Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

YAĞMUR DAMLALARI 

MEVLÜT EŞGÜNOĞLU

Yağmur damlaları vurmakta cama

İçerimden bir ses durma yaz diyor

Huzurum isyanda kedere gama

Al kalemi ele etme naz diyor 

 

Gönlüne işlersen güzeli nakış 

Hayat bahar olur gider birden kış 

Kim ne derse desin etme aldırış 

Sanat madenini haydi kaz diyor 

 

Besmeleyi çekip aldım kalemi 

Anlatmak istedim olan çilemi 

Birden hafifledi gönül elemi

Yaradan'ı anmak kula farz diyor 

 

Dikenle kaplanmış yolların bükü

Sarsılmakta bugün sanatın kökü

Madem yüklenirsin bu büyük yükü 

Çektiklerin bil ki sana az diyor 

 

Fikri ifadeye farklı yollar var

Şiir meydanını etmeyesin dar

Dikkât et kendini eyleme tekrar

Bulasın şiirde farklı tarz diyor 

 

Halkın sanatından iç kana kana 

Olasın hükmünde hep haktan yana

Şarkılar türküler yetmez mi sana

Senin kültüründe yoktur caz diyor 

 

Öyle güzel de ki olsun dil bülbül 

Duysun aşk ne imiş naz etmesin gül

Güzellikler olsun yârana ödül

Okuyanlar alsın sözden haz diyor 

 

Anılar aklıma gelirse eğer 

Bir gurbet türküsü aklıma düşer 

Dertler azalırmış söylersem meğer

Çalmayı bilene dil bir saz diyor 

 

Hayatında huzur bulmak istersen

Olma değerine sakın ha küsen 

Zikrin faydasını anla artık sen

Eyle Yaradan'a bir niyaz diyor 

 

Gördüm kendine has değerlerin var 

İlham gelmeyince ruhun olur dar

Allah olsun sana yardımcı ve yâr 

Sözünü bilmezi alma baz diyor 

Van Gölü İncileri

YEMİN ETTİM 

ZEYNEP SÜMER

Bir kaç güzel tatlı söze 

Kanmam artık yemin ettim                 

Yalın ayak basıp köze

Yanmam artık yemin ettim

 

Bitap düştüm koşa koşa 

Bakakaldım dik yokuşa 

Yazdım onu kara taşa 

Anmam artık yemin ettim

 

Bazen müşfik bazen kinci 

Yenilmek mi? hep birinci 

Her gördüğüm taşı inci

Sanmam artık yemin ettim

 

Düşünmeden çıktım yola 

Yalpaladım sağa sola 

Yaprak dökmüş kuru dala 

Konmam artık yemin ettim

 

Kalpsiz olan gönül kırar 

Yanlış hesap ömre zarar

Son pişmanlık neye yarar 

Dönmem artık yemin ettim

 

Madem sildi dimağından 

Çıkmam artık kuz bağından 

Başı yüce Bey Dağından 

İnmem artık yemin ettim. 

Van Gölü İncileri

GAZZELİ ÇOCUKLAR...

SEZAİ ÇİÇEK

Dil sussa da gönül katlanır mı hiç

Açlık ateşinde kaldı çocuklar

Merhametsiz olan dertlenir mi hiç

Kurşun yağmuruna daldı çocuklar

 

Utanır oldum da korkaklığıma

Kendimi kınadım ürkekliğime

Eser de kalmadı o tekliğime

Hayattan nice gam aldı çocuklar

 

Mazeret, bahane hepsi diz boyu

Kesilsin, yok olsun ebterin soyu!

Aldatmaca dünya ve kamuoyu

Bir zalim işgalde soldu çocuklar

 

Onlar ki kardeşe anne, babaydı

Hamas’tan başkası boşa çabaydı

İlaç yok, hastalar sanki kobaydı

Gazze’nin göğünde güldü çocuklar

 

Bu Sumud olmazsa, yenisi gelir

Erdemli olanlar böylece bilir

İnsanlık Gazze'de kendini bulur

Sezai, cenneti buldu çocuklar...

Van Gölü İncileri

SONBAHAR

HATİCE GÜZEL

(ARAŞTIRMACI YAZAR)

Alabildiğine… 

Dökülüyor sararan yapraklar

Yağmur misali yağıyor hüzün,

Savuruyor rüzgâr dört bir yana

Hazan mevsiminin renk cümbüşünü

 

Hicran ateşiyle yanan bedenleri

Kucaklıyor kara toprak

Ayrılığın adı olsa da sonbahar

Baharı muştulamaz mı dökülen yaprak?

Şifa bulmaz mı yürekteki yara?

Canınızı acıtan çıbanları

Söküp çıkarmaz mı yerinden?

 

Toprağa karışan gazeller

Merhem olmaz mı çaresiz dertlere

Hicran acısıyla yanan gönüllere?

 

Sonbaharın büyülü güzelliği

Türkmen kilimi misali

İlmek ilmek nakşediyor ayrılığı…

 

Buram buram hüzün kokuyor

Sel gibi gözyaşı döküyor,

Boyun büken sevdalar. 

Van Gölü İncileri

SONBAHARIN SECDESİ

DAVUT MORTAŞ

Havalar sustu, yürekler üşür

Rüzgâr ilahi bir nefes taşır

Dağlar duada, taş bile düşer

Her yaprak ayrılış ezgisi taşır

 

Su titrer, aynada bir hatıra var

Göğe yükselir ıslak dualar

Bulutlar ağlar, rahmetle akar

Köküne döner bütün yollar

 

Yalnızlık sarar dalların içi

Bir serin hüzün, bir sessiz geçi

Zamanın alnında sonbahar nişi

Kalbim bir seccade, yâre açıcı

 

Güneş eğilir, secdeye varır

Toprak kokusu gönlüme karışır

Bir serinlik iner, aşkı çağırır

Her sarı yaprak “Elveda” fısıldar.

Van Gölü İncileri

BİR AĞAÇ MİSALİ 

SİBEL BAHAR 11/C 1516

Öğretmenler bize bir ağaçtır, kökleri yıllar birikimi. Ailemizden sonra bize destek olanlardır, yanlışımız ve doğrumuzu bize öğretenlerdir. Dert ortaklarımızdır. Ailemizin yetmediği yerde destek olanlardır. Bir acı, bir sevinç ve bir heyecan misali her günümüz beraber geçer. 

İlim öğretendir öğretmen, ders zor olsa bile bir şey öğrenelim diye anlatandır öğretmen. Candır öğretmen can. Her senemiz eğlence, her sene farklı aktivite ve farklı maceraya çıkarız. Hayatın parçasıdır öğretmen, adı gibi her şeyi öğretendir. Anıdır öğretmen, güzel şeylerin eskide kalmasıdır öğretmen. Bir ağacın çiçek açıp meyve vermesi ve o çiçeklerin yere düşüp yeni ağaç kökleri oluşturmasıdır öğretmen. Sokakta oyun oynayan küçük çocuğun hayali. Bir aydır öğretmen, gecemizi aydınlatandır. Bizimle geceyi gündüze çevirmek isteyendir. Geçmişleri bugün gibi hissettiren, bugün gibi heyecan yaratandır.

İlkokuldan başlar bizim hayat savaşımız o savaşta bizimle beraber olandır öğretmen. Bizimle beraber o savaşı atlatırlar. Biz bu dünyaya iyi bir evlat iyi bir meslek sahibi olmamız için çabalarlar... Bizim için her sene her dönem çaba veren emek veren öğretmenlerin hakkını vermek gerekmez mi? İşte o harcadıkları çaba döktükleri alın terinin karşılığını verdiğimiz gün 24 Kasım Öğretmenler günü bugün çabaların karşılıksız kalmayacak gün... 24 Kasım bütün öğretmenlerin ve eğitimcilerin Öğretmenler günü kutlu olsun. 

Çabalarınız ve emekleriniz hiçbir zaman karşılıksız kalmayacak, döktüğünüz onca alın teri harcadığınız onca yıl hiçbir zaman yerde kalmayacak... Kökleri yıllar birikimi bir hayat... 

Van Gölü İncileri

DERDİNDEN DERBEDERİM

ERCİŞLİ RAİF ARAS

"Gülüm" dedin soldu güllerim dalda

Ben senin derdinden derbederim yar

Yıllar geçip gitti görmedim yolda

Ben senin derdinden derbederim yar

 

Güneş doğar batar kararır gece

Adın dilde kaldı ezberlik hece

Yıllar geçip gitse ortaksın suça

Ben senin derdinden derbederim yar

 

Gurbet ilde beni bıraktın sürgün

Kapı kapı gezdim dolaştım her gün

Yıllar geçip gider ömürden gün gün

Ben senin derdinden derbederim yar

 

Kutnu kumaş değil oturup satmam

Sevda çıban değil çıkarıp atmam

Yıllar geçip gitsin Raif'e çatmam

Ben senin derdinden derbederim yar.

Van Gölü İncileri

NEDİR MUTLULUK?

HALİL İBRAHİM ÜNLÜ

Mutluluk acaba çok para kazanıp, istediğin gibi harcamak mı? Bütün ihtiyacı olan insanları unutarak…

Çok ama çok hastalanıp, deva bulunmaz derde düşüp bir anda iyileşmek mi? Çektiğin acılardan ders almadan… Gezip dolaşmak mı? Baktığını görmeden gördüğünü de anlamadan… Âşık olmak mı? Delicesine sevip kendini ona adamak mı? Bütün hakları kendin de görerek…

Çok iyi not alıp, sınıfını geçmek mi? Kopya çekmeyi göze alarak… Üniversite kazanmak mı? Yılların sana bir şey vermeden onlarca şey götürmesini izleyerek… Anne baba olmak mı? Nasıl bir çocuk yetiştireceğini bilmeden…

Hep “ Mutlu olunmaz, mutlu olmak istenir.” derler. Hep ertelediğimiz şeyler midir mutluluk? Gelecekte aradığımız, bulduğumuzda mutlu olmadığımız… Dolu dolu yaşamak mıdır mutluluk? Nasıl ve neyle doldurduğumuzu önemsemeden… Çok ama çok aç bir insanın karnını doyurması mıdır? Yarın da yiyecek bir şeyler bulmayı umarak…

Bir Çin atasözünün dediği gibi “ Bir saat mutlu olmak istiyorsan şekerleme yap. Bir gün mutlu olmak istiyorsan balık tut. Bir hafta mutlu olmak istiyorsan tatile çık. Bir ay mutlu olmak istiyorsan evlen. Bir yıl mutlu olmak istiyorsan servete kon. Bir ömür boyu mutlu olmak istiyorsan sevdiğin işi yap ” acaba gerçekten işini sevmek midir mutluluk? Yoksa bir iş bulabilmek mi?

Milyonlarca mutluluk mu var yoksa bilmediğimiz? Yedi milyar insan kadar mutluluk.

Nedir mutluluk sizce, bir de siz düşünün? Cevabınız net değil biliyorum… Kim bilir belki de mutluluk kendin olmaktır. Kendini yaşamak, hayattaki amacını, tarzını, benliğini bilmek… Savaşmaktır hayatla mutluluk, her zaman kazanamayacağını bile bile… Hayata ve insanlara karşı sevgi dolu olmaktır. Kim bilir?

Ama şunu asla unutmayalım ki!

“ HERKES KENDİ MUTLULUĞUNUN DEMİRCİSİDİR.”

Van Gölü İncileri

HER SATIRDA SENİ YAZMAK 

ABDULHAKİM ÇİFTÇİ

Yaşamın sınırlarında hiç olmadığın kadar dolaştın. Yaşadığın coğrafya sana ait değil. İçinde bulunduğun toplum seni ıraksamış.  Kültürün sana dar geliyor. Yusuf’un üç gömleği de sana bol ve geniş. Kanlı gömleğini kurt yemedi. Yırtık gömleğin arkadan yırtık değil. Venüs güzelliğini Yusuf güzelliğine tercih ettin. Sen, önceden belirlenmiş seçeneklerden birini tercih ederek kendini özgür sandın. Sana bahşedileni görmezden gelerek unutabileceğini sandın. Yaşadığın çağ seni belli kalıplara soktu. Anca tüketerek mutlu olabileceğini düşündün.

Çarkların gövdesinde yaşamayı ya yanlış anladın ya da anlamamazlıktan geldin yanlış anladın. Ülkenin sınırları cetvellerle çizildi. Kurgulanmış bir hikayenin baş karakteri oldun. Tarihin, her güç dengesi değiştiğinde yeniden yazıldı. Sana dikte edilen şeye gönüllü köle oldun. Bile isteye kendine olan saygını yitirdin. Sistem seni ahlaksız yaptı. Kendilik zindanından kurtulmayı hiç düşünmedin. Yaşıyor olmayı savaşıyor olmakla eş değer tutmadın. Bir avuç toprağı ensenden sırtına döktüler ses çıkarmadın. Sana biçilen kaftanı memnuniyetle giydin. Geçmişin ve geleceğin evhamlı tuzağına düşüp, parçalanan ciğerine taş basarak onu sineye çektin. Sen, bir hiç uğruna ömrünü harcadığın dostlarına vefa göstermedin. Yaşama hakkını sermaye sahiplerine peşkeş çektin. İnsan olma onurunu kendi hür iradenle ayaklar altına aldın. Ahlaklıyım o halde varım önermesini dilinin ucuna dahi getirmedin. İçindeki ahlâk yasası olan vicdanına kulak asmadın. Seni yok saydılar itiraz etmedin. Manasızlık çölünde su aradın. Zor cümleler kurmaktan korkar oldun. Kendine özgü tek bir düşüncen yok. Hiç bir şey umurunda değil, ne kainat ne dünya ne de kendi apartmanın. İfadelerin, jest ve mimiklerin basite kaçıyor. Her yanını saran nahoş bir koku seni rahatsız etmiyor artık. Okyanus ötesinden sana ne giymen ve ne içmen gerektiği söylendi buna ses çıkarmadın.

Aşk, sana göre bedensel bir dürtü ve güdüden ibaret sadece. Sırça köşklerde teori üretip suya sabuna dokunmadın. Ar damarını çatlatan hayasızlıklara şahitlik ettin. Emek hırsızlarının kötü hizmetinden memnuniyet duydun. Bir gün olsun Dostoyevski okumadın. Görmemen gereken bir şey gördüğünde sana tanınan süreyi fazlasıyla aştın. Sadece başkasının acısına karşı cesaretli olup evinden çıkmayan ölünün helvasını iştahla yedin. Tabela dertlerini hikâye anlatılarına malzeme yaptın. Hacca gitmeyi seyahat, oruç tutmayı perhiz olarak algıladın. Gittikçe kör kuyularda yalnızlaştın. Bildirimsiz yaşamak senin için zor ve meşakkatli. Yalanla avunuyor, hakikatle inciniyorsun. Gerçek dert ve yenilgi sana göre yalancı ümit ve sevinçten daha iyi değil. Şuurlu olmayı kendine yakıştıramıyorsun. Kendi memleketinde parya ve yabancısın. Vaktini öldürdüğün sanal alem sana gelecek vadetmiyor. 

Düşüncelerin diline yansımıyor ve kelime haznen kurak. Kavram üretemiyorsun ve karakterin sığ. Nefs deyince aklına sadece kötülük kuvvesi geliyor. Şiir okumuyor, türkü mırıldanmıyor, bir çiçeği koklamıyorsun.  Marşlar ezberleyip kimsesizler ordusunda piyon olmayı kendin istedin. Beyhude bir arayışın ve ciddi oynanan bir oyun içerisindesin. Canının boğazına dayandığı, ölüp ölüp dirildiğin anların hiç olmadı. Sen mışıl mışıl uyurken birilerinin başına hep bir felaketler geldi farkına bile varmadın. En uzun geceyi diline pelesenk yapıp müptelay-ı gama dûçar olmadın. Sürekli şikayet ediyor, durumu düzeltmek adına elini taşın altına koymuyorsun. Gündelik meşguliyetin siyasetle sınırlı. Medya seni istediği şekilde yönlendiriyor. Zaman algın değiştirildi. Kavşakta geri sayım yapan levha nefes sayını tüketirken, sen kafesteki sirk aslanına imrendin. 

Parmakların pırangalı ve devrik cümleler kurmaktan kendini alıkoyamıyorsun. Yapay ve yapmacık ilişkiler seni sahici yaşamaktan uzaklaştırıyor. Hayatın anlamı ve yaratılışın hikmeti senin için bir şey ifade etmiyor. Peki ya nesin sen? Sen, sadece ve sadece canlılık yeteneği olan cismin tabii yetkinliğisin.

Bakmadan Geçme