Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

GEÇ KALDIM

İMDAT FAAL

Avundum bir hayli, dünya elinde

Vakit hızlı geçti, bende geç kaldım

Huzuru bulmadım, dostun elinde

Vakit akşam oldu, bende geç kaldım

 

Yaş  kemale erdi, ağardı saçlar

Masiyet defterim, çoğaldı suçlar

Duaya açtığım, eller avuçlar

Zamana yenildi, bende geç kaldım

 

Yokuşlar zor gelir, dizlerim titrer

Boğazımda düğüm, sözlerim titrer

Çoklarım kalmadı, azlarım titrer

Kendimi ararken, bende geç kaldım

 

Huşu ile baktım dört tarafıma

Kimleri kaldırdım, gönül rafıma

Kimler mazhar olmaz, gönül affıma

Sükutu halimle, bende geç kaldım

 

Esme artık esme, sam yeli yeter

Bugün ki ahvalim, dünden de beter

Ömür sermayesi, gün gelir biter

Daha dert edemem, bende geç kaldım

 

Kul İmdat’ım işte, faniyim hem de

Göçüp gittiğimde, haniyim hem de

Bir iki gönülde, anıyım hem de

Nedenini sorma, bende geç kaldım.

Van Gölü İncileri

YARALI KADIN

AYŞEGÜL AYAZ

Yaralı kadın seveceksin

kırılmış, kanadını onarmaktan 

yorulmuş

 

Yalnızlığın soğuk duvarlarına sığınmış

güneşi beklemekten yorulmuş

kadın seveceksin

 

Kanat olacaksın mesela

uçmayı öğreteceksin

özgürlüğünü eline verip

çocuklar gibi balon uçuracaksın

onunla, hür maviliklere

unutma, her kadın

büyümüş bir çocuktur aslında

 

Umudunu çalmayacaksın

güvendiği tek liman olacaksın

seveceksin, öyle yalandan değil

sevince arş titreyecek 

sevgin tenine işleyecek ilmek ilmek

 

Onu okuyacaksın kitaplarda

dokunmaya kıyamayacaksın saçlarına

öyle seveceksin ki

ölümü bekleyecek koynunda

öyle bakacaksın Tanrı’nın emanetine,

ürkütmeden, incitmeden

gülü koklar gibi sokulacaksın yanına

 

Güller susuzluktan 

kadın sevgisizlikten ölür, unutma...

Van Gölü İncileri

KIYAMAYIZ BİZ

İSMAİL GÜL

Vatan candan özge, vatan kalptedir

Başka hiçbir yere koyamayız biz

Her karış toprağı göze sürmedir

Öpüp koklamaya doyamayız biz

 

Vatan bize ana gelir, yâr gelir

Düşte bile ayrı kalmak zor gelir

Kem gözle bakana dünya dar gelir

Susup neme lâzım diyemeyiz biz

 

Vatanın yok ise kalırsın darda

Dertler şaha kalkar gelir art arda

Yılmaz bekçileriz bu cennet yurda

Kıyametler kopsa cayamayız biz

 

Fatih’in nesliyiz, gürdür sesimiz

Sevincimiz ortak, birdir yasımız

Sevgi libasımız, ardır süsümüz

Atıp üstümüzden soyamayız biz

 

Asil kan damarda, yiğitlik serde

Özgürlüğü sevdik, bayrağı birde

Asırlarca hür yaşadık bu yerde

Esarete boyun eğemeyiz biz

 

Cepheden cepheye koşarak aldık

Tırnak ile siper eşerek aldık

Gazi olduk, şehit düşerek aldık

Canımızdan ayrı sayamayız biz

 

Ayrı düşürmesin bizleri Hüda

Onun için verdik bunca şüheda

Bedel istenirse canımız feda

Bir çakıl taşına kıyamayız biz.

Van Gölü İncileri

SAHİPLENME Kİ EMANETİN OLDUĞU GERÇEĞİ CANINI YAKMASIN

ESMA GÜLAÇAR

Planlar yapar, hayaller kurar, yaşamımızın bir sonraki adımını hep kontrol altına almaya çalışırız. Kendimizi öylesine inandırır öylesine  kaptırırız ki hesaba katamadığımız, kontrolümüz dışında gelişen değişimlere adapta olamaz hale geliriz. Oysaki bütün yaratılmışların gaybı bilemeyeceği 1400 yıl önce bildirilmişti. Buna rağmen insan hayatının planladığı istikametten şaşmaksızın devam edeceğini düşünerek yapmak istediklerini büyük bir hırsla gerçekleştirmeye koyulur. Uğruna çabaladıklarımızın karşılığını bir şekilde  alacağımız gerçeğini gözardı etmemekle  beraber, karşılığını bu dünyada alamadıklarımızın bize nasip olmadığı gerçeğini kabullenmemiz gerekir.  “Her şey herkese nasip olmaz” bu söz bile hayatımızda çok şeyi değiştirebilir. Sahip olduğumuz güzellikleri görmemizi sağlayıp sahip olamadıklarımıza odaklanmaktan bizi kurtarabilir.  Emin olun ki kanaat, şükür ve tevekküllün bize vereceği rahatlığı, iç huzuru başka hiçbir şey veremez.  Tüm bunları hayatımıza  geçirebildiğimizde  nasibimizde olmayan şeylerin ardına düşmeyi ve  pişmanlıklar girdabında geçmişte yaşamayı bırakıp yapabileceklerimizi görmeye başlarız.    İnsan psikolojisi kaybettiklerini kabullenip tolere edebilmek için zamana ihtiyaç duyar. Zaman ezelden beri şaşmaksızın yaraları iyileştirme,  kayıpları telafi etme görevini sürdürmektedir. Zamanın, insanın biyopsikosoyal gelişimi üzerinde oluşturduğu değişim onun ihtiyaçlarının ve tercihlerinin de değişmesine neden olur. Yani bir zamanlar kaybettiklerimiz ve  üzüldüklerimiz, kaybımızın üzerinden geçen zamanın etkisiyle gülüp geçebileceğimiz durumlar haline gelebilir. Yada bir zamanlar fazlasıyla ihtiyaç duyduklarımız, ulaşmak için çabaladıklarımız zamanla ihtiyaç duymadığımız, önemsemediğimiz bir konuma düşebilir. Siz buna ister  zamanın  travmaları iyileştirici etkisi, ister  duygu ve düşüncelerimiz üzerindeki değişimi, isterseniz de insanı  olgunlaştırma işlevi deyin. Ne derseniz diyin  zamanın bizi bir şekilde değişime götürdüğü bir gerçek.  Tabi değişimimizin ne ölçüde, ne boyutta ve ne şekilde olacağı bizim yaşam tecrübelerimiz, maruz kaldıklarımız ve bilinçli çabalarımıza bağlı. Kendini olumlu yönde geliştirmek için çabalayan insanın değişimi, daha doğrusu gelişimi onun çabalarının ölçüsünde yol alacaktır. Her türlü yenilik ve gelişime kapalı kendi kalıplarından çıkmamak için direnen kişilerin  değişimi ise hiç şüphesiz daha yavaş ve daha az belirgin olacaktır. Ama tercihler, hobiler, zevkler, beğeniler ve uğraşılar her yaş grubunda biyolojik ve psikolojik gelişimin etkisiyle belirgin değişimlere uğrayacaktır.  

Zamanın üzerimizdeki değişim etkisi, hayatımızdaki her şeyin gelip geçici olduğu gerçeğini kanıtlıyor.  O yüzden hiçbir  zaman tamamen sahip olamadığımız hayatımızın bütününe körü körüne bağlanmamayı öğrenmemiz gerekir. Bunu başardığımız takdirde bize ızdırap olarak dönecek olan pek çok yanlışa kapılarımızı kapatmış olacağız.”Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.”(Bakara   suresi  155. ayet)  gerçeğini içselleştirebilseydik hayatımızdaki her şeye emanet nazarıyla bakıp onu körü körüne sahiplenme, tekelimize alma yanılgısına düşmezdik.        Birçoğumuzu derinden sarsan dünyevi  musibetler neden dünyaya daha az ehemmiyet veren onun faniliğini idrak etmiş kişileri daha az sarsar, daha zor yıkar diye hiç düşündük mü? Kendimizi sorgulayabilirsek  baki olmayan, zaten bize bir şekilde, bir süreliğine veya ebediyyen veda edecek olan, imtihan olabileceğimiz  her şeye sıkı sıkı tutunarak kayıplarımızı travmatik hale getirdiğimizi, acılarımızı yüreğimizde  daha uzun süre misafir  ettiğimizi, insan gibi eşref- i mahlukat olan bir varlığı fazlasıyla sahiplenmenin, bütünüyle kontrol altında ve  belli kalıplarda tutmanın imkansız olduğunu, aynı zamanda büyük cürüm olduğunu çok net  görmüş oluruz oysaki. Öyle ya biz kimiz ki kulluk gibi bir vazife için, büyük bir imtihan için dünyaya  gönderilip her anı kayıt altına alınan, yaradanı ile irtibatı devam eden, kader planını göremediğimiz bir varlığı, insanı sahiplenmek gibi bir hadsizliğe kalkışalım.   Maalesef çoğu kez bunu gafilane yapar  insanoğlu .  Yapılan her türlü hataya rağmen yaşanan travmaların zamanın akışıyla o güçlü etkisini yitirmesi,  yaşama tutunma, yeniden ayağa kalkabilme, acılarımızı unutabilme  mekanizması rahmanın en güzel tecellisidir. Biz yeter ki bu mükemmel mekanizmanın işleyişini  zorlaştırmayıp uzatmayalım.  Sebepleri suçlamak yerine sebeplerin hikmetlerini anlamaya çalışalım nasıl bakarsak, baktığımızın yansıma ile bir şekilde karşılaşacağımızı unutmadan. Adaletsizliklere göz yummamakla beraber   yaşanan musibetlere hikmet penceresinden bakmayı başardığımız, suçlamayı bırakıp affetmeyi öğrendiğimiz zaman  üzerimizdeki negatif duyguların ağırlıklarından kurtulabiliriz. Aksi halde kaybettiklerimizi kocaman bir yük gibi bir ömür taşımaya devam edeceğiz.

Zihnimizde birer fazlalıktan ibaret olan hırs, öfke, nefret gibi yüklerden kurtulamadığımız sürece hafifleyip huzuru tadabilmemiz çok zordur.  Hırs ve hükmetme güdüsünün  gerçeklere kör olmamıza yol açacak kadar gözümüzü karartarak sonumuzu hazırladığını,  haddinden fazla değer biçtiklerimizin imtihanımız olacağını unutmamalıyız.  Yaşamımızı her yönüyle kontrol altına alamayacağımızın bilincinde olarak yaptığımız planlara nasip çerçevesinde anlam yüklemeli, haksızlıklara direnirken haksız yere kaybettiğimiz haklarımızın heba olmayacağı gerçeğini düşünüp kendimiz heba etmeyerek Allah’ın rahmet deryasından üzerimize yağacak olan damlaları tevekkül ve teslimiyet ile beklemeliyiz…

Van Gölü İncileri

SERZENİŞİM SANA

MEHMET MUHLİS ŞEPİK

Takvimler tükendi miadım soldu

Serzenişim sana feryadım sana

Neşeler gönlümde Kahırla doldu

Serzenişim sana feryadım sana

 

Gelirsin sanmıştım bekledim durdum

Yerle yeksan ettin yıkıldı yurdum

Arafta el açıp düşünü kurdum

Serzenişim sana feryadım sana

 

Gizledim yaramı garibe ele

Feryadım figanım gelmedi dile

Ömür baharında küstüm de güle

Serzenişim sana feryadım sana

 

Küllenmez közlerim yüreğim taşar

Elemin çekilmez feleğim şaşar

Efkarın sessizce kalbimi deşer

Serzenişim sana feryadım sana

 

Efganın dolanır ahraz dilime

Dokunur anılar gönül telime

Pişmanlık karışır akan selime

Serzenişim sana feryadım sana

Van Gölü İncileri

BİLİNMEZ Kİ

AYNUR GÖKALP

Bugün yazmak istesem de yazamıyorum

öyle bir gün işte bomboş çaresiz

nasıl da kayıverdin avuçlarımdan

anlatmak çok zor yetersiz

yanlış bir şey yazmamak adına

ya kırarsam seni diye…

 

Yazamıyorum geldiğince içimdekileri

havanında tadı yok şimdi

tıpkı senin gibi esiyor gürlüyor

onunda kızgınlığı var besbelli

böyle yaparak avutuyor kendini

 

Bir pire için bin yorgan yakıyor belki

hani!! derler ya kızgın sirke misali

oda böyle çıkarıyor sinirini

sonra bakıyorum sakinleşiyor

çok şey gitmiştir senden nereden bilecekti

 

İşte bunlar geldi aklıma bugün

teşbihte hata olmaz sevgili

ne kadar duymak istemesen de

gerçekler acıdır değil mi

nötrüm şu anda duygular yok olmuş bitmiş

yüreğim bomboş artık sevmeyecekmiş

 

Onun kararı bu ne diyebilirim

haksız mı sevgili sen bilirsin

anlamıyor insan zamanında

kör oluyor sanki gözleri

sadece zamanı geldiğinde

giden gidiyor ne demeli

ben sadece içimi döktüm…

Van Gölü İncileri

DERMAN

GAMZE NUR ÜNAL

Aşkının dermanı var

karada fakat yastan uzak...

 

Yokluğun dermanı var

gökte ama mâhtan uzak

 

Kederin dermanı var

deryada ama mercandan uzak

 

Benim dermanım var

sende lakin o da benden uzak.

Van Gölü İncileri

AYAZDI DÜŞLERİM

KENAN ADSAZ

Ayazdı düşlerim

uzak bir şehrin özleminde;

zemheriydi, içim gider şimdi

anılarıma emanet çocukluğuma...

 

Göz gözü görmez

beyazlığına bürünmüş mahallemin,

tadı geçmez, korkusu bitmez

bir oyunun ortasında elim üşür,

yüzüm üşürdü de

düşüm üşümezdi şimdiki gibi,

yüreğimdir zemheri...

 

Sabahında, açınca gözlerini

dalında beyaz filiz açmış gibi

kar tanelerine,

arşa varır telaşı insanın

 

Bir yanda sobanın

diğerinde işçiliği bir soğuğun,

zira iç çekişimdir zemheri...

 

Kara elmasın kokusunda

ya da düşünde

yudumlarken çayını;

dışarda kar ve içimde üşürken

çocukluğum, bitmesin

geçmesin dersin de

acımasızdır zaman,

derindir iştiyakım

ve ahımdır zemheri...

Van Gölü İncileri

NEREDESİNİZ EY EBABİL KUŞLARI

TÜLAY TOK

Bir çocuk yüreği yaslı

bir çocuk gözleri yaşlı 

bebeği hiç olmamış

yurdu savaşlı

bakıyor etrafına kanlı revanlı

 

Bir çocuk belki de "anne" diyememiş

dizlerinde ninni dinleyememiş,

gözleri etrafta bir şeyler arar

dudakları çatlamış günlerdir de aç

 

Bir çocuk koşuyor ama nereye

şaşkınlıktan açılmış ela gözleri

bir mermi delerken küçük kalbini

nerede kaldı insan hakları

bilmiyorum var mı çocuk hakları

 

Bin çocuk gözü yaşlı kalbi yaralı

gülmeyi unutmuş görmez misiniz

dünyanın çiçekleri soluyor bir bir

insanlık adına bu zulüm bitsin...

Bakmadan Geçme