sunar umuduyla sizlerle paylaşmak istiyorum.
ATATÜRK ŞÖYLE DEMİŞ.... " Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olmaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt unsurları öylesine yerleşmişlerdir ki sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede Türklerin içine gire gire öyle bir sınır olmuştur ki, Kürtlük adına bir sınır çizmek istesek, Türkiye'yi mahvetmek gerekir. Örneğin,  Erzurum'a giden, Erzincan'a giden, Sivas'a giden, Harput' a kadar giden bir sınır aramak gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir."
Atatürk bu gerçekçi tespiti yaptıktan sonra şu çözümü de ön görüyor; "Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok, anayasamız gereğince zaten bir çeşit yerel özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. "
Atatürk'ün bu sözleri 1921 Anayasasının getirdiği sisteme bakarak değerlendirmek gerekir 1921 Anayasasının 21.maddesi, illerin, manevi kişiliğe ve özerkliğe sahip olduklarını belirtiyordu. Bu yerel özerklik; bu günkü bir çeşit belediye yönetimi gibiydi iç ve dış siyaset, adliye ve askerlik ve ekonomik ilişkiler ile ilgili yetkiler tümüyle hükümetin ellerindeydi. Özerklik vilayet şuraları eliyle illerin günlük işlerinin yönetimini kapsamaktaydı. Atatürk'ün bu sözlerinden, "Kürtler ayrı devlet kursunlar gibi bir anlam çıkmıyordu. 1921 Anayasası da böyle bir sistem öngörmemişti ."
Atatürk Kürtler için bir nevi mahalli muhtariyetten söz ederken; üniter devlet dışında bir çözüm de ön görmüş değildi. Öngörülen Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları il ve ilçelerde yerel yöneticileri seçme haklarıydı.
Atatürk görüşlerini daha sonra şöyle açıklamıştı;
"Bundan başka Türkiye'nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarabilecekler.
TBMM hem Kürtlerin hem Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki unsur, bütün çıkarlarını ve yazgılarını birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz. "
Bugün Türkiye'de Kürt kökenli milletvekilleri var, Kürt kökenli Bakanlar var, belediye başkanları var, genel müdürler var, generaller, öğretim üyeleri ve işadamları var.
Kürtler ve Türkler, Türkiye içinde öylesine birbirlerine karışmışlardır ki Türkler ile Kürtler arasında bir sınır çizmek, o gün olduğu gibi bu günde olanaksızdır. Bu gün İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük kentlerde yaşayan Kürt kökenli yurttaşımızın sayısı Diyarbakır, Malatya, Tunceli'de yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızdan daha fazladır. Bu açıdan Atatürk'ün 1923 yılındaki veciz görüşleri bu günde geçerliliğini koruyor.
Öyleyse sorun nedir? Sorun, Kürt sorunu konusunda izlenen emperyalist kökenli siyasetlerdir. Atatürk'ün 1923 yılında yaptığı bu basın toplantısında açıkladığı görüşlerinin üzerinden iki yıl geçmeden Doğuda Şeyh Sait isyanı patlak vermiştir.
O günler, genç Cumhuriyet için çok önemli günlerdi. Lozan antlaşması, Musul petrolleri konusu çözüme bağlamamıştı. Sorun, İngiltere ve Türkiye arasında çözülecekti. Bu isyan; padişahlık, hilafet, şeriat ve Abdülhamit oğullarından birinin saltanatını sağlamak gibi, din sömürüsü ile perdelenmişti. (TBMM tutanakları; 64, 25. 2. 1341. C;2, S;309) İsyanın sonunda Musul petrolleri maalesef Türkiye'nin elinden kayıp gitti. Şeyh Sait İsyanı'nın Türkiye' ye faturası Musul petrolleriydi. Bugün Kürt sorunu, azınlık şovenizmi, ayrımcılık ve terör ile değil; demokrasinin yerleştirilmesi ve insan haklarının, Edirne'den Ardahan'a kadar, ülkemizin her yerinde uygulanması ve hakim kılınmasıyla çözülür.
ABD ve öteki Batılı ülkeler, niçin birden bire bu kadar Kürt yanlısı oldular?
Bu soruya yanıt aramak zorundayız. ABD için sorun İran, Irak ve Türkiye'nin birer bölümünü kapsayacak bir Kürt devleti üzerinden şimdiden egemen olmak ve olası petrol yataklarını, olası Kürt devleti aracılığıyla ile elinde tutmaktır. Kürtler üzerindeki Amerika mandacılığı hazırlığına kimse, sosyalizm, marksistlik yada devrimcilik etiketi yapıştırmamalıdır  ABD emperyalizmi, gerçekten emperyalizm ise o zaman Kürt sorununun bu kadar canlı tutulmasında bu emperyalist siyasetin güttüğü amaç niçin göz ardı ediliyor?...
Yıllar öncesinden bu günleri görebilmek için ya Atatürk gibi bir deha olmak gerekir. Öyle bir şey olmayacağına göre yaratıcı güç tarafından yeryüzüne özel donanımlı olarak gönderilmiş dehaların yaptıklarını ve söylediklerini iyi anlayıp doğru bir şekilde çözümleme yeteneğine sahip olmak gerekir. Yıllardır Ortadoğu'da ülkemizde, Asya'da oynanan oyunlara, kurulan tezgahlara bakıldığı zaman emperyalist güçler için söylenecek laf ancak şu olur: "Aldanma puştun andına, işi düşünce yar olur, aslı kertenkeledir baasan kuyruğuna mar (yılan)olur" Hoşcakalın

Yazarın Diğer Yazıları