Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

KÖYÜM GEL HELE

ALPER ALPEREN

Küçük yaşımdan beri gurbet elde dolaştım

Sılaya bilet aldım, yüzüm güldü gel hele

Hasretim bitti bu gün ben köyüme ulaştım

Sual eyledim bizim, eve noldu, gel hele

 

Dediler hele otur, biraz dinlen, nefes al

Gurbet ellerden geldin, biraz olalım hemhal

Acep nasıl anlatsak, hiç iyi değil ahval

Gittikten sonra sizin köpek öldü, gel hele

 

Dedim ki neden öldü, bizim vefalı köpek

Dediler ki doğrusu, yalan söze ne gerek

O, ölmüş atınızın kemiğini yiyerek

Saplandı boğazına, düştü öldü gel hele

 

Dizlerime vurarak feryat eyledim, heyhat 

Söyleyin dedim hele, neden öldü bizim at

Dediler ne diyelim, sorma, durum çok berbat 

Tüm keder ve acılar beni buldu, gel hele

 

Dediler ki sizin at eridi günden güne

Yemedi ve içmedi, ne geldiyse önüne

Dayanamadı o da babanın ölümüne

Çöküverdim, gözlerim yaşla doldu, gel hele

 

Dedim söyleyin, yoksa öldü mü benim babam

Kalmadı mı bu köyde bir tek dostum, akrabam

Boşuna mıydı deyin, bunca emeğim, çabam

Acılar yüreğimi yarıp böldü, gel hele

 

Dediler ki mekanı cennet olsun babanın

Derdiyle dertlenirdi dostun ve akrabanın

Dayanamadı o da ölümüne ananın

Yapraklarım döküldü, gülüm soldu, gel hele 

 

Dedim ki nasıl öldü benim cefakâr anam

Söyleyin hele bunca derde nasıl dayanam

Dert bir değil ki gardaş, hangi birine yanam

Tüm hayallerim bir bir hep kayboldu, gel hele

 

Köyüme keder, hüzün çökmüş, kalmamış neşe 

Yerinde yeller eser, ne dam kalmış ne köşe

Dedim sahi nerede, hani nişanlım  Ayşe

Dediler başkasına gelin oldu, gel hele

 

Dedim ki desenize yıkıldı ocağımız

Dediler ki yanarak küle döndü eviniz

Lakin yıkılmamıştır, dik durur ocağınız

Felek saçımdan tutam tutam yoldu, gel hele

Van Gölü İncileri

AŞKI ANLAMAK

NURGÜL KAYNAR YÜCE

Pervane misali ateşe koşup

Yanmak gerek aşkı anlamak için

Leylâ Leylâ diye çölleri aşıp

Dönmek gerek aşkı anlamak için

 

Hâdim olmak ister taptuk dizinde

Kilit olmamalı gönül gözünde

Nice hikmet gizli otuz cüzünde

Anmak gerek aşkı anlamak için

 

Halel gelmez helal alın terinden

Mazlum sükût eder zulme arından

Tövbe gözyaşıyla nefsin kirinden

Yunmak gerek aşkı anlamak için

 

Ulaşmak istersen aşkın katına

Tel örgü çekmeli benlik hattına

Ateşten eyerli çile atına

Binmek gerek aşkı anlamak için

 

Çiçek açmaz bir gün önce vaktinden

Ayrılmayıp elestteki ahtinden

Göz kamaştıran şu benlik tahtından

İnmek gerek aşkı anlamak için

 

Şehâdet şerbettir yiğit Alplere

Boyun büker Hak’tan gelen celplere

Bizim Yunus gibi kırık kalplere

Konmak gerek aşkı anlamak için

 

Akıl sır ermez ki bal peteğine

Öksüzü yetimi al otağına

Şükür ekmeğini dert katığına

Banmak gerek aşkı anlamak için

 

Nurgül’üm vav gibi boynunu büküp

Dertli bülbül gibi gözyaşı döküp

Kibir tohumunu içinden söküp 

Yenmek gerek aşkı anlamak için

KAHRAMANMARAŞ

Van Gölü İncileri

DEVR-İ MAZİ

KENAN ADSAZ

Çocukluğumdan kalma

Bir evin

Toprak kokusunadır

Özlemim;

Her köşesinde

Saklı gülüşlerin,

Loş ışıklı

Ve tek odalı muhabbetlerinde

Yarın olsa da uyanmasak denilen

Bir eşikteyim... 

 

Evde bitmez bir telaşın

Seyre dalanı gibi, 

Solarım

Kızıllığı tavana vurmuş sobanın

Keskin dem kokusunu,

Dışarda kar yağar

Ve ben ısıtırım içimi çocukluğumla... 

 

Bir keşke ki

Varılamaz bir dünün

Bitmez hayali,

Yokluğunda ruhların

İçimde ölmez gerçeği ile

Çocukluğum ben de, 

Ben özümde bulurum

Masumiyetin kendisini...

 

Şimdi harabedir çocukluğumun

Girilmez misafir odaları,

Suskunluğu duvarların soğukluğu gibi olsa da

Çınların kulağımda

Ceddimin tadında sohbetleri... 

 

Ve ben ki

 

İçi hatıra dolu hanemin

Huzur sofrasındayım;

Bağdaş kurmuş gibi

Bir cam kenarında, 

Çocukmuşum gibi

Bir devr-i mazideyim... 

Van Gölü İncileri

SEN OL YANIMDA 

AYŞEGÜL AYAZ 

Sen ol 

Hayatımın sessiz köşelerinde 

Bırak yalan dünyanın 

Sahte sevgisini

Ben razıyım senden gelene

Acına da kederine de

Sessizliğine de

 

Sen ol yanımda

Ben umut olurum sana

Yorgun gecelerde 

Yorgan gibi örterim seni 

Soğuğuna sarılırım

Yalnızlığına alışırım

 

Yeter ki sen ol yanımda...

Bir ben, br sen ...

Bir de sönmeyen 

Bu özlem kalsın aramızda.

29.10.2025

Van Gölü İncileri

TOGO’NUN İZİNDE: VAR OLMAK İÇİN YAZMAK

MUSTAFA AYYÜREK

Desteği bulunmayan düşüncelerin berraklığından şüphe ettiğinizi duyuyor ve görüyorum. Fakat sözcükler zihninde durmadan şekil değiştirirken, cümleler yığılarak bir metne dönüşecek. Siz şu an bir kez daha buna şahit olacaksınız. Ama eksik ama fazla…

Hâlbuki Yazmak bir tutkudur, ancak bu tutku çoğu zaman bir yazarın karşılaşacağı kısır bir gerçeklikle yüzleşmesi anlamına gelir. Bu gerçeklik, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmanın sadece yazma yeteneğiyle mümkün olamayacağı durumudur. İçi kabına sığmayan amatör ya da profesyonel çoğu yazarın karşılaşacağı  şey budur. Bu gerçeklik, yazım serüveninde geniş bir kitleye hitap edebilmenin önüne set çeken kendi koşullarının standardın altında olması hakikatiyle aynı anlamı taşır. Yazarın çevresel olanaklardan yoksun olması, onu yılgınlığa sürükleyebilir. Evet, belki de tıpkı sana sahip olan yılgınlık gibi. Reklamını yapacak, seçenekler arası tercih yapamanı sağlayacak, ortaya çıkaracağın metni sahiplenip piyasaya sunacak bir “ağ”a da sahip değilsin. Belki kalemin güçlüdür, ama bu gücün tek başına yeterli olmadığı apaçık ortada değil mi?

Bu durumu anlayabiliyor musun peki? Neden güçlü bir kalem, geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmak için yeterli olmaz? Pierre Bourdieu'nun “Kültürel Sermaye” olarak adlandırdığı kavram bunu anlamak için bir kapı olabilir. Yazarın yalnızca yeteneği değil, bağlantıları ve toplumsal konumu da büyük önem taşır. “Kültürel Sermaye”ye sahip olmayan biri, ne kadar bütünlüklü, nitelikli ve keyif verici yazarsa yazsın “Görünürlük” konusunda epeyce zorlanacaktır. Her ne kadar bunun aksi yönde olduğunu destekleyecek istisnai örnekler bulunsa da bu durum sadece yüzde ikilik bir kesimin ulaşacağı bir sonuç olacaktır. Dişiyle, tırnağıyla kazıya kazıya ilerleyen, kendinden emin, arka plandaki hikayesi dramla katışık şanslı yüzde iki… Bu yüzde ikilik sapmanın bence iki nedeni var. Birincisi yüzde ikilik dilime girmeyi amaçlayan insanların ( veya yazarın) bir hayal içerisinde boğulmasını sağlayacak bilinçli oyun, ikincisi ise (ki asıl mesele bunu başarmak) piyasayı elinde tutanların karşı koyamadığı, engelleyemediği “Mutlak Kudret”in ihsanı. Bu ihsan durumunu bir örnekle açıklamak istiyorum. Vereceğim örnek yazma serüveni ya da yazarla alakalı olmayacak. Çünkü yazı boyunca asıl söylemek istediğim şey söz konusu durumu hayatın herhangi bir noktasıyla temasın kurulmasını sağlamak. Örneğe gelince 1925 yılının kışında, Alaska’nın dondurucu beyaz örtüsü altında bir köpek, insanların hayatını kurtarmak için kendi sınırlarını aştı. Togo, karanlık fırtınalarla savaşarak yüzlerce kilometre yol kat etti ve difteri hastalığının tedavisini taşıdı. Onun hikâyesi bugün yeni yeni görünürlük kazanıyor. Togo’nun kahramanlık öyküsü aradan geçen uzun yıllar sonra yeniden yazıldı ve anlamı yeniden keşfedildi. Ne demek istediğimi anlamak için ilk önce 2019’da çekilmiş ‘Togo’ isimli filmi izleyin sonra ise Togo’nun esas hikayesini araştırın. Siz bunu yaptıktan sonra daha net anlaşılacağımı umuyorum.

Yazım serüvenine tekrar dönecek olursak, başka bir yönü ise şu: Popüler kültür ve tüketim alışkanlıkları yazarı kolayca etkisi altına alabiliyor. Yazılanların bir ürün gibi değerlendirildiği uzay çağında, içerikten çok onun nasıl sunulduğu önem kazanıyor. Bir yayının renklendirilmiş kapağı, sıradışı tanıtım videosu ya da yazarın sosyal medyadaki etkinliği daima metinden daha fazla dikkat çekiyor. Senin bakış açın ve nevi şahsına münhasır özelliklerin bu dinamiklerin içinde kendine ne kadar yer bulabilir ki? Bugün bir yazarın sosyal medya hesaplarındaki etkinliği, neredeyse kitabının içeriği kadar önemli hale geldi. İsim vermeden “gibi” modern yazarlar, kitaplarının sosyal medyada viral olması sayesinde milyonlara ulaştı. Bu da bize yazarlığın aslında kalemle değil, pazarlama stratejisiyle yapıldığını gösteriyor. Buna kalıcı bir yanıt bulmak kolay değil, mi diyeceksin. O zaman aynaya bakıp “Ben kültürel sermayeyi kazanmak için popülist olup yolumdan mı saptım?” sorusu ile yüzleş.

Felsefi olarak bakıldığında ise durumu biraz daha geniş bir şekilde değerlendirebiliriz. Arthur Schopenhauer'in dediği gibi, “Sanatın Değeri Anlaşılır.” Evet, muhakkak bir gün sanatın değeri anlaşılacak, er ya da geç bir şekilde sanat gün yüzüne çıkacaktır. Çünkü unutmaman gereken gerçeklik ”Mutlak Kudretin İhsanı.” Çünkü anlamsız metinler arasında eserinin fark edilmemesi, onun değersiz olduğu anlamına gelmez. Sosyal medyada sıradan bir kitabın, yaratıcı bir tanıtım videosu veya etkileyici bir yazar portresiyle büyük bir ilgi gördüğüne şahit olmuşsunuzdur. Bu durum, sahte imajın eserin kalitesinden daha önemli hale geldiği modern dünyayı simgeler. Ve sen ise şunu iyice düşün, asıl hedefin görünürlük mü, yoksa bir kalbin bam teline dokunup kâinatı dokumak mı?

Tüm bu düşünceler arasında yine de yazmaya devam edeceksin, etmelisin de. Vazgeçmeden emek harcayarak ilerlemelisin. Çünkü senin yazmak için ortaya koyduğun ifade biçimin, bir varoluş yolu. Kendini ispatlayıp o kudretin ihsanını kendi üzerine çekmeyi başarma çabası. Kalemimle kurduğun bağ, okuyucunun ruh dünyasında bir coşku yaratmak sancısıdır. Yazmak, geniş bir kitleye ulaşmanın ötesinde, insanın kendi varoluşunu keşfetmesidir. Bu hakikat, her yazar için bir umut ışığıdır.  İlerledikçe vazgeçmemen gerektiğini öğreneceksin. Eğer burada kalıp pes edeceksen, buraya kadar neden ilerledin ki? Daima kalem ile kalmanı umuyorum. Bu kalem bazen boş beyaz sayfada tebessüm ettiren bir sözcük olurken, bazen bir mühendisin imar etmek için baktığı bir proje, bazen bir ressamın çizdiği bir nehirde avlanan bir balıkçı olurken bazen de nasıl hayatta kalınacağını anlatan antik bir öykü olacak. Ama daima arka planı dramla işlenen, neliği belli olan, süsten uzak yalın bir deyiş olacaktır. Yoldan sapma ve ilerlemeye devam et. Çünkü yol seni gitmek istediğin yere ulaştıracaktır.

Van Gölü İncileri

DESTİNA / BİR GÜN GİDECEKSİN

M. MUHLİS ŞEPİK

Kabuslarımı en tatlı uykularından uyandırıp 

Yüreğime Nuh'un tufanlarını bırakıp

Bir gün gideceksin, Destina

Sönmüş sahra çölü ateşi baş gösterir bağrımda

Hicran yorganıyla örtersin vuslatı üstüme 

Her soluğum binlerce kan kusan acı

Azrail her nefeste sürer kanatlarını göğsüme 

Ruhum bedenimden çıkmaz, ben bende kalmam

Yaşarken ölmek nasıl bir şey bilemem

 

Sabrıma kaç ecel pençesi değdireyim 

Kaç demir leblebi çiğnediğimi diyeyim

Sana varan yolda hasretten yalın ayak koştuğumu

Her koşuşumda yaralandığımı

Ve kahrolduğumu ve öldüğümü 

Zihnimde at koşuşturur hüküm sürersin 

Yanmak sadece ateşlere atılmak mıydı   

İbrahim değilim Destina, güle dönen avuç külüm

 

Sen dilimden düşüremediğim boynu bükük şiir

Yüreğimde söndüremediğim sonsuz yangınım

Sana duyuramadığım lal u ebkem feryadım

Besmeleyle içtiğim sonsuzluk hayat suyum

Gözyaşıyla süslediğim seherde duam

Kaç amin sürerim kuşların kanadına

Kaç paslı aynada asılı kaldı resmim

Bir derviş olur dergahında boyun bükerim 

Kabul olur mu gözyaşım, tövbem, Destina 

 

Sensiz geçen her lahza gurbettir bana

Seni nasıl uğurlarım ayrılığın koynuna 

Şu sağır gecelere sesleneyim, Destina... 

Ey yaprağı hazan rüzgârın öptüğü papatyam

Beni bana bırakıp gitme, kör olurum

 

Gidersen gönlüm kuşların çığlığına döner

Gidersen omuzlarım taşıyamaz gökyüzünü 

Gidersen  her duygum  bir parça götürür

Taşımaz omuzlarım kuyuların hasretini 

Düşme ellerimden solgun bir çiçek gibi 

Beni toprağa bırakma, Destina 

Sensiz yağmur hayat olmaz ruhuma 

 

Ne hasretini yakabilirim ateşte, ruhum zindan 

Ne de sensizliğinde boğulabilirim dipsiz denizde

Ne seni unutabilirim ne de yokluğunla yaşayabilirim 

Yalnızlığa koyup gidişini kaç şair anlatabilir 

Zalimliğini kaç Nemrut kıskanır, ey peri

Ateşlere atma beni, gül olamam kül kalırım

Ben ibrahim olamam ki, Destina 

 

Destina, aşkın tarifi, yalnızlığın sureti

Kuş olup rüzgarla kanat çırparsın gökyüzüne 

Gülüşünü papatyalardan alan kadın, 

İlahi kudretin yüreğime cennetten hediyesi 

Okşanmamış duygularımın hüzün busesi 

 

Bir gün gideceksin buralardan, Destina

Herkesin herkesten kaçtığı o gün ben meftunun

Pusu kurmuş cehennemi gözlere inat yeniden

Tüm günahlarımla sana koşacağım, Destina.

10.01.2023

Van Gölü İncileri

BİR VEDA BUSESİ 

BERFİN IŞIK

Zaman teknesinde yoğur yarını 

Tabiat misali bir matbaadır gönül

Tâbi değil nakıştır, nakkaş değil mıstardır

Susma ey gönül

Mısra zindanından çıksın da sesin 

 

Ey erenler ereni, ey paşalar paşası

Çal feleğin yedi teli sazını

Tükür yüzüne celladın ki

Gönül meclisinden adın okunsun 

Nizamdır nazım değil 

Kanundur kudret değil

Durma! Çöz sırları sanma yerdesin

Daha ne beklersin

 

Gözde uyku dipsiz kuyudan da derindir

Uyuma, sevdanın bahçesine gir

O veda busen yarınlara menekşelensin

Özlenen seherdesin benimlesin 

Namesi belirsiz bir ıslık çalsa 

Harmanım savruldu diyenlerden değilim

O gün bu gün mü yoksa

Bir veda busesi ile çıkıp giderken ben ...

Van Gölü İncileri

ZAFİYET SEVDA

KURTAY SERTKAL

Umutsuzluğun

Betonla örtülü duvarlarda

Bir parlak güneşi

Ve masmavi bulutları anımsatacağı

Aklımın ucundan bile geçmezdi 

Ta ki sen, yeminimi bozana dek

 

Meçhulsün sen

Anlatamayacağım duygulardansın

Ezbere sığmayan şarkılar,

Ve aşktan ağlanan gecelerin tasviri

Var kalbinde

 

Şiire tabi tutmak gelmiyor içimden seni

Çünkü mısralar sana dar...

Soracak olursan,

Sana şiir yazmak bile günah 

Yere göğe sığmayan dizelere mahkûm etmek

Ne büyük azap.

Van Gölü İncileri

BEN /  ŞAİRBAZ

SERHAT YILDIZ

Ben, yüreği ateşe bulanmış şair 

Aklımda tasarlarım kelimelerimi

Yüreğimin hüznüne bandırıp 

Dilimle haykırırım

 

Bilmem öyle beylik lafları

Kısa ve özdür 

Yüreğimin vefakar kelimeleri

Kiminin yüreğine dem vururum

Kimisinin diline

Kalbimi emanet ettim 

Bir gönül bekçisine

 

Çocuklar şiirlerime söz

Kadınlar anlam olur

Mısra mısra dökülürüm 

Hayalini kurduğum dünyama

Ellerimi şahit kıldım

Düşüncemin değer kattığı

Beyaz kağıtlara

Çok sevip 

Çok kırılmayı öğrendim mesela

 

Gidenler duyar oysa 

Cümlemin ağırlığında kırılan 

Kalemimin feryadını

 

Gözlerimin yaşını 

Gidenlerden hatıra bildim

Ettiklerini cefa bulmam ben

Gelenlere şükür ederim

Dünya mı ağır gelir bana yoksa 

Yanlış dünyaya ben mi ağır mı gelirim

Ölümü çok seviyorum oysa

Üstüme basıla basıla 

Binlerce kez öldüğümü unutarak...

 

Ben yüreği ateşe bulanmış ŞAİR 

Önce kendimle savaştım

Sonra beni kendimle bırakanlarla

Yılmak bilmedim 

Elbet bir gün öleceğimi bilerek

 

Ben yüreği ateşe bulanmış ŞAİR 

Dualarla uğurla beni yüreğine 

Gönlünün en güzel köşesine

Hükmüm ebedi olsun

Yüreğindeki 

Cennet bahçesine.              

Bakmadan Geçme