NASIL DEMOKRASİ, İSE?

Bahri Yıldızbaş yazdı...

• Kültürlü, sosyal yönü güçlü, fıkra dünyası geniş, bilge, iki kız ve bir Alp olmak üzere üç çocuk babası. KBB Profesörümüz, öğretmen olan eşiyle birlikte, sosyal yaklaşımlar için; “Bizim ailenin kuralları” listesini hazırlayıp, en alta da, “Bu evde, demokrasi var.” yazar ve kapıya asarlar. Sabah, kızlar kuralları okur ve okullarına giderler. Beşinci sınıfta okuyan çocuk (Şimdi makina mühendisi ve bilişim kodlamacısı), kırmızı kurşun kalemi ve büyük harfler ile boydan boya,  "Bu nasıl demokrasi ise?” diye yazar, evden çıkar.

• Görsel ve sosyal medya ile yazılı basında; yüzlerce akademisyen, hukukçu, gazeteci, siyaset ve eğitim bilimci, eğitim uzmanı, din adamı ve din bilimci, sosyolog ile siyasetçi, ülkemizdeki her türlü gelişim, değişim ve sorunlarla ilgili saatlerce tartışarak, çözüm önerilerinde bulunurlar.

• Aslında unuttuklarımız, yönetilme biçimimizin fukaralığındandır. Ülkemiz yıllardır; kendi vizyonunu, misyonunu, felsefesini ve ilkelerini oluşturamamıştır. Çünkü, sorumluluk alınmamıştır. Doğduğumuz günden itibaren, sorumluluklarımızı aile büyüklerimiz üstlenmiştir. Hangi makama gelirsek gelelim, suçlu benden önceki ve içimizdeki hainlerdir.

İlkesizliğin adını, kural bırakmışız. "Kurallar bozmak için vardır" deyip, birbirimizin haklarını gasp etmişiz.

Uzun vadeli sistematik yapı yerine, çok az paydaşlarla yaptığımız az görüşlü çalıştaylar sonucunda sistem diye belirlediklerimiz, uzun vadeli yaşam suyuna sahip olamadıklarından, kısa zaman dilimlerinde bile ihtiyaçları karşılayamamaktadırlar. Tartışma ile  nitelik, nicelik ve içerik kazanılmaz.

“Bu Nasıl: SİSTEM, böyle ANAYASA mı olur, bu KANUNLARI kim çıkardı ve böyle DEMOKRASİ olmaz.” diyerek, her gün sosyal medyada sloganlar yazar, okur, boş atar ve TV oturumları dinleye dinleye kendimizi inandırdığımız gibi, zamanla algılarla “KANDIRILDIK” diyerek, rahatlarız. Tüm kötülükleri ve olumsuzlukları şeytanın üzerine atarak, dua eder ve ‘amin’ diyerek, rahatlarız. Şeytanın, içimizdeki kirli duygular ve kendi iradesiz nefsimiz olduğunu unuturuz.

• Nedense, oturduğumuz her toplumda da, “Çocuklarımın ve ülkemin geleceği için çalışıyorum.”, “Onların, geleceğinden kaygılıyım.”, “Kendim için değil, tüm çabam çocuklarım ve vatanım.” diye vicdanımızı rahatlatarak, kendimizi kandırırız. Çoğunluğumuz “Körler sağırlar birbirini hem dinler, hem ağırlar ve hem de günü gelir, gizli gizli ağlar.” Hep “vay be, o da mı?” diye, hayıflanırız ya.

• Oysa dünyaya meydan okumuş, kendi küllerinden savrularak Vatan kurmuş, Sakarya ruhunun Gazi Meclis üyeleri ile büyük düşünen dahi lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün birlikte belirlediği, emperyalist ve siyonistler ile onların taşeronlarının tüm oyunlarını alt üst eden “CUMHURİYETİMİZİN TEMEL İLKELERİ” zaten mevcuttur. Rusya-Ukrayna savaşı ile tarım, hayvancılık, fabrikalar ve ekonomik krizde ilk sarıldığımız cankurtaran, yıllardır ciddiye almadığımız, temel ilkelerimizden biri olan. “Devletçilik ve içeriğindeki Montrö” oldu. İlkeli olmak, yarınları düşünme ve bilimsel planlamaları yapmaktır.

• Bırakın gelişmiş ülkeleri. Başarılı şirketler, kurumlar ve toplumlar bile temel ilkelerle yönetilir.

• Kurallar; kişi veya kişilerce...

• İlkeler; o ülkedeki, şehirdeki, kurumdaki, kasabadaki, köydeki ve mahalledeki “HERKES” tarafından belirlendiği için, vaz geçilmez ve kırmızı çizgi olur.

• Sağlıkla, sabırla, tahammül ve saygıyla yaşamamız İçin; kişiye demokrasi, kişiye kural ve kişiye özel yaşam, hukuku yok eder. Tek çaremiz var; Sevgiyle, saygıyla, ilkeli ve eşit haklar ile güveni sağlayarak, barış içinde yaşayan bir devlet felsefesine sahip olmak.

• Bugün, Müslüman aleminin dayanışma, yardımlaşma, helalleşme, nefisleri kontrol edecekleri ve ilahi güce erişimleri için ibadet edecekleri Ramazan ayı başlıyor. Allah’ın emirleri, Kuran-ı Kerim’de açık açık anlatılmakta iken, bu mübarek ayı fırsat bilip; insaf yerine stokçuluk, karaborsa, inanç tüccarlığı ve din ticareti yapanların, televizyonlardan ve sosyal medyadan uzak durması ve durdurulmaları gerekir. ‘Şükür’, yaradandan gelenlere ve gidenlere edilir. Kulun haksızlığına, götürdüklerine, getirmediklerine ve zulmüne şükretmek, acizliktir. Yıllardır, boş ve yanlış yalan konuşmalardan, sahte ağlamalardan usandı bu millet.

• Meydanı boş gören, sulu gözler ve tüccarlar, günler, aylar ve yıllar geçmesine rağmen, ülkemizde her şeyin daha kötüye gittiğini fark ederler ve bizlerde şahit oluruz. Akademik, siyasi, medya, eğitimci ve bireyler olarak kendimizi yenileyemediğimizden, tepki koymayı ve sorgulamayı bilmediğimizden, onlar da; yeni argümanlar ile boy gösterirler.

• Bugün başlayacak olan, İslam aleminin mübarek Ramazan’ını tebrik ediyor,  sofralarımıza bereket, darda ve zorda olanlara Allah’tan ve varlıklı kullardan yardım diliyorum.

• Bu vesile ile Vanımızın 104’üncü Kurtuluş yılı olan “2 Nisan, Van Kurtuluş Günümüzü kutluyorum.”

Yorumlar 3
S.Aslan 02 Nisan 2022 17:13

Kalemin varolsun .

S.Aslan 02 Nisan 2022 17:13

Kalemin varolsun .

Eğitimci dost. 02 Nisan 2022 15:29

Sayın Müdürüm;akıcı,doyurucu,düşündürücü,anımsatıcı ve empati yaptırıcı,gerçeklerle yüzleştirici,kötülük ve korkulardan arındırıcı,..,.., okumaktan ve hem fikir olmaktan çok mutlu olduğum bir yazı,hitap,mesaj.Emeğine sağlık, iyi ki yazıyor, paylaşıyorsun. Otizim farkındalığı hepimizi kapsasın, serhat ve güzel ilimiz Van’ın kurtuluş günü kutlu, kurtuluşu sağlayan şehit ve gazilerimizin mekanı Cennet olsun.Saygılarımla.

Bakmadan Geçme