ŞİİRİ SENLE SEVDİM
AZİZ SAYDUT
Kitapçılarda uzun uzun kalıyorsam
her bir şairin şiirlerini ezberliyorsam
fon müziğiyle ezbere okuyorsam
sensin sebebi, bu halimin
Kelimelerin gücünü, şiirde buluyorsam
birkaç kelime ile büyük yangınlar açıyorsam
kendimde dalıp gidiyorsam
sensin sebebi, bu halimin
Adam gibi başlayan
yüreğime, çöreklenen
şiirin tesirinde var olan
sensin sebebi halimin
Dizeleri, dize yapan
o ses ile hayal dünyasında dolaşan
Aykut Kuşkaya ile yürek yangı açan
uzun sözün kısası şiiri senle sevdim
bir dem kalır yürekte Sadri gibi okusam
şiirler yeniden hayat bulsa
ne çare, izler izler durur
ne sen gibi olurum ne kendim gibi
yine seni dinler, yüreğim mırıldanır
Şiir adam, iyi ki sen okuyorsun
şiirler yine senin ile güzel
öyle afili şiirlerim olmadı
ama yazılsın bu satırlar
Uzun lafın kısası şiiri senle sevdim
sen gibi okuyamadım
senin gibi yazamadım ama
uzun lafın kısası şiiri senle sevdim
çok şiir ezberledim, çok dizeler biriktirdim
bir sabah vaktinde oturup dinlerken
dizeler biriktirdim,
uzun lafın kısası şiiri senle sevdim
VAN GÖLÜ’M
BAHATTİN BULUT
Van Gölü’m, bu sabah sana
hastane penceresinden baktım
acılarımı, ıstırabımı, bir bir attım
sen dağların eteğine akarken
ben yine aktım sana
aslında dertleri benden alırsın
can katarsın cana
Hastane penceresinden
güzelliğini izledim,
akşamları yolunu gözledim
güzelliğini kuşanırken sen
ben şiirlerle seni süsledim
ihtişamınla dururken karşımda
beste yazmak istedim sana
Gökyüzü kadar güzelsin
bir o kadar da mavisin sen
ne kadar güzelsen, ah
bir o kadar da sahisin
bir sırdaş kadar yakın
bir o kadar da hâmisin
sen ki bir hekim gibi mahir
dahisin bir o kadar da
Van Gölü’m, hayat bulurum
seni seyrederken,
rahatlatırsın yüreği sen
ötelere yüzerken
umutlarımı ekerim sana
seni bestelere dizerken
huzura yol alırım
gezerken kıyılarında.
EY RÂNA
BEDİH YÜCE
Seyreyledim kalbimi
ne o kalmış yerinde
ne aklım hanesinde
an ne an, mekân ne mekân
soramadım her halime
Bir vuslat gecesinden
mum oldun kalbime
hoş geldin ey Râna
gönül haneme
Şeb’le geldin dil şehrinden
sevdanın bahçesine
şebnem oldun ey Râna
gözlerimden kalbime
Gonca güle her bülbüle
nâme oldun sen bu gece
hicazından, nihavendinden
makam oldun her bülbüle
An öyle bir an ki geçti kalbimden
bin bir keder, bin bir elem
sen gelince lütufla sebep
oldu keder, oldu elem
Sen benimsin ey Râna
gönül desin sırât-ı aşk
bin bir hasret bin bir keder
ah, ebede bak.
AYDÎLAM
GÖNÜL ESVEDİ
Karanlığı uyuturken sessizce yağan yağmur
düşlerinin altında ıslanırım her gece...
bir ağıt ki sessiz gidişin
içimde çınlar günlerce
adın dokunsa gönlüme
bir Yusuf yalnızlığı çeker yüreğim
kör kuyularda sabahlarım
yokluğun ince bir sızıdır böylece
Ay büyürken derin sularda
aksin yansır avuçlardan,
hasretinden öperim sessizce
kirpiklerine dizilen yıldızları
bir bir ayıklarım can kırıklarından
yüreğime sarındığım bu son bahar
güneş doğmayacak mevsimdir ebediyete kadar
sen! menekşe kokulum gül bakışlım
umutlar yeşermeden solar bilmez misin?
ayrılık anca masallarda olur derdim
şimdi sinemi yol yapıp önüne serdim
Gelişine kurduğum tüm saatler
zamanın ötesinde takılı kalır
yokluğuna uyanırım her sabah
ve yokluğun, sinemi yakan kor ateş
hani öptükçe hayat bahşeden buselerin?
yıldızların koynunda yatarım her gece...
sen! ayın üzerine doğmaya utandığı güzel
Züleyha’nın ağaran saçlarında
tel tel Yusuf nakşedilmişken
kaç hasretin sancısını taşır yüreğin?
Çorak gönüllere yağacak rahmetti gözlerin
aşkına susamışım Kerbela yüreğimde
kıyıya uzun cümleler yığarken dalgalar
gözler kan çanağı, Dicle gibi kan çağlar
aşkın gölgesinde binlerce sevda yeşerirken
sana uzattığım eller hep havada kaldı
şimdi sessiz bir gemi gibi
közümle beraber, gitmeliyim bu limandan.
bitsin diye bu sessiz hikaye
sefil sersem düştüm yollarına
susuz kalmış yolcuya pınardı gözlerin Aydîlam.
KUYU SÖYLER
MUHAMMET BARAN ASLAN
Ben bir garip derviş idim
bir durur bin yürür idim
ney’ imle şen olur idim
kuyu söyler ben çalarım
İsmim durmaz zihinlerde
canım damarım oldu dere
âşık bilmez imiş çare
kuyu söyler ben çalarım.
Güneş görmez gözkapağım
sarığımda talyesanım
örüldü gönlümde ağım
kuyu söyler ben çalarım
Bekir, Ömer, Osman, Ali
her biri cengâver, veli
sırlar yakar her dem dili
kuyu söyler ben çalarım.
VÂYE
MURAT AKKOYUN
Mezardan çiçek bütün umutlar
yeniden yeşerecek yokluktan tılsımlar
gitmeyecek artık sevgi dolu bulutlar
Yağdıracak bir damla olsa da rahmet
susuz yaz akşamlarının hatırına
kervan kervan gelir candan serinlik
ser verir sırdan yoksun kalbe
Ruhunda yükselir ateşten gök
kuşlara mesken olmaz bu yük
yeşillik içinde asırlık ağaçlar
kendine savaş açmış
ölüme meydan okumuş yapraklar
Can verir fidan yürekli tohumlara
mavilikler içinde sarhoş güneş
akşam kızıllığında kaybolur
karanlık umutlar çökene dek
gecenin ıssız karamsar yüzüne
Herkes kendi içine demir parmaklık
yüreği mahkeme salonu kalabalık
çözmeye çalışır kalemi çoktan kırık
böyle devam edecek tozlu devran bulanık.
UMUT ÇAĞRISI
HELAT DOĞAN
Kim bilir, gün gelir döner devran
felek dişli çarkına
berrak sudan içirtir
Baharı serpiştirecek
keskin tırnakları arasına
palazlı gözlerine umut ekilir
Sonra , sevinçler dökülür yağmurla
sert yumruğunu belki
biraz daha ısırır, kimse görmese de
örseleyecek kızgın bakışlarını
Kim bilir belki de
bunları yapmadan geçecek ömrü
belki yarın yapar ya da
belki de şimdi tam da vakti
O zaman haydi masumca
tebessüm etmeye, ey sevgili
umutla yaşamaya senle/ haydi
gönülden sevmeye ikna et beni.
BİR PARÇA ŞİİR
MÜCAHİT ŞENGÜL
Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm
Benim olmuş dünyalar
Üstad Yavuz Bülent’in çok sevdiğim şiirlerinden birinin son iki mısraı...
Şiirin adı “Bir Gün Baksam ki Gelmişsin.” Bu şiirin detayına girmeyeceğim. Diğer mısralar, dizeler de çok kıymetli ancak ben şiirin en son iki dizesine biraz değeceğim.
Diğer kısımlarda o kadar güzel tabirler var ki oku oku bıktırmaz, usandırmaz. Fakat benim şahsi kanaatim şiir nasıl olursa olsun son kısmı akılda kalıcı olmalı. Tadı damakta bırakacak olan kısım şiirin finalidir tabiri caizse.
Üstad burada ne bulmuş da bu kısmı en sona uygun görmüş diye düşündüm. Neticede diğer mısralar da çok güzel manalar içeriyor ve okuma isteği veriyor, duygu yoğunluğu yaşatıyor. İlk etapta, şiirin tamamına hâkim konu olan sevgilinin yokluğunu veya ondan uzakta olmasını anlatıyor.
“Tozlu pabuçlarını gözlerime sürmüşüm”
Burası işte bir şairin bana göre söyleyebileceği en müstesna sözlerden biri. Göz, insandaki en hayattar, en kıymetli organlardan biri. Yani burun veya kulak gibi değil. En ufak bir rüzgârda bile yaşaran, toza toprağa gelemeyen bir organ. Bundan ziyade göz, insanda vücudun neredeyse en üst noktasında bulunur.
Pabuçlar da vücudun en alt noktası. Bastığımız yere en yakın yer. Hatta bastığımız yerden izler var orada: Tozlar. Sevgilinin gelişi, şaire o kadar keyif vermiş, o kadar bahtiyar etmiş ki… Vücudunun fiziksel zararlara açık organını dahası vücudunun en üst kısmını tozlara aldırmadan sevgilinin ayaklarına sürüyor. Nasıl bir mutluluk, nasıl bir keyif… Üstelik ayaklarına da değil tozlu pabuçlarına…
İşte bu mana her zaman beni bu şiirden sonra derin bir efkâra sokar. Okudukça okurum özellikle bu kısmı. Damakta tat bırakan işte bu.
Sonrasında ne diyor “Benim olmuş dünyalar” Böyle bir aşk, böyle bir beklenti içinde olan, maddi ve manevi olarak sevgiliyi bekleyen bir âşık, dünyalara da sahip olur elbette...
Sevgiyle kalıp o sevgiliyi bulmanız dileğiyle...
NİYET
AYŞE TAŞDEMİR
Belki de bir nasip işi... Bir niyet...
Niyet demişken, hayatımdaki en anlamlı kelime herhalde... Elbette birçok tabir var aklımın mantinimin hayran kaldığı ama en çok inandığım hep niyet... Hep nasip... Bir yaratıcıya inanmak insanın ruhunu belli sorumluluklara götürür. Şüphesiz bağlı olmak iyidir herhangi bir şeye.
Her dinin temelinde bağlılık vardır. Bağlı olmak iyidir kurallara, inanışlara mesela devlet; insanın düzgün ve güvenli bir yaşam sağlaması içindir bu da öyle... Evvela, bağlılık, samimiyet, teslimiyet ve sonra nasip sonra niyet...
Evet, nasipteyse olur, nasipte olanı istemek gerek bunun için çabalamak. Sonuçta kimse kaderi bilemez ki kuantumu, evreni, ışık ve enerjiyi en iyi bilen de bunu çok iyi bilir sonuçların yokluğuna ve yokluktaki mukimliğe...
Niyet... Mesela abdest, mesela namaz niyet etmek gerek günde beş vakit ve hep Allah rızasına... Burada güzel şeyler anımsıyor insan "Allah rızası" dert cennet, cehennem değil rıza... Amelleri değil Rahmet ve Merhamete... Azabı bilmek değil Merhametten Rahmetten umut etmek... Güzel olan asla kolay olmaz.
Bir şeyi çok istiyorsun ama bir türlü olmuyor, nasip olmuyor yapamıyorsun. Bu durumda yıllar önce biri bana niyetimi sorgulamam gerektiğini öğretmişti. Neden nasip edilmediğini düşünmemi söylerdi. Öylece işte inanıyorum nasibe...
Kocaman bir mukimlik bu evren, koca sırlara gebe ve fazlasıyla meçhul evrenin, fazlasıyla meçhul dünyasının çok daha meçhul insanlarıyız... Bu noktadan bakınca bencesine nasip hep niyet hep sonra aklıma gelir.
"şüphesiz ameller niyetlere göredir ve herkese niyet ettiği vardır" mükemmel özet oldu... Koskoca taşların milyonluk yaşlarının yanında bizimkisi 60 -70 yıl... Düşününce neye yeter ki... Niyete yeter mi, peki ya nasibe?
Bu yüzyıl çok zor, çok kısa... Ama dolu dolu en güzeliyle ve en çirkiniyle...
Her niyetimi nasibime, her nasibimi de vaktine teslim ediyorum şu kısa ömür de hepsine de yeter...
Umut ediyorum.
DÜŞ YASTIĞI
DUYGU TAYLAN
Denizin koyu simgeleri
Ayın donuk bakışı
Şaşkın buluşmamız
Kör karanlık bıçak yarası,
Taş kadar kör aşkımız.
Dalgalanarak geçiyoruz,
Tükenmemiş denizde
Ardımıza bakmadan.
Fırtınada yıkanmış gemiler
Senelerce
Senelerce evvel birbirimizin düş yastığında
Batık aşklarla dolu
Mavinin dibi
Şiirler taşmış
Şiirlerde görünmeyen ayrıntı
Martılar dönüyor
Dilin hükmü yok
Sen yoksun
Ben de yokum
Yalnızız ikimiz de
Kaybolmuş siste emanet ettiğimiz rüyalar
Giderim tapınak bildiğim sevdadan
Giderim tenim pul pul
Göğsünde bırakırım kutsal ayini
En derin uykumu yüzünde bırakır giderim
Not:2019 yılında ASMMO tarafından Asım bezirci anısına düzenlenen şiir yarışmasında ikincilik almıştır
Bakmadan Geçme
