Orta gelir tuzağından çıkabilmek

Kalkınma Planını güncel gelişmelerle beraber tartışmaya devam ediyoruz.
Dünyanın farklı bölgelerindeki büyüme baskıları  farklı coğrafi ve siyasi gruplaşmaları da beraberinde getirmektedir:AB,ASEAN,Shangai Beşlisi ,KEİB,NAFTA,İİT, BRICS vs. hep bu gruplaşmaların ortaya çıkardığı birliklerdir.
Önümüzdeki dönemde doğu ülkelerinin en büyük avantajı en büyük kozu olan insan gücünü ne oranda yenileşmeye ve teknolojik ürün üretimine yansıtacağı meselesidir.Buna karşın batı hala mali piyasalarında bir türlü istikrar sağlayamamıştır ve yüksek borçlanma düzeylerinde kalakalmıştır   bu da onları büyüme yarışında arkaya itmeye devam etmektedir.
Türkiye ise  bu iki dünya arasındaki konumu gibi  arafda  bir ülke olma durumunu sürdürmektedir;bu durumun avantajları kadar dezavantajları da mevcuttur.Ülkemizin kalkınma sürecinin başarıyla devam etmesi için büyümenin yüksek oranda, istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıda sağlanması, tasarruf oranlarının arttırılarak yatırımların ve büyümenin finansmanında dış kaynaklara olan bağımlılığın azaltılması büyük önem taşımaktadır.Türkiye'de tasarruf oranlarının her dönemde düşük kaldığını biliyoruz işte bu sebeple Türkiye mütemadiyen  dış kaynakları kovalama ve kendine çekme  yöntemini mecburen uygulamıştır.Türkiye için ciddi bir risk de orta gelir tuzağı dediğimiz bir durumdur;şöyle ki gelişmekte bir ülke ve göreceli yüksek büyüme oranlarına sahip bir ülke olmasına rağmen gelişmiş ülkeler yakalayamaz ise Türkiye orta gelir tuzağına yakalanmış bir ülke olarak kabul görecektir.Bu durum en çok gelişmiş ülkelerin de büyümeye devam etmesinden kaynaklanmaktadır ve Türkiye gibi gelişen ülkenin gelişmişlere yetişememesi sebebiyle içinden çıkamadığı bir kısır döngü durumunu  ifade etmektedir. Gelişmekte olan bir ülkenin nihai hedefi üst gelir düzeyi ülke statüsüne kavuşmaktır ama bunun hiç olmadığı örnekler de çokca mevcuttur.Elli senedir hala gelişmekte olan ülke statüsü değişmemiş ülkeler mevcuttur hatta bulunduğu yerden geriye dönen ülkeler de olabilmektedir.
Finansal piyasaların çekiciliği malumdur  fakat bir o kadar da giren sermayenin aynı şekilde dışarı çıkabileceği kaygısı ile  Türkiye'ye alternatif sermaye kaynakları önerisi yapılmıştır raporda.Buna göre körfez sermayesi hedef bir sermaye grubu olarak  zikredilmiştir.Bu siyasi ve ekonomik bir karardır.Böyle bir  kabulün  yansımalarını zaten son on yıldaki hükümet politikalarında görüyoruz.Körfez sermayesi evet güçlüdür ama körfez ülkelerindeki siyasi yapı kurumsal bir demokrasiden yoksundur.Şeyhlerin ve emirlerin  kişisel  kararları ülke politikası olmaktadır  ve bu Türkiye için getirisi kadar risklere de oldukça açık  olan bir yaklaşımdır.Türkiye son dönemde Suriye politikası da dahil olmak üzere çeşitli sebeplerle körfezin küçük ama bir o kadar da kapalı kutu ülkesi   Katar ile oldukça yakınlaşmıştı fakat Suriye politikası Katar emirini koltuğundan edince şimdi Türkiye ve Katar  arasındaki durumun  geleceği belirsizdir.Benzer şekilde son üç  senedir Türk medyası devamlı Suriye'de ''Esad'ın sonu yaklaştı, gitti gidiyor'' haberlerini yapmaktan bıkmamıştır ama Esad koltuğunu korurken  bizim medyanın koskoca Mısırdaki iktidar değişimini hiç görmemesi  acizlikten ve manipülatif haber peşinde koşarken asıl gerçeklikten  kopmaktan  başka birşey değildir.Oysa ki bu ülkeden aylardır tehlike sinyalleri geliyordu ve işin garibi General Sisi'yi atayan da Mursi'den başkası değildi.
Önümüzdeki yıllarda  batı ve  doğu ülkeleri arasındaki gerilimin artacağı artık şüphe götürmez bir gerçeklik halini almıştır.Mali yapısı zayıflayan batı doğuyu kendi içinden vurmaya devam edecektir.Kaynakları sömürülen doğu ülkelerinin hemen hepsinde iç savaş ya başlamıştır ya da başlamak üzeredir.Etnik mezhepsel siyasi ekonomik dini çatışmalar yaşayan doğu ülkeleri tüm enerjisini heba  ederken ve halkarı sefalet içinde yaşamaya devam ederken   batı ülkeleri doğunun kaynaklarını daha kolay sömürmeye  devam edecektir.Türkiye bu fırtınadan ne kadar az zararla çıkarsa kendisini o kadar şanslı saymalıdır.Özellikle Türkiyeyi bekleyen seçim dönemi ülkenin kırılganlığını daha da arttıracaktır.Bölgesel gelişmeler,anayasa ve seçim süreci ve daha sonradan denkleme girecek bir çok değişken önümüzdeki süreci daha hiç ortaya konulmamış senaryolar da dahil olacak şekilde gelecek Türkiyesini şekillendirecek gibi görünüyor. İstikrarlı ve güçlü  bir Türkiye tüm bölgenin dış müdahelelerden korunması için çok önemlidir.Bu sağlanamaz ise bölge halklarını çok zor günler beklemektedir.

Bakmadan Geçme