İkram Kali

Depremi Anarken

İkram Kali

Dedem ve babam  diğer Vanlılar gibi 1945 depremini yaşamışlardı. Sonrasında tek katlı kerpiç evimizin yanı başına deprem sırasında çoluk çocuk açıkta kalmasın diyerek tahtadan 20 metre kare genişliğinde bir baraka yapmışlardı. O dönemler her Vanlının evinin yanında veya bahçesinde mutlaka bir baraka vardı.  Önceki felaketlerden ders alarak olası deprem durumunda çadır beklemeden, devlete ve birilerine de yük olmadan herkes  bu şekilde kendince barınma önlemini almıştı.    
Depremle ilk kez çocukluk yılarım olan 1972'de tanıştım. 

Depremi o dönemki adıyla zelzeleyi oyun olarak algılamıştık. Barkada kalmak abilerim ve bana oyun gibi gelmişti. 
Anımsadığım ikinci deprem, 24 Kasım 1976 tarihinde merkez üssü o zamanlar Muradiye ilçemizin bucağı olan  Çaldıran'da meydana gelen depremdi. Ortaokul sıralarında yaşamıştım.  Korukmuş,  panik yapmıştık.
Çaldıran depreminde 3840 kişi ölürken, 9232 bina da hasar görmüştü.
***
23 Ekim 2011 günü Dr. Necmi -Serap Özdemir,  Lütfü- Dr. Fügen Polat, Vahit- Yüksel Gazioğlu'nun bulunduğu bir masanın etrafında sohbet ediyorduk.  Saat 13:41 gösterdiğinde ise inanılmaz bir sarsıntıyla irkildik.  O an adeta herkesin kanı donmuştu. Serap hanım " ne duruyorsunuz deprem oluyor kaçsanıza"  diye bağırmasıyla herkes kendini kapının önünde bulmuştu. Deprem durmamış artçısıyla bir daha vurmuştu. 
O an her şeyin sıfır noktasıydı.
Ölümle yaşam arasında geçen kısa bir zamandı. 
Herkes o gün, o an kendi kıyametini yaşıyordu. 
Neyse, ağlamalar bağrışmalar,  telefona sarılmalar. Saniyeler içinde başlayan trafik, telefon karmaşası,  siren sesleri.  Yakınlarına araçlarla ulaşmaya çalışanların kalabalığı,  koşuşturmalar.   Mahşer gününü andırıyordu. Kimse kimseye ulaşılamıyor. Ulaşılamadıkça, haber alınmadıkça panik, korku endişelerde artıyordu. Televizyonlar flaş, acil haber geçerekken. İl dışından Van'ı, yakınlarını arayanların yoğunluğu bütün telefon operatörlerini,  teknolojiyi kısa sürelide olsa aciz duruma düşürmüştü. 
O anlar sadece insanın insana muhtaç olduğu zamandı. Van'ın üstünü toz bulutu kaplamıştı.  Deprem sonrası Van'ın geneline yüksekten bakanlar deprem sırasında Van'ın yüzeyinin dalgalandığını söylüyorlardı.  Kara haber tez ulaşır derler.  Van'da yıkılan binaların altında can kayıplarına üzülürken,  Erciş'te büyük bir yıkım ve ölümler yaşandığı haberiyle bir kez  daha  yıkıldık. . 
O an Türkiye kardeşlik duygusu ve sorumluluğu ile ayağa kalkarak Van'a sahip çıktı.
"Biz 1 İz" dedi.
Deprem ile birlikte arama kurtarma ve yardım ekipleri Van ve Erciş'e akın etti. 
Kurban bayramı tatilini de dikkate alan Van halkının büyük bir kısmı,  çareyi Van dışına, yakınlarının yanına sığınmakta bulmuştu. İyide olmuştu.
Ancak durmayan, huzur vermeyen, insanın kimyasını, psikolojisini bozan, sinirlerini geren artçıların ardı arkası da kesilmiyordu. Bu felaketin karşısında  çaresizdik.
***
Artçılar yapacağını yapmış,
 9 Kasım 2011 günü akşamı saat 21.23'de Van'ı tekrar vurmuştu.
Hayat durmuş, ölüm bize daha yakın olmuştu.  
Meydana gelen şiddetli deprem uzmanları jeoloji mühendislerini de yanıltmış. Van'ın başına yeni bir felaketler açmıştı. Türkiye ve dünya ülkeleri de 9 Kasım Van deprem haberiyle bir kez daha şok olmuş ve şaşırmıştı.  
9 Kasım depremiyle ikinci kıyametimizi yaşamıştık.
Her şeyin başımıza yıkıldığını sanmış,  bu şekilde yaşamanın anlamsız olduğuna kendimiz inandırmıştık. 23 Ekim'de yaşanan deprem trajedisi, travması  bütün yönüyle  aynen tekrarlanıyordu. 
Enerjimiz, direncimiz kırılmıştı.
Her şey bir birine karışmıştı.
Olan olmuş, canlar gitmişti.
Türkiye ve bütün vatandaşlarımız bir kez daha Van'da başarılı bir kardeşlik sınavı vermişti.
Bugün 23 Ekim depremin 1.  Yıl dönümü.
Yüreğimiz, buruk, bir yanımız yıkık.
Bir yıl önceki yaşadığımız can kayıplarımızı,  yıkımlarımızdan ders almaşmışçasına çabuk unutmaya başlamışız.   Deprem acılarımızı, hatalarımızı aymazlıklarımızı önce anlamak, anlatmak sonrasında da anmak daha anlamlı olmazıydı? 
Unutmamak unutturmamak için ne yaptık?
Depremi anar gibi yapıp geçiştiriyoruz galiba.  Oysa depremin 1 yılında akademik, kültürel,  sosyal dini boyutuyla Van depremi anılmalıydı. 
Van depremi madem Türkiye'nin felaketler, yardım organizasyonu ve kentsel dönüşümü açısından milattı, anma törenlerinin formatı da buna uygun olmalıydı. Olmadı! 
Bakanlıklar, Valilik, Belediye, Üniversite, Kızılay, AFAD, UMKE, Meslek Odaları, Sivil Toplum Kuruluşları,  Okullar Öğrenciler, Medya Kuruluşları, Can Kaybı Olan Aileler, Yardım Kuruluşları,  Van'a sıcak elimi uzatanlar,  sanatçılar, gönüllü kuruluşlar, Van'  depreminden ders aldık diyenler,  Van'da aylar önce hazırlanacak anma programı etrafında bir araya gelebilirdi. 
74 milyon Türkiye'den her ilden temsilciler Van'da buluşmalıydı.
Mimarlar, jeoloji,  mühendisleri, deprem uzmanları bugün Van'dan mesaj verebilirdi. 
Van'ın en gözde yerine,  kalbine hafızalarımızı diri tutacak  muhteşem bir  anıt yapılabilirdi.
Van'da eşi benzeri görülmemiş kitlesel bir yürüyüş düzenlenebilirdi.  
Bütün bunlar için ortak akıl harekete geçirilebilirdi. Çok anlamlı içerikli,  dolu dolu tarihe damgasını vuracak içerikte bir anma programı hazırlanabilirdi. 
Deprem anma programları 23 Ekim'de başlar,  9 Kasım'da bitebilirdi.   
Beceremedik. 
Yas, anma bizim gibi toplumlar için anlamlı ve önemli dönemlerdir. Bu günler toplum hafızasını, dayanışmasını canlı tutar. Akıl tutulmalarını önler. İnsan sormadan edemiyor. Biz bu günlerimizde bir araya gelemiyorsak peki ne zaman bir araya geleceğiz?
Bu anma törenleri Van'a yakışmadı. Türkiye'nin sıcak yüreğini, acılarımızı, yaşadıklarımızı, kayıplarımızı yansıtamadı. Birileri beğense de olmadı. 
Van çok önemli bir fırsatı kaçırdı. 
***
Doğan Haber Ajansı (DHA) Van bürosu muhabiri arkadaşımız, güzel insan Sebahattin Yılmaz ve DHA Ankara muhabirlerinden Cem Emir meslektaşımızı, Vanlıların kalbinde iz bırakan Japon Dr. Atsushi Miyazaki kardeşimizi, depremlerde hayatını kaybeden bütün Vanlıları ve vatandaşlarımızı rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Yazarın Diğer Yazıları