SEVGİSİZLİK

İnsan, sağlıklı bir birey olarak dünyaya adım attığı andan itibaren yaratıcının ona bahşettiği fıtrat duygularıyla hayata başlar. Bebeklik döneminden başlayarak duyusal ruhsal ve bedensel gelişim dönemlerini içine alan döneme büyüme diyoruz.

Büyüme döneminde anne ve babadan oluşan aile ortamından başlayıp, sonrasında çevre ve okul ortamına varana kadar verilen sevgi, çocuğun kendisini değerli hissetmesiyle devam eder. Mutlu bir çocukluk hayatının yaşanmasını sağlar. Böylece çevreye de kendi değerini yansıtan bireyin, karşılığında değer de görmesi muhtemeldir.

Zaten sevgi bir değer eylemidir. Birini sevmek aynı zamanda değer vermek demektir. Bu bakımdan sevgisizlik de değersizliktir dersek yanlış ifade etmiş olmayız.

Kavramların yerli yerinde kullanılması duyguların ifadesi açısından son derece önemlidir.

Eğer kavramlar gösterilen davranışlarla doğru orantılı olmazsa anlam kaymaları yaşanır. Bu anlam kaymaları davranış haline gelirse; tekme atanı seviyor görür, başını okşayanı ise sevmiyor sanır.

Bu konuyla alakalı geçmişte okuduğum büyük yazar Fyodor Dostoyevski'nin "Ölü Evinden Anılar" kitabında anlattığı bir konu çok dikkatimi çekmişti. Birkaç paragrafla anlatmak isterim.

Çarlık Rusya yönetimi tarafından Sibirya'ya sürgüne gönderildiği yıllarda, bulunduğu hapishanede, köpekle, insanlar arasındaki ilişkileri gözlemler ve basit bir deney yapar..

İlk başta köpeği takibine alır ve dikkatle izler.

Yanından geçen her mahkumun otomatik olarak köpeğe bir tekme attığını gözlemler.

Dikkat çekici olan ise köpeğin mahkumlardan kaçmaması hatta yanından bir mahkum geçtiğini gördüğünde hemen eğilerek tekme yiyecek pozisyonu almasıdır.

Başka bir gün ise Dostoyevski, köpeğin yanına yaklaşır ve elini köpeğin başına götürerek okşamaya başlar.

Köpek, bir süre şaşkın şekilde Dostoyevski'ye baktıktan sonra, acı acı havlayıp koşarak yanından uzaklaşır..

Önüne gelen her mahkumun tekmelediği köpek, o günden sonra  Dostoyevski’yi nerede görse kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.

Köpeğin, tekme atanlardan kaçacağı yerde, başını okşayan Dostoyevski’den kaçmasının nedeninin psikolojik acıklaması yapılırsa şöyle denilebilir:

"Kötülüğü hayat şartı kabul etmiş canlıların sevgiyi, kardeşliği, paylaşmayı görünce çok büyük şaşkınlık yaşamaları ve afallamaları görülebilir."

Burda ruhen köleleştirilmiş bu hayvan sevgiye açtır.

Dostoyevski'nin bu gözleminden çıkaracağımız sonucu insanlar için de kullanabiliriz.

Bazen iyi davrandığınız insanlar sizi sevmeyebilir hatta nefret dahi edebilir.

Kötü davrandıklarınız da sizi sevebilir.

Bunların temelinde yatan etken sevgi ikliminden uzak yaşamalarından kaynaklıdır.

Sevgisizlik; nefret, kin, haset ve benzeri kötü duyguların gelişip yürekleri esir aldıktan sonra merhamet vicdan gibi insanı insan yapan duyguların köreltilmesi sonucunda dünyayın yaşanmaz bir hale gelmesine sebebiyet verir. 

Sevgi ise, hoşgörü merhamet kardeşlik, barış, güzellik yardımlaşma kaynaşma gibi bir çok güzel duygunun ve insanca yaşamın, onurlu yaşamın, temelinde olan daha iyi daha güzel yaşanabilir bir dünyaya kapı açan bir duygudur.

Sevgisizliğin bittiği, sevgi ikliminin hakim olduğu güzel ve yaşanabilir bir dünyaya ulaşmak temennisiyle...

Bakmadan Geçme