Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri


BÜYÜMÜŞÜM BEN ANNE

EBRU BEYİŞ

Ufak bir kalbim vardı, sadece seni anan

emekleyerek güçlükle sana ulaşan

ak sütünle emzirdiğin o tatlı can

artık büyüdü be anam

Yaşım mevsimlerle gelip geçti

10 yaşına girdim ya şimdi

adın tesbihat olmuş dilimde

sesin türkü olup dolaşır bedenimde

zaman çağlayan bir su gibi anne

On üçe girdim ama ruhu uyuşmuş

"ne var sözüyle" anne kovulmuş

tesbihatın yüreği dondurulmuş

16 yıl nefes harcadım kucağında

şimdi "beni rahatsız etme "diyorum

yüreğinden sızıyor yaşlar ne fayda

yanılıyor anlayacak belki zamanında

Büyüdüm, boyum da uzadı artık

on sekiz oldum evden gitmek istiyorum

bir duvak ile ailesinden ayrık

bu sitem zarar olacak biliyorum

bir canhıraş sızlatır yüreğimi

evime gitmek istiyorum nağmeleri

yirmi beşimde mi duyacaktım bu iniltiyi

annem sen haklıydın sözlerini

yolun yarısını annemsiz alemsiz geçirdim

simdi ellisinde annem, benim yüreğim

Kaybetmek istemiyorum o umman sevgini

kal yanımda yarınımda bana oku ninnilerini

sen gezdiğim bağ yaslandığım dağsın

ömrümün en güzelini yaşatansın

yaşadığım asrın adını ne koysam ki

sana ithafen anneler günü olacak belli

ahvalinle hep seni anacak bu gönlüm

onca yükün ortasında gittin ya

ona acır derinden dertli yüreğim

büyümüşüm ben anne sen rahat uyu.

ZERYA

M. ESHAD ANSAR

Kuş seslerine ant olsun!

kafiyesi yarım şiirlere de

eşiğine yüz sürsem yanacağım

eşiğin ki; hem beşik hem mezar bana

yine o gözler, vaat dolu sözler…

ey günü aydınlatan seher vakti

Nurunda yanan pervanelere ant olsun;

ellerini koy yüreğimin üstüne

bu hasretlik son bulsun

Biliyorum her yara iyileşmez zamanla

gönül yarasıdır, geçmez nazla niyazla

oysa kader neler yaşatıyor insana

Takvim yaprağına ant olsun

doludizgin koşan zamana da

ben şairim, ağlamaz deme ağlarım

ardından kuş seslerine yazmanı bağlarım

nicedir; içimdeki tufanla çırpınıp duruyorum

gecenin kasvetli kolları arasında

andımdır, eşiğine başım koyup öleyim

yüreğimle sığındım, say ki kapında köleyim

Toprak at yüzüne, kınayan kim varsa kalbimizi

bir bilen vardır, biz bilelim aczimizi

zifiri gecenin kandili gözlerine

söylediğim türküler niyetine

peşin sıra ardına bakmadan gitme!

bütün ömrüm ayaklarına dolanır Zerya.

SENDEN ÖĞRENDİM

ZEYNEP SÜMER

Sensiz de elbette döner bu dünya

Başıboş esmeyi senden öğrendim

Sözlerin yalanmış bakışlar riya

Umudu kesmeyi senden öğrendim...

Beni bir çırpıda ne çabuk sildin

Ne halden anladın ne kıymet bildin

Yaralı gönlüme cellat kesildin

Hükümsüz asmayı senden öğrendim ...

Gözlerin yaş dolsun tutmasın dizin

Her iki cihanda gülmesin yüzün

Suretin silinsin kalmasın izin

Baldıran kusmayı senden öğrendim...

Son mektubu yırttım koydum masaya

Ömrümü tükettim gün saya saya

Gözyaşım döküldü bütün deryaya

Darılıp küsmeyi senden öğrendim ...

Gün gelir halimi sorarsan eğer

Ne takatim kaldı ne dizimde fer

Boşuna kahrını çekmişim meğer

Oturup susmayı senden öğrendim...

Sığmadım gönlünde sırça saraya

Zeynep’i tükettin, koydun araya

Kalbime açtığın derin yaraya

Tuzları basmayı senden öğrendim.

KADER

RECEP TURAN

Yeni uyanmıştım uykudan. Huyumdur uyanır uyanmaz biraz yatak keyfi yapar, sonra çıkarım. Muhtemelen keyif kelimesi uzun bir zaman ırak olacak benden.  Neden mi? Babam aradı bu gün. Söylediklerine inanamadım önce, rüyadayım sandım ya da kâbusta. Evet, kâbus demek daha iyi. Bir şeyler söyledi ve kapattı. “Nasıl olur, biz hangi çağda yaşıyoruz, olamaz, katiyen kabul etmiyorum!” demedim, diyemedim. Yoksa kolay iş mi Kadırgalı Kutbettin’e karşı gelmek. Babanız olsa bile yürek lazım.

Yüzümü yıkadım. Hiçbir şey olmamış gibi yapayım dedim ama olmadı. Devekuşu misali başımı kuma gömmem çare olmaz elbet! Sarıldım telefona, annemi aradım. Aynı şeyleri ondan da duydum. Bu pazar Bursa’ya geliyorlarmış. Askerlik arkadaşı varmış Paşaçiftliği’nde babamın. Benim yaşlarda bir kızı varmış. Tedrisat görmüş, geleneklerine bağlı, hanım hanımcık bir kızmış. Tanışma olacakmış ama babam yol uzaktır… deyip söz yapıp geri döneceklermiş. Onlara da haber vermişler. İcazet almışlar. Hazırlıklar tamammış. En son bana haber vermeyi unutmamışlar sağ olsunlar, Allah razı olsun! 

“Nasıl olur, biz hangi çağda yaşıyoruz, olamaz, katiyen kabul etmiyorum!” dedim anneme. Haklısın oğlum, istersen bu sözleri babana kendin söyle dedi ve kapattı.

Ah, ah evlenmek kolay iş de yaklaşık iki aydır Arzu diye bir kızla çıkıyorum. Dünyalar tatlısı. Acemler Metro İstasyonu’nda tesadüf eseri tanıştık ve olaylar böyle gelişti.  Üstelik hayatımdaki ilk sevgilim ve sanırsam tek sevgilim olacak. Durumu kıza nasıl anlatırım, ne derim? Ya kusura bakma babam beni evlendirecek sen en iyisi kendine başka birisini bul mu diyeceğim? Anlamadım gitti valla!

Sabahtan beri mesajları yazıp yazıp siliyorum. Emin olun tarifsiz bir çıkmaz benimkisi. Dermansız bir dert. Allah düşmanımın başına vermesin. Ben de bu yıl mühendislik fakültesini birincilikle bitirip, anne babama Arzu’yu da götürüp çifte sürpriz yapmayı düşünüyordum. Nasip. Bu gün Arzu’yu aramadım. Amacım biraz da onu kızdırmak ve en azından ayrılmak için bir bahane yaratmaktı. Sanki bir şeyleri sezmiş olacak o da beni aramadı, sormadı. İyi. Bakalım ne olacak? Uyuyorum. Saat gecenin beşi. Telefonum çaldı. Açtım arayan babam:

-Oğlum neredesin eşek sıpası. Yoksa halen uyuyor musun?

-Yok, baba çoktan uyandım.

-Otogardayız. Al bizi. Fazla bekletme.

Hemen giyinip arabaya koştum. Aldım getirdim. Kahvaltı yapıp öğleden sonra tanışmak için kızın evine gittik.

Bursa’yı bilenler ne demek istediğimi daha iyi idrak edecekler. Ankara yolu boyunca sıralanan semtlerini geçince Bursa’nın, en güzel yerlerinden biri Paşaçiftliği’dir. Hemen yolun altında modern yaşama ve betonarme yapılara meydan okur. Yemyeşil bir deniz gibi kucaklar sizi çiftlik. Ortada bir paşa göremeyebilirsiniz ama çiftliğin o tazeliğini iliklerinize kadar hissedersiniz. Ve emin olun o mekânda en az elli yıllık bir tarih yolculuğuna en mistik duygularla çıkarsınız.

Neyse tam kapıdan başlandı izzetli, hürmetli karşılanma. Sonra biz önde onlar arkadan tarihi çiftliğe giriş yaptık. Ben sanki bir müzeyi geziyorum. Her şey çok otantik ve sade. Oturduk. Hal hatırlar soruldu karşılıklı ve usturuplu. Ben kendimi tamamen akışına bıraktım hayatın ve az da olsa zevk almıyor değilim.

Sıra çaylara geldi. Mutfak kapısı oturduğum yerin arkasında kalıyor. Nihayet arkası bana dönük, uzun boylu bir kız çayları getirdi. Önce büyüklere verdi. Sonra çayı tepside bana doğru uzatırken hafiften başımı kaldırıp yüzüne baktım ve küçük dilimi neredeyse yutacaktım! Bir insan bu kadar mı güzel olur? Bir insan bu kadar mı… İşte o anda anladım ki insanoğlu her şeyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez. Evet, tarifsiz bir güzellik bu.

Her şey babamın ve annemin istediği doğrultuda oldu ve nihayet eve döndük. Gece oldu. Herkes mutlu ve huzurlu. Telefonuma mesaj geldi. Baktım, mesaj atan Arzu’ydu. “Metroda seni ilk gördüğümden beri kaderim olacağını hissetmiştim. Seni seviyorum.” demiş.  Güldüm “Ben de.” dedim sonuna gülücük koyarak. Yatağa girip yorganı boğazıma kadar çekerek uykuya daldım.

YAZI VE KİTAPLARDAN MASALLAR DİYARINA

IŞIL İPEK

Kendini en iyi şekilde geliştirmenin yolu okumaktır. Okumak insanın hafızasını geliştirir, yazmak ise bilginin kalıcılığını sağlar. Okuma ve yazma ilkokuldan bu yana hayatımızın her anında vardır.

Kitaplar bizi bazen düşler ülkesinde masallar diyarına, bazen tarihin içinde önemli bir olaya, bazen de bilim dünyasında önemli bir keşfe sürükler. Bazen geçmişimizi, bazen geleceğimizi, bazen de bugünümüzü sorgulatır.

Bunun yanında yazının varlığını unutuyoruz. Yazı olmasaydı birçok bilgiyi unutmuş olurduk. Yazı olmasaydı okumanın hiç bir önemi kalmazdı. Yazı; iletişim kurmak, bilgiyi saklamak gibi bir çok alanda kullanılır. Kısacası okuma ve yazma hayatımızın her anında vardır.

Okuma ve yazma beynimizi güçlendirerek olaylarla ilgili mantıklı açıklamalar yapmamızı sağlar. Okuma sayesinde bir çok farklı ülkenin nasıl yaşadığını, nasıl konuştuğunu, kültürüni öğreniriz. Yazıyla ise bu bilginin kalıcılığını sağlarız. Kitap okumak suya benzer,çiçeklerin solmaması için nasıl suya ihtiyacı varsa bizlerin de körelmemek için kitaba ihtiyacı vardır.

Okuma ve yazmanın bizlere sayısız faydası vardır. Önemli olan bunun kıymetini bilmektir. Ne demiş Emily Dickinson"Hiçbir gemi bizi bir kitap kadar uzaklara götüremez."

Kitaplarla güzel günlere sevgili okur.

VAN GÖLÜ CANAVARI

NAZMİ SARAÇOĞLU

Yılan gibi kıvrılıp bir hızla geçti

10 yıl sonra çıktı bizim canavar,

Aha böyle geldi, buradan geçti

Men  burdayam dedi bizim canavar

Sırtında tırtık var ejderha gibi,

Başı aynı at başı gibi inanki

Öyle bir hızı var feribot sanki

Fragmanı böyle yaptı canavar

Ne camuş ne de kertenkeledir

Kahverengi cüssesi 20 metredir

Bazen Gevaş, bazen Edremit'tedir

Öz be öz Vanlıdır bizim canavar

Uğursuzun biri camuştur dedi

Gevaş tan Erciş’e yüzüyor dedi

Bu yalanı dünya yuttu da yedi

Bu habere kurban gitti canavar

Bu kadar görenler var iken onu

Bu kadar kamera çekmişken onu

Kabul edecek artık dünya en sonu

Kör gözlere görünmez bizim canavar

Kim yok derse desin biz vardır deriz

İnanmayanı Van'a davet ederiz

Canavarımıza CANO dur deriz

Efsane değildir bizim canavar

Yaşayan gerçektir izim canavar.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme