TOKUN SOFRASINDA AÇIN SESSİZLİĞİ
MAHMUT CELAL ÖZMEN
“Komşusu açken tok yatan bizden değildir.”
Bu cümle, yalnızca bir uyarı değil; insanlığın vicdan terazisidir. Hz. Muhammed’in bu sözü, yüzyıllar öncesinden bugünün aynasına düşen bir ışıktır; ya da belki de bir sarsıntı. Çünkü bugün, dünya sofralarla doluyken, o sofraların gölgesinde açlıktan ölen çocukların sessizliği yankılanıyor.
Filistin’de bir annenin, elinde bir dilim ekmek olmadan çocuğunun başını okşadığı o an… Bu an, insanlığın yüzüne vurulan en büyük tokattır. Ve o tokadın izi, her televizyon ekranında parlayan ışıltılı tabaklarda, şeflerin neşeli kahkahalarında, yarışmacıların “tuz eksik olmuş” yorumlarında saklıdır.
Bir yanda açlıkla imtihan olanlar; diğer yanda, açlığın bir eğlenceye dönüştüğü sofralar…
Hz. Muhammed, bu manzaraya baksaydı ne derdi?
Belki hiçbir şey demezdi. Belki sadece susardı. Ama o suskunluk, gökleri titretecek kadar ağır olurdu. Çünkü o biliyordu ki, açlıktan ölen bir çocuğun sessizliği, bin vaazdan daha gür bir çığlıktır.
Bugün biz, o çığlığın yankısını duymamak için televizyonun sesini açıyoruz. Renkli tabaklar, gösterişli sofralar, alkışlar… Oysa her lokmanın gölgesinde, Filistinli bir çocuğun gözyaşı var. Biz “lezzet” konuşurken, o çocuk “hayat”ın tadını bilmeden toprağa düşüyor.
“Bizden değildir” demişti Peygamber…
Bu cümle, sadece bir dini hüküm değil, bir insanlık ölçüsüdür. Bizden olmak, bir inanç meselesi değil, bir vicdan meselesidir.
Bizden olmak, başkasının açlığını kendi boğazında hissetmektir. Bizden olmak, dünyanın öte ucundaki bir çocuğun ağlamasını kendi evinin sessizliğinde duymaktır.
Ama ne yazık ki bugün, “bizden olmayanlar” çoğaldı. Sofralar büyüdü, tabaklar çoğaldı, ama merhamet küçüldü. Tokluk bir gösteriye dönüştü; açlık ise uzak bir haberin soğuk satırlarında kayboldu. Oysa aç bir insanın nefesi, bizim tokluğumuzun içinde yankılanmalıydı. Ve biz o yankıyı duyduğumuzda, lokmamız boğazımıza dizilmeliydi.
Evet, Hz. Muhammed bugün yaşasaydı belki o meşhur cümlesini yeniden söylerdi: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Ama bu defa, “komşu” derken yalnız yanı başımızdakini değil, bombalar altında yaşayan Filistinli bir çocuğu da kastederdi. Ve belki de o cümleyi söylerken gözleriyle bizi değil, ekran başında yemek yarışmalarını izleyen kalpsiz alışkanlıklarımızı seyrederdi.
Tokun sofrasında açın sessizliği hâlâ duyuluyorsa, insanlık henüz ölmemiştir.
Ama o sessizlik artık hiç duyulmuyorsa, sofralar ne kadar zengin olursa olsun, o sofralarda insan yoktur.
BİR KUYUYUM
SELMA DOLGUN
Bir kuyuyum;
İçine Yusuf’tan başka
Her şey düşen,
Yusuf’un düştüğü kuyuyu
Kıskanan,
Kendi gözyaşıyla
Dolup taşan
Bir kuyuyum;
“İnsan” denilen
Kör kuyuya çekilen,
Kötülüğün günahında
Boğulan...
AFRİKA SAÇ ÖRGÜSÜ VE FRAKTALLAR
AHMET BAKİ YERLİ
Afrika saç örgüsünün tarihsel kökenleri ve fraktal geometriyle ilişkisi
Afrika saç örgüsü, kıvrımlı ve dokulu saç tiplerine sahip insanlar arasında geleneksel olarak kullanılan bir saç stili ve sanatıdır. Bu örgüler, birçok Afrika kökenli kültürde binlerce yıldır önemli bir yer tutar. Afrika saç örgüsü, sadece bir saç stili olarak değil; aynı zamanda kimlik ifadesi, aidiyet, statü göstergesi ve kültürel ritüellerin bir parçası olarak da kullanılmıştır. Özellikle Batı Afrika'da saç örgüsü sanatı, derin bir kültürel öneme sahiptir.
Köle ticareti döneminde saç örgüsü, Afrikalı köleler arasında sıklıkla kullanılan bir ifade biçimiydi. Köleler saç örgüsü aracılığıyla kültürel bağlarını korumaya çalışırken, aynı zamanda dayanışma ve kimlik duygularını pekiştirdiler. Günümüzde Afrika saç örgüsü popüler bir moda ve stil unsuru olmanın ötesinde, Afro-Amerikan topluluklar ve diğer kültürel gruplar arasında da yaygın olarak benimsenmektedir. Ayrıca saç örgüsü teknikleri ve stilleri, modern saç bakımı ve güzellik endüstrisinde de büyük bir etkiye sahiptir.
Bu saç örgülerinin kültürel yansımasının yanı sıra, hüzünlü bir hikâyesi de bulunmaktadır. Batı Afrika'dan günümüz Brezilya'sına ve Amerika kıtasındaki kolonilere zorla nakledilirken; bazı Afrikalı kadınlar, kendilerinin ve ailelerinin hayatta kalması için pirinç tohumlarını çocukların saçlarına ördüler. Ayrıca kaçış güzergâhlarını gösterebilmek için saçlarına örgüyle bölgedeki dağları, tepeleri ve geçiş noktalarını çizerlerdi. Bu uygulama, kölelerin iletişim araçlarını ve gizli işaretleri kullanarak özgürlük arayışlarına girmesini sağlardı. Saç örgüsünün sadece bir saç stili olmanın ötesinde, aynı zamanda hayatta kalma ve direnişin bir sembolü haline gelmesi, insanın karşılaştığı zorluklara rağmen kültürlerini ve kimliklerini koruma isteğinin bir ifadesidir.
Fraktal terimi, Polonya doğumlu bilim insanı ve matematikçi Benoit Mandelbrot tarafından “düzensiz veya parçalı” anlamına gelen Latince “fractus” kelimesinden türetilmiştir. Günümüzde düz örgüler veya düz mısır tarlaları olarak bilinen, -bir zamanlar tahılları gizlemek için kullanılan- örgü tekniği, dünya çapındaki siyah kadınlar arasında popülerdir. Bu örgü tekniği, basit ama modaya uygun bir görünüm sunar ve birçok kadın tarafından tercih edilir. Saç örgülerinin bu kullanımı, sadece kültürel bir ifade biçimi olmanın ötesinde, aynı zamanda bir direniş ve özgürlük sembolü olarak da görülür. Maroonlar gibi kölelikten kaçan ve özgürlüğüne kavuşan insanların mirası, bugün hâlâ siyah kadınların saç örgülerinde ve tarzlarında yaşamaktadır. Bu, direnişin ve özgürlüğün simgesel bir ifadesidir ve siyah kadınların kültürel mirasının önemli bir parçasını oluşturur.
Afrika saç örgüsü ile fraktallar arasındaki ilginç ilişki bulunmaktadır. Fraktallar, aynı desenlerin farklı boyutlarda tekrar etmesiyle oluşan geometrik şekillerdir. Fraktal terimi, Polonya doğumlu bilim insanı ve matematikçi Benoit Mandelbrot tarafından “düzensiz veya parçalı” anlamına gelen Latince “fractus” kelimesinden türetilmiştir. Fraktallar, herhangi bir ölçekte benzerlik gösteren geometrik şekilleri ifade eder ve birçok doğal nesne, -örneğin eğrelti otları, ağaç dalları ve akciğer bronş sistemleri gibi- fraktal şekillere sahiptir. Fraktal geometri, bilgisayar grafikleri tarafından üretilen birçok dönen desende de görülür ve bu, fraktalların sanat, bilim ve teknoloji alanlarında geniş bir uygulama alanına sahip olduğunu gösterir. Özellikle bilgisayar grafikleri ve dijital sanat alanında fraktal geometri, estetik açıdan çekici ve karmaşık desenlerin üretilmesinde yaygın olarak kullanılır.
Bununla birlikte Afrika saç örgüsü de doğadaki fraktal yapıları yansıtan bir örnek olarak ele alınabilir. Saç örgülerindeki desenler ile bölgedeki bitki örtüsü arasında benzerlik görülmektedir. Saç örgülerinin karmaşık desenleri, bir fraktalın özelliklerini taşır. Saç örgüsünün dallanma ve kıvrımlı yapıları, fraktal geometrilerdeki tekrar eden örüntüleri anımsatır. Sonuç olarak Afrika saç örgüsü gibi insan eliyle oluşturulan sanat formları ile doğadaki fraktal yapılar arasındaki ilişki, matematiksel, kültürel ve sanatsal açılardan oldukça ilginçtir. Bu ilişki, matematiğin doğadaki desenler ve yapılar üzerindeki etkisini ve kültürün bu desenlere ve yapısal özelliklere olan derin bağlılığını gösterir. Afrika saç örgüsü, sadece bir güzellik ifadesi olmanın ötesinde, aynı zamanda doğanın karmaşıklığını ve matematiksel düzenini yansıtan derin bir kültürel mirası temsil eder.
SON TURNA UÇMADAN GEL
FATMA ÖREN SÜMER
Kaç zaman oldu bilmem, gittin de gelmedin yâr
Bu sonbahar mevsimi, geçmeden gel olur mu?
Kuşlar bile kalmazlar, yabancıysa bir diyar
Son turna göç yoluna, uçmadan gel olur mu?
Rabbimin kullarına, lütfu ve ikramı bol
Yeter ki sen sevmede, biraz cesur, cömert ol
Mutlaka açacaktır, geri dönecek bir yol
Son vapur bu limandan, geçmeden gel olur mu?
Hiç bitmez sanıyorsun, ömür de can da fâni
Çok uzak zannettiğin, ölüm gelecek ânî
Azrail listesinden ya seni ya da beni
Sıra sende diyerek, seçmeden gel olur mu?
Adım adım aradım, maşrıkı ve mağribi
Yokluğunda düştüğüm, kör kuyuların dibi
Ateşten bir kadehe, doldurulmuş kan gibi
Ecelin şerbetini, içmeden gel olur mu?
Bağ gibi, baston gibi hasadı var gönlün de
Bir kere filizlenir, çiçek açar ömründe
İhtimal vermesen de ummadığın bir günde
Bir gassal kefenimi, biçmeden gel olur mu?
Yapraklar gazel olsa, üstüne yağsa karlar
Tekrar yeşermek için, umuttur hep baharlar
Bende ise doğan gün, hasret ateşin harlar
Mezarımda çiçekler, açmadan gel olur mu?
PARİS’İN BANLİYÖLERİNDE
YUSUF KAZAK
Dönüş vaktiydi, maden işçilerinin
Kambur sırtlı dağlarda
Elmaslar arayan
Feryatlarıyla isli gözbebeklerin
Çıkılırdı umudun yollarına
Bilinmezliğine sonraki günlerin
Paris’in banliyölerinde…
Kesilirken soluğu fabrika bacalarının
Bitap düşerdi işçiler
Umudun kırıntılarını taşıyan
Çalarken kuzguni şapelden
Pesimist çanlar; yürürdü
Sevginin şarkılarıyla işçiler
Müşfik kollarına evlerinin
Paris’in banliyölerinde
Aydınlatırken Eyfel’den ışıklar
Fildişi şatolarını şehrin
Uğramazdı parlak ganimetler
Sıkkın sokaklarına işçilerin
Gülücükleri şatafatın rengi
Sevgililer, bezerdi ruhsuz geceyi
Paris’in banliyölerinde…
AH BENİ
MERAL YAĞMUR
Sonu olmayan ne var ki şu fâni dünyada
Adımı sanımı silip de böldüler beni
Diyar diyar gurbet ellerde kara toprağa
Kefene sarıp berzahlara gömdüler beni
Çocuk olmadan genç oldum, doymadan ihtiyar
Kimin ahı var bende, kimden aldım intizar
Umutlarım derbeder, dertlerimse bahtiyar
Elim kolum kırıp çarmıha gerdiler beni
Benlik yurdumu toz duman ederken sureti
Ve ruhum can havliyle yazar vakti saati
Lisanı aynı iken reşha reşha âlemi
Alfabelerin ibriğinden süzdüler beni
İrkildim baktım ki yâr, ben bende bir deliyim
Beynimde bin soru var kayboldu bak benliğim
Etrafında gördüğün hiç bir şey ben değilim
Binleri perdelere sarıp yordular beni
Yârin hasretine tutulmuş dudaklarımda
Aşk başka, sevda başka, sevgi başka aslında
Ne meyhane ne de bir sâki görmeden daha
Can pazarında idamlara sürdüler beni.
ÖMRÜM BENİM
CİVAN KAPLAN
Biliyorum hep boş yere
Yürüyor şu ömrüm benim
Ne yazık göz göre göre
Çürüyor şu ömrüm benim
İnsan döner mi sözünden
Yürek yanar can özünden
Bir vefasız yar yüzünden
Eriyor şu ömrüm benim
Sanki binmiş bir burağa
Gitmek istiyor ırağa
Çaktırmadan son durağa
Varıyor şu ömrüm benim
Gelse dünya bir araya
Neyler aklı fukaraya
Kendi kendin makaraya
Sarıyor şu ömrüm benin
Gören diyor bir serseri
Göz açtığı günden beri
Dostun kalbinde ki yeri
Arıyor şu ömrüm benim
Civan'ım der doğdun diye
Gönül koyar her bir şeye
Bir güngörmez bilmem neye
Yarıyor şu ömrüm benim.
O SOĞUK RESİM
EZGİ NİLAY BEYİŞ
Yalnızlığımdan geceye dökülen
Her yanımda boş sokaklar
İçimi ürperten
Işıksız, soğuk bir odada
Kalemsiz boş bir masada
Boş sayfasız, defterin
En dolu sayfası gibi
Boşluksuz ve tekdüze
Hep aynı anılar
Dönüp duruyor zihnimde
Yüreğimde aynı kor
Soğumadan yanmaya
Devam ediyor gizlice.
Gözlerim dikili karşımdaki
Soluk, karanlık
Mum ışığının aydınlığı altında
Duvara siyah resimler çizen
Gölgemin koyuluğu
Bana bakan o soğuk resim...
EY GÖNÜL
MEHDİ ERSOY
Ey Gönül şevka etme sevmese de yâr seni
Düşersin bir sevdaya pişirir gülzar seni
Her gönüle yakışmaz bencileyin âşıklık
İçten içe yansan da bilmesin ağyar seni
Sen ki aşkı sinende yaşamayı istersen
Gönül tasdik ederken, dil eder ikrâr seni
Bir nazar lütfeylese ref olur cümle hazan
Anlık bir tebessümü eder bahtiyar seni
Leyla ve Mecnun gibi ateşte kavrulursan
Yakar bağrını ateş, söndüremez kar seni
Kalbinde aşk olanlar çekmesin mihnet yükü
Sevdan görmesin sakın, aşkından bizâr seni
Faydası yok sinende yoksa aşkın ateşi
Cümle beşer birleşse edemez tımar seni.
BİR ZAMAN
ŞÜKRAN ŞİMŞEK AKADUR
Onulmaz yâre mi içime atıp
Aklı firar edip gezdim bir zaman
Ellerin derdini derdime katıp
Gönül süzgecimden süzdüm bir zaman
Dağlara taşlara adını yazdım
Hüsnü cemâlini ruhuma çizdim
Çıkmaz sokaklarda canımdan bezdim
Dertler deryasında yüzdüm bir zaman
Hangi yana baksam her yer toz duman
Kalmamış zalimde ne din ne iman
Tükendi takatim kalmadı güman
Türlü oyunları bozdum bir zaman
Hayâl mi gerçek mi düşündüm durdum
Şu alem içinde bir dünya kurdum
Yıllar geldi geçti boşa yoruldum
Dertler depreştikçe yazdım bir zaman
ŞÜKRAN der bir sevda düştü bu sere
Nere gitsem benle gelir her yere
Gönül bağlayınca o sadık yâre
Bu garip gönlümü üzdüm bir zaman.
NE GÜZELDİR
FATMA TÜRKER
Ne güzeldir güneş
Her sabah misafirimiz olur
Aşkla selamlar bizi
Güneşsiz anlamı olmaz günün
Sensiz anlamı olmaz hayatın
Duymasan kimse duymaz sesimi
Kış geçer, gelir ilkbahar
Açar çiçekler, dereler akar
Selamlar bizi papatyalar
Dizilir yan yana, laleler sümbüller
Gülüşündür hayatın süsü.
Bakmadan Geçme
