Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

HESAPSIZ GEÇTİM

NURAY DOĞAN

Vefasız dünyanın kahrını çektim

Kara taş üstüne ekinler ektim

Aşkın iğnesiyle eğnimi diktim

 

Üfledim derinden hay oluverdim

Buğuyla demlenmiş çay oluverdim

Nuruyla parlayan ay oluverdim

 

Kırılmış aynada yoruldu yüzüm

Lâl melâl dudakta yoruldu sözüm

Yolların izine yoruldu gözüm

 

Bülbülü şeydayı düşürdüm zara

Açtırdı sinemde sayısız yara

Fermanı okuyup çıkardı dara

 

Ecel şerbetinden avuçla içtim

Musalla taşından burakla uçtum

İpince köprüden hesapsız geçtim.

Van Gölü İncileri

BİLDİM BİLELİ

İMDAT FAAL

Kaç derviş hırkası eskidi bende

Sırtıma urbayı giydim giyeli

Ruh kalmamış ise umut yok tende

Ben kendi kendimi bildim bileli

 

Döner devr-i alem feleğin çarkı

Hepsi Ademoğlu yoktur hiç farkı

Mizan kurulunca verilir hakkı

Kula minnet etmem dedim diyeli

 

Bir daha iner mi semadan arza?

Mükellef eder mi sünnete farza

Masiyetlerime gösterse rıza 

Nedamet haline geldim geleli

 

Yedi uyurlardan selam getirdim 

Hak divana varıp kelam getirdim

Dünya telaşını çoktan bitirdim

Alem-i ukba’ ya vardım varalı

 

Kul İmdat’ım, yönüm döndüm menzile

Kitabımda yazmaz dostuma hile

Asla yanlış yapmam ben bile bile

İnsan-ı kamili duydum duyalı

Van Gölü İncileri

TEL ÖRGÜLER...

SAMLE ÇAĞLA

Dört yanımız sarılmış tel örgülerle 

Bağlanmış dillerimiz, gözlerimiz de

Hangi uzaydan gelen bir esin

Alıp götürüyor eski günlere...

 

Suyun nabzı vuruyor nazlı sehere

Başkaldırıyor şimdi kardelen

Örselenip haymatlos yalnızlıklarda

Dönüp geleceğiz kafilelerle

Tanrıdan kaçtığımız uzun sürgünden...

 

Evet biz, o lanetli güruh, çılgın kumpanya

Kime gülsek gözlerinde kan, irin

Yüreğinde kaynayan kırk yıllık bir nefretin

Canlı hedefleriyiz cesur, direngen...

 

Dört yanımız sarılmış tel örgülerle

Bir öpüşsek tutuşacak dudaklar

Aşk bu yani, sabır sabır nereye kadar

Herkesin beklentisi bir mucize geceden...

 

Alevsiz alazlandı içimizin ormanları

Ah yanıyor "aşklar, yalnızlıklar" ve börtü böcek

Gündöndüler dönmüyor gülden yana

Canımıza batıyor, yağmurun tacizinden

Kaçan çiçeklerin utancı yaralıyor derinden...

 

Dört yanımız sarılmış tel örgülerle

Fiyakalı bir kabristandayız şimdi

Tepemizde ruhuna bir mermer dua abiler

Geçeceğim köprü yıkık

Ferhat ile şirin bilirlerdi bizi yaşarken

Mezarlık komşusu bile değiliz artık...

Van Gölü İncileri

BİR MİLLETİN RUHUDUR DEĞER BİLİNCİ

MERAL YAĞMUR

Değerler; bir toplumun doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini, kutsal ile sıradanı ayırmasına yardımcı olan inanç, davranış ve anlayış kalıplarıdır.

Genel olarak iki ana gruba ayrılır. Maddi değerler; somut nitelik taşıyan ekonomik, teknolojik veya kültürel unsurlardır. Manevi değerler ise; soyut olan, insanın ruhunu ve toplumsal düzeni şekillendiren unsurlardır. Vatan sadakati, bayrak sevgisi, dürüstlük, misafirperverlik, adâlet duygusu, hoşgörü gibi değerler bireylerin kişilik oluşumunu etkiler, toplumsal birlikteliği sağlar ve ortak bir kültürel hafızanın oluşmasına katkıda bulunur.

Değerlerini kaybeden toplumlar kimliklerini ve geleceklerini kaybetmek tehlikesiyle karşılaşır. Dolayısıyla çocuklarımıza bu değerleri küçük yaşlardan itibaren öğretmek, onları sadece birey olarak değil toplumun aktif birer üyesi olarak da yetiştirmek anlamına gelir.

Her millet maddi ve manevi değerleri sayesinde kimliği, dili, dini kültürü, gelenek ve görenekleri ile şekillenir ve varlığını sürdürür. Nitekim Cenâb-ı Allah Rad Suresi 11. Ayet-i Kerîme’sinde “Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur” buyurarak, kendi değerlerinden uzaklaşan toplumların kimlik karmaşası yaşaması, kökenlerine yabancılaşması, kendini nerede ve hangi topluluk içinde konumlandıracağını bilememesine neden olacağını ve en nihayet bu durumun aidiyet duygusunu zayıflatarak, içsel boşluklara, toplumsal düzeyde çözülmelere, kültürel erozyona neden olacağını vurgulamaktadır.

Dolayısıyla değerler sadece geçmişin birer mirası değil, geleceğin de temel taşlarıdır. Bu değerleri çocuklarımıza aktarmak bir zorunluluktan ziyâde aynı zamanda bir varlık meselesidir. Ancak günümüz dünyasında hızlı değişimler, küreselleşmenin etkileri ve dijitalleşmenin getirdiği yeni yaşam biçimleri, değer aktarımını zorlaştırmaktadır.

Bu bağlamda çocuklarımıza hem maddi hem de manevi değerlerimizi koruma, yüceltme, geliştirme ve devam ettirme becerileri kazandırmak ebeveynler olarak büyük bir önem taşımaktadır.

Buna istinaden destekleyeceğinizi umarak diyorum ki… aile, bir çocuğun ilk ve en önemli eğitim yuvasıdır. Çocuk hayata dair ilk kavrayışlarını aile ortamında edinir. Bu yüzden maddi ve manevi değerlerin temeli evde atılmalıdır. Zirâ çocuklar, söylenenden çok büyüklerini taklit ederler. Büyüklerin tutarlı ve örnek davranışları, değerlerin içselleştirmesini kolaylaştırır. Günlük hayatı yansıtmak, sadece sözlü anlatım ile degil, davranışlarla hayatın içine serpiştirerek model olmalı. Aile içinde küçük bir paylaşımın ardından teşekkür etmek, dürüst davranışları takdir etmek, sabırla dinlemek gibi.

Diğer yandan maddi kültürün korunması, geleneksel yemekler yapmak, milli bayramlarda evleri süslemek, dîni bayramlarda büyükleri ziyaret etmek, küçük sevgisi, büyük saygısı hatta zaman zaman mezarlıklara gidilerek duâlarda bulunmak gibi meselâ…

Ve olmazsa olmaz diyeceğim, ebru sanatı, seramik, halı-kilim dokuma, ata binme, okçuluk, güreş gibi geleneksel sanatlar ve geleneksel spor aktiviteleri ile çocuklarımızı tanıştırmak da maddi değerlerin aktarımı adına önemlidir.

Unutmamalıyız ki; ailenin çocuk üzerinde bıraktığı etki, okul veya diğer sosyal kurumların etkisinden çok daha kalıcıdır. Günümüzde çocuklar sadece aile ve okuldan değil sosyal çevrelerinden ve medyadan da etkilenmektedirler. Bu noktada iki yönlü bir etkileşim söz konusudur.

Olumlu etkileri kadar olumsuz etkiler de vardır. Eğitim içerikli programlar, milli değerleri destekleyen diziler, hatta çizgi filmler; belgeseller ve sosyal medya kampanyaları çocuklarda değer bilincini güçlendiren olumlu kullanım alanlarıdır. Olumsuz etkiler ise tüketim kültürünü aşırı öven, şiddeti veya ben/ciliği normalleştiren nitelikler değer dünyasında ciddi tahribatlara yol açar. Bu nedenle ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocukların medya kullanımına rehberlik ederek yönetmeleri şarttır ve medya okuryazarlığı eğitimi çocukların bilinçli medya tüketicisi olmasına katkı sağlayacaktır. Değerleri hikayelerle vermek çocukların zihninde daha kalıcı izler bırakır. Atasözleri, masallar ve kahramanlık hikayeleri bu açıdan değerlidir. Ayrıca oyunlar, çocukların değerlerini yaşayarak öğrenmelerini kolaylaştırır. Mesela işbirliği oyunları yardımlaşmayı pekiştirir, empati becerisini geliştirirken aynı zamanda olaylar üzerine düşünmelerini sağlayarak değerlerin neden önemli olduğunu anlamalarına yardımcı olur.

Diğer bir taraftan davranışlar ödüllendirilmeli. Fakat yapay bir rekabete mahal vermeden içtenlikle yapılmalıdır. Dolayısıyla her çocuğun öğrenme becerisi ve algısı farklı olduğundan, yöntemlerde esnek ve yaratıcı olmak da esastır.

Değer aktarım sürecinde bazı güçlüklerle karşılaşmak elbette ki kaçınılmazdır. Geleneksel değerlerin yerine bireycilik, hazcılık gibi akımların öne çıkması kültürel yozlaşmayı tetikler. Medya baskısı çocukların sağlıksız rol modellerle karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Çözüm olarak aileler çocuklarıyla nitelikli olarak zaman geçirmeli ve ortak faaliyetler yapmalıdır. Eğitim kurumları değer eğitimini, derslerin bir çabası haline getirmeli, ezberci yaklaşımlardan kaçınmalıdır. Medyada yerel ve milli değerlere yer veren kaliteli içerikler üretilmesi desteklenmeli ve eleştirel düşünme becerileri geliştirerek doğru ile yanlışı ayırt etmeleri sağlanmalıdır. Şunu kesinlikle ifade etmeliyim ki, yoğun iş temposu ve ne yazık muhatabı olduğumuz çağın geniş bir yelpazede sunduğu dijital bağımlılıklar nedeniyle aile içi iletişimin zayıflamaması, etkileşim eksikliği yaşanmaması açısından bu süreç çok önemlidir.

Her millet değerleriyle bilinir, değerleriyle anılır. Değerleriyle devam eder varlığı, ayakta durur, yaşar, gelişir ve büyür. Peygamber Efendimiz (s.a.s) bu hususta ümmetini şöyle uyarmaktadır: “Kim bir kavme benzerse o da onlardandır.” Öyleyse, bizi biz yapan, bizi ayakta tutan ve en güçlü sığınağımız olan maddî ve manevî değerlerimize; inancımız, tarihimiz ve kültürümüzle bağdaşmayan bâtılı izâle edip örf, adet ve geleneklerimize sahip çıkalım. Son olarak vurgulamak istediğim şudur ki, maddi ve manevi değerlerimiz millet olarak sahip olduğumuz en kıymetli hazinelerimizdir. Bu değerlerin korunması, geliştirilmesi ve gelecek nesillere aktarılması ancak bilinçli bir eğitim süreci ile mümkün olacaktır. Aile, okul, sosyal çevre ve mekân bu sürecin temel aktörleridir. Çocuklarımıza değerlerimizi öğretmek, onlara sadece bilgi vermek değil, onları karakterli, sorumluluk sahibi, topluma katkı sunacak bireyler olarak yetiştirmek demektir

Bu görev hepimizin omuzlarındadır. Çünkü ancak değerlerine sahip çıkan bir toplum geleceğini güvenle inşa edebilir.

Bâki muhabbet ile…

Van Gölü İncileri

İMKÂNSIZLIKLAR

AYŞEGÜL YAKIN

Gelsen bana mahşerin o nihayetsiz vaktinde…

Umudumu çoktan saldım denizlerin girdabına.

Çare bulunamazken hâlimize,

Yine de sevdim seni 

Sessizliğin en kimsesiz, en yankısız yerinde.

 

Gözlerim yollarda, hayalinle kavrulurken

Gel artık… kelâm et benimle;

Dinsin bu ateşin kahroluşu.

Sana ebedîyim; varlığımdan süzülüp geldim

Bu menzili olmayan, gidişsiz yollara.

 

Sevgimi, varlığından ibaret sanma.

Ben seni küçük cihanımda saklarım;

Beklentilerin cevapsız kaldığı her dem

Yine de beklerim seni, karşılıksız ve lisanı sükûtla.

 

Ve senin o sessiz sessiz firarın…

İçimde “sen, sen” diye inleyen bir sızı bırakır.

Issız duvarların ardından gözlerim yolunda;

Kar beyazı gönlümü ayaz sararken

Üşümüşüm… kendi aldanışıma, kendi vehmime.

Van Gölü İncileri

MEHLİKA’M

MUHAMMED ENES BİÇER

Aşkının ağırlığı çöktü omuzlarıma Mehlika’m,

Taşıyamadım…

Kendimi Medreseli Cami’nin avlusuna bıraktım.

Talebeleri izledim;

Hocaların etrafında halka halka çoğalan, edeple.

Bana da hürmet ettiler, bilmeden…

Meğer gönlümdeki yük, hocalığın tartısı kadarmış.

 

Ben bir akarsuydum Mehlika’m,

Ama akmayı kendim sandım oysa ben,

Bir çağrının izinden yürüyordum.

Bakan ferahlardı, Dokunan serinlerdi,

Geçen dururdu.

Şimdi önümden geçen durmadan geçiyor;

Çünkü kuruyan su sadece çamur bırakır.

 

Sonbahar benden iz alıyor artık.

Rüzgâr, Adımı hüzünle anıyor.

Kaynağımın sen olduğunu sandım,

Sonra anladım: kaynağı hatırlatan işarettin.

 

Her haram bakışta

Bir parça daha kaybettim kendimi.

Gözüm aldı, Kalbim ödedi.

Hüzün yüklendim Mehlikam,

Ama hüznü bile doğru taşımadım.

Şimdi öğrendim: Hüzün, Allah’a açılan kapıdır

Eğer sabırla tutulursa.

 

Şimdi omuzlarımda iki yük: Biri hüznün emaneti

Diğeri gözlerimin kanayan tövbesi,

Küçük lezzetler uğruna

Büyük derinlikleri boğmuşum.

Bir anlık sıcaklık için

İçimdeki ebediyeti üşütmüşüm.

 

Aşk sandım Mehlika’m, meğer imtihanmış.

Sahip olmak sandım, meğer bırakmakmış.

Yanmak sandım, meğer kül olmadan

Dirilmek mümkün değilmiş.

 

Eğer bir suretsen, Beni surette boğma Allah’ım

Eğer sen bir sırra açılan kapıysan,

Kapıda oyalananlardan eyleme beni

Kalbimi nefsimden kurtar, gözümü rahmetine bağla

 

Ben susmayı öğrendim Mehlika’m

Artık konuşan, içimdeki yangın

Ben kurudum ama biliyorum: Kuruyan her yatak

Bir gün Rahmet pınarını bekler.

Van Gölü İncileri

GÖKYÜZÜ

AYŞE DAĞLIOĞLU

Nedeni yoktur, İstara

Mavi kalmanın

Uçuk kaçık gidesi gelir diye

Deli bir bulut olmaya gör

Kimse yoktur

Gidebildiğin kadar senindir

 

Tenha rüzgârların sesini dinle

İçime kuşlar kaçtı

Elimle sol gözümü ovdum

Çocukların uçurtmaları da eskidi, İstara

Tıpkı gökyüzü gibi

Ben yürümeyi severim,

Her sabah yüreğimi alıp

Mülteci başıma buyruk

Üşüme, kelimelerin sesini dinle.

Van Gölü İncileri

ANLAT DERVİŞ SÖYLEMEM 

FAHRİ HARİS DOĞAN

Daldın köşkü aleme gözlere mahsus olan 

Sığın bir tek kaleme sende saklı olan

Hayat sır-ı perde düşte düş kaybolan 

Sükût için için kanar anlat derviş söylemem

 

Aldın bohça erzağı sırtına bin bir yükün 

Taşır bir ömür kalbin alınmaz kırık gönlün

Bir ufak hissi sakladın kimden kimi örttüğün 

Günah vardı bilmişim anlat derviş söylemem.

Bakmadan Geçme