Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Pınar Ebeperi Arıkan, Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın 'Kesik Baş' romanını beyazperdeye taşıyarak Altın Koza'da En İyi Senaryo Ödülü'nü kazandı.

Röportaj: Ümran ÖZTÜRK 

Edebiyatın kelimelerle kurduğu dünyayı, sinemanın ışık ve gölgeyle yeniden inşa ettiği o büyülü âleme taşımak hem yürek hem de zihin işidir. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın klasikleşmiş eseri Kesik Baş, bu kez Pınar Ebeperi Arıkan’ın titiz ve yaratıcı kaleminde beyazperdeye uzanan yeni bir yolculuğa çıktı.

Van doğumlu, Ankara Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği mezunu ve şu an Ankara’da yaşayan Arıkan, esere duyduğu saygı ve sinematik içgörüyle kaleme aldığı uyarlama sayesinde 32. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nde Edebiyat Uyarlaması Dalı’nda En İyi Senaryo Ödülüne layık görüldü.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Kesik Baş” romanı, 1912 yılında yayımlanmış ve dönemin Türk edebiyatında hem polisiye hem de gotik korku türlerinin öncülerinden biri olarak kabul edilir. Roman, kuyudan çıkan kesik bir baş etrafında gelişen gizemli olayları anlatırken, dönemin toplumsal batıl inançları, bilim–inanç çatışması ve insanın bilinmeyene karşı duyduğu korkuyu ustalıkla işler. Bu yönüyle eser, yalnızca polisiye bir hikâye değil, aynı zamanda Osmanlı’nın modernleşme tartışmalarını, toplumsal eleştiriyi ve dönemin mizahi üslubunu yansıtan eşsiz bir dönemin panoramasını sunar. Pınar Ebeperi Arıkan, bu klasik eseri sinemaya taşırken hem romanın gotik ve fantastik dokusunu hem de toplumsal eleştiri yönünü koruyarak günümüz izleyicisine aktarmayı başardı.

Biz de edebiyatla sinema arasında ince, ama sağlam bir köprü kuran bu başarıyı, Pınar Arıkan’la konuştuk. Karakter seçimine, metnin günümüzle kurduğu diyaloğa kadar perde arkasını dinledik. Keyifli okumalar…

Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Pınar Hanım, tebrikler! İlk senaryo denemenizle Altın Koza’da ‘En İyi Senaryo’ ödülünü kazandınız. Bu gerçekten büyük bir başarı! Böyle bir sonuç bekliyor muydunuz ve bu heyecan, gurur dolu anı bizimle paylaşabilir misiniz?

Senaryomu çok severek, haftalarca o gotik atmosferin içinde yaşayarak yazdım. Karakterler evimizin bir parçası oldu. Onlar adına üzülüp, sevinip, endişelendim yazarken. Her bir karakter kendi kişiliğine bürünüp özgürleştiğinde hikaye olgunlaştı ve güzel bir senaryoya dönüştü. Bu sebeple evet bir başarı bekliyordum ama doğrusu birincilik bana da sürpriz oldu. Çünkü sinema alanından değildim, ilk senaryomdu ve elbette hataları olacaktı. Finalist olmak çok gurur verici bir duyguydu. Ödülümü almış gibi kutlamaya gittim ben Adana'ya ama gala gecesi sahnede adımı görünce yaşadığım duyguları ifade edecek kelimem yok gerçekten. Tarifsiz bir mutluluk yaşadım.

Van doğumlu bir yazar olarak, doğduğunuz şehrin sizin yazma tarzınıza veya hayal dünyanıza etkileri oldu mu?

Kesik Baş, ülkenin işgal edildiği, kurtuluş mücadelesinin başlamak üzere olduğu bir dönemi anlatıyor. Ülke başsız, saray kontrolü kaybetmiş. Bu dönem, Van ilinin yakılıp yıkıldıktan sonra kaderine terkedildiği bir döneme karşılık geliyor. Hatta benim dedemin de küçük yaşta tüm ailesini arkasında bırakıp gitmek zorunda bırakıldığı hikayenin de başlangıcı aynı zamanda. Elbette bu cinayet hikayesinin arka planında işlediğim, hikaye aralarına serpiştidiğim milli mücadele ruhuna yansıdı bu yaşantılar. 

Sinemaya ve yazıya ilginiz ne zaman başladı?

Yazmayı çocukluğumdan beri çok severim zaten. Aynı zamanda drama öğretmeni de olmam sebebiyle yıllardır çocuklarım için küçük oyunlar, kukla tiyatro metinleri, çocuk oyunları yazıyorum. Birkaç dergide eğitim yazıları da yazdım. Sözlerini yazıp bestelediğim eserler de var. Daha çok tiyatro alanıyla ilgilendim yıllarca. Zaten senaryo yazmaya başlama sebebim bir gençlik müzikali yapmak istememdi. Müzik ve sahne sanatlarını birleştirmek istedim ve senaryo dersleri almaya başladım. Bu süreçte karşıma çok sevgili hocam, sinema aşığı Selçuk Akman çıktı. Onun bitmez enerjisi ve sinema tutkusu bana da bulaştı sanırım. Kendimi durmadan senaryolar yazarken buldum. Yeni dünyalar, yeni karakterler yaratmaya başladım ve bu tutku işte beni buraya kadar getirdi. 

“Kesik Baş” romanını senaryoya uyarlama fikri sizde nasıl doğdu? Sizi bu romana çeken ne oldu?

Kesik Baş romanı yaşadığımız bu günlerin yansıması gibiydi. Aynı işgal edilmişlik, aynı çürümüş yapı, salgınlar, yoksulluk, kadınların varolabilme mücadelesi, gençlerin geleceğe dair umutsuzluğu...ve halkın suskunluğu, boyun eğmişliği... sanki 100 yıl önceyi değil de şu yaşadığımız günleri okuyor gibiydim. O kurtuluş mücadelesine yeniden hayat vermek istedim.

Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Uyarlama sürecinde romanın ruhuna sadık kalmakla, sinemanın dili için değişiklik yapmak arasında nasıl bir denge kurdunuz?

Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın anlatmak istediği çok meselesi vardı aslında. Hatta bu düşüncelerini anlatabilmek için zaman zaman hikayeye ara verip uzun anlatılarla devam etmiş romana. Selçuk Hocam buna fikr-i firar diyor. :) Bu sebeple öncelikle yazarın bu romanı yazma amacını netleştirmeye, fikirlerini toparlamaya çalıştım. Bu fikirlere olabildiğince sadık kalıp kurguyu yeniden yazdım. Senaryo yapısına uydurmak ve hikayeyi sürükleyici bir polisiyeye dönüştürebilmek için üç yeni karakter ekledim romana. Romandaki deliller çok iyiydi ancak etkili kullanılmamıştı. Merak unsurunu arttırmak, keyifli ilerleyen bir cinayet soruşturmasına dönüştürmek ve şüpheyi başka yönlere çekebilmek için kurguya epeyce zaman ayırdım ama romanın ruhuna hiç dokunmadım. Yazarın fikirleri hep kurgunun içinde kaldı. 

Uyarlama yaparken sadakat ile özgürlük arasında nasıl bir denge kurdunuz? Hangi unsurları mutlaka korumak istediniz, hangi kısımlara özgürce dokundunuz?

Romana sadakat konusunda pek zorlanmadım çünkü kendi fikirlerime oldukça yakın bir bakış açısı vardı. Bu sadakati senaryoya yansıtabilmek için Mahir karakterini yarattım. Mahir, gazeteci kimliği ile senaryonun ana karakteri oldu ve Hüseyin Rahmi onun diliyle hayat buldu senaryoda. Hatta Mahir isminin Rahmi kelimesindeki harflerden oluştuğunu farketti kızım. Bilinçaltım karakter ismini koyarken bile yazara sadık kalmış demek ki:). Ama cinayet soruşturmasında olabildiğince özgür hareket ettim. Daha akıcı, bol şüphelinin olduğu, merak unsurunun sürekli canlı tutulduğu bir kurgu oldu. 

Romanın hiciv, ironi ve toplumsal eleştirilerle dolu yapısını sinema diline nasıl aktardınız?

Bunu karakterlerle yaptım aslında. Toplumun farklı kesimlerinden, farklı inanç ve kişiliklerde karakterler bulundukları sınıfsal dille konuşarak yarattılar ironiyi. Her bir karakter kendi çıkmazından eleştirdi toplumu. Her biri kendi bakış açılarından anlattı derdini. Ama en çok da gazeteci Mahir'in yazıları etkili oldu. 

Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın bilim–inanç çatışması ve toplumsal eleştiri temalarını senaryoya aktarırken hangi yönleri ön planda tuttunuz?

Bu karmaşık bir soru. Öncelikle buradaki inanç dini inanç değil. Geleneksel toplum yapısına kötü körüne bağlılık ve değişime direnme dersek daha doğru olur. Batıda yaşanan hızlı değişime ayak uyduramayan bir toplum yapısından bahsediyor yazar aslında. Avrupa'da savaş sonrası toplumsal yapı iç dinamiklerle değişirken çöküş dönemini yaşayan yoksul halkın gençlerinin bu değişime ayak uydurabilmek için sıkıştığı çıkmaz anlatılıyor. Batının kıyafetletine, yaşam tarzlarına, fikirlerine özenen gençlerin, bu değişime hazır olmayan bir toplumda nasıl kaybolduklarını anlatmaya çalıştım. Gençlerdeki değişim isteğini yozlaşma ve çürüme olarak gören halk ise batıda olgunlaşan fikirlerden habersiz bilimi de reddediyor. Özellikle kız çocuklarının eğitimi o zamanlardan beri en büyük problemimiz hâlâ. Malesef 100 yıl sonra bile eğitime direnen bir yanımız var. Hâlâ çatışıyoruz.

Gördüğünüz gibi epeyce meselesi var romanın ancak ben özellikle kadınları ön planda tutmaya çalıştım çünkü kadınlar da hâlâ direniyor. Bu sebeple güçlü iki kadın karakter ekledim romana. Birine annemin adını verdim hatta: Nuran. Tanıdığım en güçlü kadın karakter o çünkü. Diğeri de okuma isteğine engel olmaya çalışan toplumun karşısına dikilen Safiye. Her ikisi de kendiliklerinden gelip yerleştiler hikayeye. İkisiyle de gurur duyuyorum. 

Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Romanın dönem, dil ve toplumsal bağlamını bugüne taşımaya karar verdiniz mi, yoksa dönemini koruyan bir anlatım mı tercih ettiniz? Neden?

Dönemin atmosferini bozmadım ama fikirlerin anlaşılır olmasını istediğim için roman dilini günümüze taşıdım. Toplumsal bağlam ise kendiliğinden bugüne taşınıyor çünkü söylediğim gibi malesef hâlâ bir çok temel meselemizi çözemedik. Fikirlere değil kişilere takılıp kalmış durumdayız. Geleneksel yapımızı da, tarihimizi de unuttuk. 100 yıl önce yazılan bir romanda sorulan soruların cevaplarını bu çağda bile bulamamış olmamız çok manidar. 

Senaryonun en çok zorlandığınız bölümü veya karakteri hangisiydi? Bunu çözmek için ne yaptınız?

Polisiye kısmı çok zorladı. Hüseyin Rahmi Gürpınar klasik bir polisiye yazarı değil aslında. Dedektiflikten çok suçun toplum ve vicdan üzerindeki yansımasıyla ilgileniyor. Bu sebeple polisiye film kurgusundan çok uzaktı roman. Özellikle delillerin tesadüflerle bulunması hikayenin inandırıcılığını bozuyor, polisleri etkisiz bırakıyordu. Katil roman boyunca görünmüyor, finalde yurt dışından gelen bir itiraf mektubuyla çözülüyordu cinayet. Yani polis hiç bir şey yapmadan mektubun gelmesini beklese olay çözülecekti. Ama deliller çok sağlam ve şaşırtıcıydı yani bana bol malzeme veriyordu. Bu problemleri çözmek için tüm kurguyu değiştirdim. Nasıl değiştirdiğimi anlatmayacağım çünkü sürprizi bozmak istemem. İnşallah proje hayat bulur ve film çekilirse diye ipucu vermeyelim:)

“Kesik Baş”ın karakterleri arasında sizi en çok etkileyen veya üzerinde en çok düşündüğünüz kimdi?

Elbette Mahir karakteriydi. Mahir, Hüseyin Rahmi'nin kendisi çünkü. Tüm romanın ana fikrini Mahir'in diyalogları ve gazete yazılarıyla aktarmaya çalıştım. Her bir cümlesi önemliydi. Umarım karakterini yansıtabilmişimdir. 

Uyarlama sürecinde özellikle korumak istediğiniz bir tema veya mesaj var mıydı?

Umut! Tüm senaryo bunun üzerine kurulu. Tüm bu çürümüşlüğün içinden doğan umut! Kadınların umudu, gençlerin umudu, bir milletin kurtuluş umudu...

Bu proje sizin ilk senaryo denemeniz. İlk kez böyle bir çalışmaya başlarken neler hissettiniz ve deneyimsizliğin getirdiği zorlukları nasıl aştınız?

Bir film izliyormuşum gibi yazdım. Gotik bir atmosfer olsun istedim. Haftalarca gotik müzikler dinledim yazarken. Tüm karakterleri, sahneleri, karanlık atmosferi gözümde canlandırdım. Görsel olmayan cümleleri attım ya da görselleştirdim. Doğru mu yapıyorum diye hiç düşünmedim. Sadece yazdım. İlk deneme olmasının rahatlığıydı belki. Kimsenin bir beklentisi olmaması rahatlatıcı bir durum aslında. Sanırım sadece güzel ve hızlı akan bir film izledim.

“Kesik Baş”ı senaryolaştırma sürecinde size ilham veren, yönlendiren veya moral desteği veren kişiler oldu mu? Nasıl bir rol oynadılar?

En büyük problemim zamandı. Yarışma ilanını gördüğümde son başvuru tarihine sadece bir ay vardı. Romana karar vermem, okuyup notlarımı almam bir haftamı aldı. Kurgu iki haftamı aldı, en uzun aşama bu oldu. Gece gündüz birbirine girmişti :) ve tüm senaryoyu yazmam için sadece bir haftam kalmıştı. Şansım, yıllık iznine rastlamış olması aslında. Yoğunlaşıp yazabilme fırsatım oldu. Bu süreçte tabi gündelik hayatı takip etmekte zorlandım. Eşim Koray Arıkan ve sevgili kızım Zeynep Nehir Arıkan hayatta kalmamı sağladılar sağ olsunlar. Her ikisi de her türlü projemde hep yanımda oldular. Hem moral, hem destek verdiler. Sevgili senaryo hocam Selçuk Akman ve asistanı Nurcan hocam devam edebilmem için cesaretlendirdiler. Selçuk hocamdan onayı alınca zaten iyi bir iş çıkardığımı anladım. "Kurgun sağlam, güzel iş olmuş. Gönder!" deyince umutlandım. Ve tabi ailem... Hayallerimin peşinden gitmem için cesaret ve destek veren annem ve babam...Onlar benim asıl kahramanlarım. 

Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Altın Koza’da bu ödülü almak sizin için ne ifade ediyor? Bundan sonraki çalışmalarınızda yol gösterici olacak mı?

Benim için çok anlamlı bir ödül. Bir otoritenin onaylamasına ihtiyaç duyuyor insan bazen. Sinema alanından değilim, bu alana yıllarca emek veren, eğitimini alan insanlar var. Her işi kendi ehlinin yapması gerektiğini düşünen bir insanım. Bu ödülü bana, bu işe emek veren insanların vermesi  bu sebeple çok önemli benim için. 

Kendime de haksızlık yapmak istemem tabi. Yazmayı her zaman sevdim, kendimi ifade edebilmenin türlü yollarını denedim. Bu ödül bana kendi hikayelerimi de yazmak için cesaret verdi. Her bir jüri üyesine tekrar teşekkürler. 

İlk denemenizde büyük bir ödül kazandınız. Bu başarı, bundan sonraki üretim sürecinizi nasıl etkiliyor? Size yeni bir sorumluluk, yeni bir motivasyon mu getiriyor?

Motivasyon evet. Her gün yeni bir fikirle uyanır oldum. Anlatacak ne çok hikaye varmış meğer. Sorumluluk ise... bilemedim. Sorumluluk beraberinde kuralları, ciddiyeti, fazlasıyla önemsemeyi getiriyor ve bu duygular yaratı sürecinde baskı oluşturabilir bende. Bir hikayeyi anlatmak gerekir diye anlatmak istemiyorum. Birlikte izlerken keyif de alalım isterim. Bunun için özgür olmalıyım sanırım.

Gelecek projeleriniz arasında yine edebiyat uyarlamaları var mı? Hangi yazar ya da eser sizi heyecanlandırıyor?

Edebiyat uyarlama fikri yarışmayı görmem sebebiyle oldu zaten. Aslında kendi senaryolarım var bitirilmeyi bekleyen. Öncelikle onları tamamlayacağım. Karakterlerimi çok özledim ve onlara bu ödülü de müjdelemeliyim. Aralarında ilgisizlik sebebiyle küsecek olanlar da var. :)

Sonrasında yine bir edebiyat uyarlaması olabilir tabi. Çok keyifli bir süreçti. Yeniden yaşamak isterim.

Ve tabi uzun vadede asıl niyetim kendi memleketimin hikayesini anlatabilecek kadar olgunlaşmak. Öyle bir memleket ki tarihi, savaşlar, yıkımlar, yangınlar, ayrılıklar ve etnik zenginlikle dolu...Umarım yüzakıyla çıkarım. 

“Kesik Baş”ın gotik ve polisiye ögelerini perdeye aktarırken hangi teknik veya yaratıcı yolları kullandınız?

Senaryomu Michael Hauge'un altı aşamalı yapısı üzerine kurguladım. Beş dönüm noktasını teknikte önerilen dakikalara denk getirmeye çalıştım. Bu yapıyı kullanmayı tercih ettim çünkü bence senaryoda karakter dönüşümleri en iyi bu yöntemle planlanabiliyor. 

Atmosfer için mekanları ve müziği kullandım. Mezarlık, karanlık oda, kasvetli dar sokakları gotik etki için kullandım. Müzik gerilimi arttırsın diye, loş ışıklar dönemin karanlığı sebebiyle kullanıldı. Polisiye kurgu için yeni karakterler ekledim. Sahne geçişlerini özenle kurguladım. Ve senaryonun final sahnesini sanki bir tiyatro oyununun finaliymiş gibi kurguladım. Çünkü orada aslında bir tirat var, diyalog değil.

Vanlı Bir Kadının Işığı Adana'da Parladı

Kadın bir senarist olarak bu başarıyı ve ödülü, kadın emeği açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Senaryom baştan sona kadınlara adanmış bir senaryo aslında. Her satırında bu topraklarda yaşamış ve yaşamakta olan tüm kadınların çığlığı var. Ben de emeğimi ve kendi ruhumu kattım içine. Umarım hayat bulur ve tüm kadınlara umut olur...

Son olarak, genç senaristlere ve edebiyat uyarlaması yapmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?

Sizi durdurabilecek tek şey pesetmek arkadaşlar. Yeterince isteyip, uğruna zaman ve emek harcarsanız ve de istikrarlı olursanız sonunda başarı mutlaka karşılar sizi. 

Okuyun, tekniklerini öğrenin, size ve anlatmak istediğiniz hikayenize uyan tekniğinizi bulun ve kendi tarzınızda anlatın hikayenizi. 

Ya da hikayesi kalbinize dokunan bir yazarın romanına siz hayat verin. 

Sanatınızla edebiyatı buluşturup Van’ın adını sinema dünyasında gururla duyurduğunuz için ve bu samimi röportajınız için teşekkür ederim.

Bakmadan Geçme