Van Gölü İncileri

Van Gölü İncileri

Van Deyince…

A.Yavuz Yavrutürk

Van’da yaşayan, Van’ı yaşayan kim olursa olsun; kime sorulursa sorulsun bu soru… Verilecek cevaplar arasında çok da fazla fark görülmeyecektir. Ama o cevaplar da kısa cümlelerden oluşmayacaktır. Tarihi, coğrafyası, kültürü (yemek, düğün, cenaze bayram…) hele de sımsıcak insanlarıyla özlenesi yerini korumakta pek mahirdir bu şehir.

Tek ve ilkleriyle övünmekte haklılık duygusu kazandıran bir vazgeçilmezdir bu şehir. Kedisi, kalesi, balığı, denizi, doğası, yemekleri, özel insanları ile dillerde tat, kulaklarda hoş sada, gözlerde gülümseme, gönüllerde huşu bırakır bu şehir. Uzaklarda olanlara özlemini her dem tattırmasını bilen yerdir bu şehir. Nevi şahsına münhasır, saymakla bitmez özelliklere sahiptir bu şehir.

Özellikler yetmese gündem olmak için; gölüne bir canavar salar, yine de dillerden düşmez bu şehir. Havasından mı, suyundan mı, toprağından mı bilinmez ama her karışında sanatçı ve sanatçı ruhlu insanlar barındırır bu şehir. Sesiyle, kalemiyle, fırçasıyla elleriyle her türden sanat ve zanaat ehli nice insanlar çıkarır karşınıza bu şehir.

İnsan uzaklardan bakınca Van’a, Ah eder de, şimdi orda olsaydım. Sabah kahvaltısında lavaşla sarılmış otlu peynir ve bir bardak çayım, yakınımda memleketin güzel insanları olsaydı da başka bir şey istemeye gerek kalmazdı der kendine, derinden ve içtenlikle…

Kısaca görenlerin ve yaşayanların özeti Van: Keledoşu, Uşkunu, Muradiye Şelalesi’ni, Gevaş'ın Doğal Güzelliği Ve Yeşil Bitki Örtüsünü…  Akdamar Adası’nı, Vanadokya’yı, Urartu Medeniyeti ve Hoşap Kalesi’ni, Turkuaz Rengi Denizini, ”Başım Gözüm Üstüne, diyen insanlarını” görüyor, duyuyor ve yaşıyorsanız; bu sıcaklık hayatınız boyunca bir hatıra bırakacaktır zihinlerinizde.

Sevgiyle…

Şehr-i Van

Fâik Kumru

Rahmetli Mâcid amcamın medfun bulunduğu sâkin ve güzel, güzel olduğu kadar esrârengiz bir şehir. Memleketimizin incilerinden bir tânesi. Van Gölü’nün dillere destan o muhteşem manzarası, bedene şifâ veren suyu ve yanı başındaki kadim kalesi ile apayrı bir güzellikler harmanı. Erek Dağı’nın cesâmeti, yeşillikler meşcereliği ve sımsıcak insanı ile herkese kucak açan kudsî bir diyar.

Çocukluğumda, amcamın -kendisini hiç göremedim maalesef- yâdı vesilesiyle sık sık ismini duyar, hem kulağımda hem de gönlümde ayrı hussusiyet arz eden bir yere sâhipti. Sanki orası çok mu çok uzakta ve ulaşılması âdeta imkânsız bir mekân ve masalımsı bir ülke gibi gelirdi bana. Zâten gizemi de oradan süzülürdü biricik çocuk kalbime.

Amcamın eşi merhûme sevgili Halime yengem ise, Van’ın eşrâfından değerli bir âileye mensup; oturmasıyla, kalkmasıyla ve bütün mânâsı ile bir Osmanlı Hanımefendi’siydi. Yumuşacık ve tâne tâne konuşur, onu dinleyen herkes İstanbul Türkçesi’nin o enfes lezzetiyle tanışır ve tadına doyulmaz bir muhabbete nâil olurdu. Tabiî ki Kürtçe’yi de iyi derecede bilir ve onu da gâyet güzel bir biçimde konuşurdu. Amcam ve yengem sâyesinde Van şehri benim zâviyemden ayrı bir öneme hâizdi. Zamânında, sevgili amcam memleketi olan Kayseri’den Van’a gitmiş, karayolları kadrosunda yıllarca çalışmış. Uzun seneler orada kalmış ve yengemle aracılar vâsıtasıyla tanışmış ve nihâyetinde evlenmişler. İkisi kız, dördü erkek olmak üzere altı çocukları olmuş. Gerçi biz de az değil, tam tamına yedi kardeşiz. Kardeş sayısının çok olması gönül köprülerinin de çoğalmasına netice veriyor. Amcam erken sayılabilecek bir yaşta hayâta gözlerini yumuyor. Yengem, benim zihnimde hep güçlü ve cesur bir kadın olarak kalmıştır. Ki bir başına altı çocuğunu büyütüyor ve her birini meslek sâhibi yapıyor, rûhu şâd olsun her ikisinin de.

Güzel Van şehrimizde, 2003 yılında beş buçuk ay süreyle resmî bir vazîfe ile görev yapma şansına sâhip oldum. Unutamadığım ve unutamayacağım güzel ve hoş günler geçirdim. Tabiî eski düşüncelerimin de tesiriyle gözümdeki değeri, önceki ile gördüğüm zamanki arasında azalma değil, bilakis artan ve yükselen bir kıymet seviyesinde gerçekleşti. Bu düşünce bir hüsnüzan etkisiyle olmadı, aksine, değerini kendi içinde barındıran bir şehir olmasının tesiri daha fazladır.

Van’a ayak basar basmaz ilk yaptığım işleren biri, şifâ kaynağı olan Van Gölü’nün sularına kendimi atmak oldu. Derlerdi inanmazdım, elimdeki yara, suya girdikten bir gün sonra kabuk bağlamaya başladı. İnanamadım ama söylenen ile yaşanılan hâdiseler arasında bir tezat değil, tam bir âhenk söz konusuydu. Tecrübe ile sabit dedikleri de bu olsa gerek dedim. Kezâ, serin havası da ayrı bir güzelliği târif ediyor, yaz ayları ve sıcak günler sayılı da olsa, yüreği serinleten bir özelliği vardı.

İskele caddesinden iskeleye inmek, samîmi ve candan insanları seyretmek, feribot vâsıtasıyla Tatvan’a gidiş-geliş, suyun kenarında sohbet ve muhabbet etmek vesâire sayamayacağım kadar hoş ve tatlı hâtıralar. Van kalesi ki apayrı bir sır; kadim târihi süresince ayakta kalan surları, eşsiz manzarası ve aşağıdaki nice müştemilâtıyla eski van evi hepsi bir bütünün parçalarını teşkil ediyor.

Bir keresinde, yengemin yeğeni olan bir akrabam vesilesiyle Muradiye tarafına gittik. Yılmaz Erdoğan’ın, her izlediğimde büyük bir keyif aldığım Vizontele filminin çekildiği mekân olan Muradiye şelâlesini, üstündeki asma ahşap köprüsünü doyasıya gezdim ve seyrettim. Muradiye şelâlesinin o muhteşem görüntüsü insanı cezbediyor ve kendine çekiyor. Altından öyle güçlü bir su hücum ediyor ki onu izlemesi bile ayrı bir zevk ve ayrı bir haz veriyor insana. Nereye bakarsanız bakınız, dört bir tarafı târih kokuyor. Bu güzel şehri anlatması o kadar zor ki gözünüzü hangi yöne çevirseniz, orada ayrı bir târih hem de kadim diyebileceğimiz çok mu çok eski yaşanmışlıklar kendisini ifşâ ediyor. Tabiî ki yaşanmış o kadar mezâlimler de var ama o acı bahislere girmek târih ilmini bilenlerin sâhası.

Nihâyetinde, bir şeye güzel bakmanın, o bakılan yeri güzelleştirdiği gibi, benim gözümde ve gönlümde de çok ayrı bir yere sâhip olan bu mûtenâ şehrimizin güzelliğini ve samîmi dokusunu kaybetmeden sonsuza dek devam etmesi yegâne temennim. Hem güzel ve candan insanı hem de herkesi kendine hayran bırakan mekânları başta olmak üzere, o kendine has ve otantik yapısı ile gönüllerimizdeki yeri her dâim bakî kalacaktır vesselâm.

ŞEHR-İ VAN

Veysel Selen

Van, 1.100.000 dolayında nüfusuyla oylamada merkezi hükümete yarar sağlasın diye belediye anlamında Büyükşehir statüsü verildi. Depremle büyük oranda kent yenilenirken Türk işi bir planlamayla yani göç yolda dizilir anlayışıyla yenilendi.

Bu yenileme yapılırken örneğin, kütüphane, il kütüphanesi düşünülmedi. Oysa İl Halk Kütüphanesinin Vanlı öğrenciler açısından unutulmaz anıları vardı. Sıcak okuma salonuyla, ödünç kitap uygulamasıyla vazgeçilmezimizdi.

Hele kışın evlerde temizlik nedeniyle erken çıkar, kütüphanenin sıcak ortamında ders yapar, arkadaşlarla ortak ödev yapardık. Kitap satın almanın zor olduğu öğrencilik yıllarımızda birçok kitabı kütüphaneden edinip okuduk. Dünya klasikleriyle ilk orada tanıştık. Ansiklopedileri roman okur gibi orada okuduk. Meydan Larousse Ansiklopedisinin 14 cildi orda elimizden geçti. Pars Tuğlacı'nın Büyük Okyanusya Ansiklopedik Sözlüğünün muhteşemliğini orda gördük. Hayat Ansiklopedisi birçok ödevimize yardımcı oldu.

Günümüzde yani 2 Nisan 2021'de, bu büyükşehir statüsündeki kentin bir kütüphanesi yok, biliyor musunuz? Kitaplar depolanmış uygun bir yer tahsisi bekliyor.  Özelleştirme zamanında Tekelin üç otuz paraya satıldığında Van merkezde, Cumhuriyet Caddesi üzerindeki cumhuriyetin sivil mimari örneği "Tekel Binası" inanılmaz şekilde elden çıkarıldı Allahtan duyarlı Vanlılar vardı da bu bina yeniden kamuya mal edildi.

Şimdi bu binanın, arkasındaki depo alanıyla birlikte İl Halk Kütüphanesine tahsis edilmesini bekliyoruz. Bahçesi, arkadaki depo alanı düzenlenip açık hava okuma alanına çevrilmeli. Orası olmazsa gene cumhuriyet döneminin sivil mimarisinin Van’daki elde kalan 2. ve son eseri olan eski Erkek Sanat Enstitüsü binasını tahsis edin. Atölye binalarını da kültür ve spor aktivitelerine ayırın. Ancak şunu bilin ki tercihimiz Cumhuriyet Caddesi üzerindeki Tekel binasıdır. Eski kitapları, yeni kitapları, yayınlanan her yeni kitabı, dergiyi, dijital materyalı Van gençliğine ve halkına sağlayın.

Ermeni çetelerinden 103 yıl önce kurtulan bu kenti, bu küçücük alanda da cahillikten kurtarın. İnsanların geçmiş yayınları, yeni yayınlanan kitapları, dergileri, dijital materyalı bulacağı bir kültür vahası haline getirin. Çağdaş bir kütüphaneyi Van bekliyor.

Bununla da yetinmeyin kütüphane bünyesinde birkaç "kitap kulübü" kurun, okuyucular kitapları okuyup yorum yapsın, bilgilerini genişletsinler.

Van Deyince

Alper Alperen

Şark incisi denince akıllara Van gelir

Van deyince de akla şeref gelir, şan gelir

Zemheride cepheye silah, mermi taşıyan

Çocuk yaşta yüz yirmi yiğit kahraman gelir

 

Van deyince akla ilk, hamam gelir, han gelir

Deniz gibi gölü ve ardından Şamran gelir

Urartu’dan Medler’e, Persler’den Sasani’ye

Heybe heybe kültür ve şan yüklü kervan gelir

 

Van deyince akla ilk, sedirle eyvan gelir

Van Kedisi denilen sevimli hayvan gelir

Tarihi Van Kalesi, Akdamar Kilisesi

Van’la medeniyetin sesi doğudan gelir

 

Van deyince akla ilk, ters lale, reyhan gelir

Vangölü’nde feribot, vapurla seyran gelir

Seyrangâhın ardından kurulan sofralara

Lavaş ekmek, keledoş, helise, ayran gelir

 

Van deyince akla ilk, Alperen ozan gelir

Çeşit çeşit etnikten yoğrulmuş harman gelir

Ayran aşıyla  kavut, otlu peynir, murtuğa

Ünlü kahvaltısıyla dertlere derman gelir.

EY VAN’IM

Hüseyin Abi

Bir karartı yoksunu gece

bir serçe kanadında gündüz

çatlayan yaprak damarında,

süzülür gözlerin

ey Van'ım

 

Ağaçlar zikrinle söyler adını

gönül harbi epey kanlı

eylül okşar teni

eylül özlem olur simaya

eylül örter toprağı

hüzün birikti gökyüzünde

vuslat pay pay gönül mahzeninde

ey Van'ım

 

Irmaklar dondu, hasreti gönlünde

özlem bağı karış karış toprağın

her parmakta ırak eylersin lale kokunu

yitirmişin besbelli

gün ışığında heybetli gölgeni

bir kale / bir göl

bir mavi, sarı gözlü kedin

kutlu olsun kurtuluşun

ey Van'ım.

YÜZÜNÜ ÇEVİR YÜZÜME

Fuat Oskay

Dokunsam,

Munzur eteklerinde açan

nergis olur gözlerin

Zap suyu özlem akar

ılgıt ılgıt kaval dokunur

yüreklerine Bingöl çobanlarının

seher vakti Nemrut’ta

güneş umuda gülümser…

 

Nefes al gülüm, hayatı öp

tut ellerimden aşalım Zigana’yı

binip hırçın dalgalarına Karadeniz’in

Konya Ovası’nın buğday tenine atalım kendimizi

dolgun başaklara dokunup kollarımız açık

ekin tarlalarında rüzgâra karşı koşalım

 

Gündoğumu kıyama çağırır

Beş Minare’den davudî davet

selam duralım Bitlis’e

bad-ı saba savursun bizi Ürgüp’e

şen çocuk hevesiyle yükselip gökyüzüne

bulutlara seslenelim

flamingoların göçmen kanadında

süzülüp sonra Van’a inelim

 

Gözlerindi Çaldıran’da savaşa sebep

Muradiye’de aksın şelale gibi saçların

terkine atla Bendimahi Çayı’nın

duru bir küheylan gibi aşırsın bizi

bir akşamüstü, kalesine Hoşap’ın

seyre duralım batışını güneşin

içime batsın gülüşün ve gülümseyişin

yüzünü çevir yüzüme

bir ak sevda çağlasın yüreğinde

bir volkan daha patlasın

aç limanlarını gemilerime

Van Gölü senin yüreğine aksın.

Van Deyince

İzzet Irmak

Yurdumun her tarafı ayrı güzeldir ama

Van deyince aklıma masmavi deniz gelir

Gurbetlik yarasına boşa çare arama

Van deyince aklıma yüreklerde iz gelir

 

İlmek ilmek dokunur hayatlar bin bir emek

Gün doğumu burada mesai başı demek

Tarlada buğday başak bahçede kazma kürek

Van deyince aklıma ekmek gelir tuz gelir

 

İki bine yaklaşır düz yerinin rakımı

Doğu batı yönünde eser hava akımı

Erek'ten akan sular bal kaymak birikimi

Van deyince aklıma pınarlarda buz gelir

 

Kırk bir çeşit ot biter Pirgarip yaylasında

Koyunların şahı var Norduz'un merasında

Kedilerin ev sahibi tarihi kalesinde

Van deyince aklıma mavi yeşil göz gelir

 

Zengin fakir paylaşır kardeşlik sofrasını

Bu şehirde bulursun kahvaltının hasını

Başlarda taç ederler peygamber mirasını

Van deyince aklıma ben sen değil biz gelir

 

Kültür sanat şiire kanarsın doya doya

Herkesin rengi başka herkes ayrı bir boya

Özgün anlam ustası Müştehir Karakaya

Van deyince aklıma söylenmemiş söz gelir

 

Özlememek olur mu ayran aşı balığı

Otlu peynir yanında tereyağlı cacığı

Kapatmak mümkün değil gönüldeki açığı

Van deyince aklıma küllenmemiş köz gelir

 

Âşıklar çay evinde uzun kış geceleri

Ayakta atışırlar Dertli Kazım Çağlari

İzzet'im kayıt düşüp söyledim bu sözleri

Van deyince aklıma ozan gelir saz gelir.

 

Van

Sudanur Yıldırım

Geceleri bahar kuşlarının sesleri duyuluyor

en sert rüzgarların unutmadığı şarkıları

 

Geceleri bahar kuşlarının sesleri duyuluyor

zemheri çölünde güneşin koynunda yatırdığı...

 

İnsanın içini kaçak çayın sıcaklığı sararken

Muradiye’den çığlık çığlığa bir ses işitilince

zemheri örter Van Gölü'nü, sessizce

ansızın güzel vilayete dökülür

gökyüzünden bereket

beyazlara bürünür Erciş, Edremit, Çaldıran...

 

Bir mücevher parlaklığı ile ışıldar

ana yüreği dört bir yandan

Van Kalesi emektar baba elleri gibi

selamlıyorken doğudan

 

Soğuk ayazdan yayılan aşk ve sevda türküleri

ve kimse burada atamıyor bir kenara vicdanını

kimse görmezden gelemiyor ecdadını

gurbettekiler özler ana kokusu,

memleket havası

 

Van, zorluklarıyla zemheride bir bahar!

Muradiye Şelalesi 'nden durmaksızın ümit akar

bahar kuşlarının sesleri duyuluyor geceleri

 

En sert rüzgarların şarkıları, türküleri unutmadığı...

zemheri çölünde güneşin koynunda yatırdığı...

Van, güzellikleri ile hiç bitmeyecek bir bahar!

geceleri bahar kuşların sesleri duyuluyor.

Yorumlar 2
Uğur Böceği 19 Nisan 2021 16:29

Ruhunuza sağlık hepsi çok güzel

Mustafa Kılıçelli 10 Nisan 2021 21:59

Yine güzel bir güldeste olmuş. Yazı ve şiirleri ile katkıda bulunan erbabı kalemin yüreklerine kuvvet. Ayrıca, mektep arkadaşım Yavuz Yavrutürk hocama hususiyle selâm...

Bakmadan Geçme