DÜŞ
AYSEL KARAATLI
bir mum daha söndü
kaç günün dirilişine şahitlik edeceğim bilinmez
parmakları saymayı bitirince ne kalacak
ondan gerisi ötesi, boş beşik
dek dursa şu gece kundaklasam
uykum mu yaramaz düşüm mü
incecik düşünsem iyi
geçemiyorum sığmadığım yerleri
üç odanın ışığı da yanıyor
kalbin karanlık
görünmüyor öldürdüğün beni
kim sevmedi de böyle ham olmadım
kim sevmedi de böyle olgun
çürümeyi sır tuttum
güneşli günleri yazmayı öğrenmeliyim
o ara yağmalı
çakır keyif baharı da hatırlarım
boş sözlerin içini boyamalı
taşırmadan
HESABI KES ARTIK GELMEYEN DOSTA
GÜLAY ALCAR
Dedim ki oradan iki çay usta
"Emrin olur!" dedi yeter ki iste
"Ama" dedi baktı, yapayalnızsın
Boşver dedim biri gelmeyen dosta
Dedi ki ne oldu, neden gelmiyor
Kadir kıymetini neden bilmiyor
Turnalarla sana selam salmıyor
Boşver dedim boşver, salmıyor usta
Dedi ki sen gibi seven bulur mu
Gönlünü hesapsız veren bulur mu
Geceleri düşte gören bulur mu
Boşver dedim boşver, bulmuyor usta
Dedi ki içinde hüzün azalsın
Yüreğin öyle saf öyle özelsin
Gökteki mehtaptan daha güzelsin
Boşver dedim boşver bilmiyor usta
Dedi ki haber sal, çağır da gelsin
Yapayalnız kaldın gönlünü alsın
Bir çay içimi de yanında kalsın
Boşver dedim boşver kalmıyor usta
Dedi ki ne olur bu aşkın sonu
Şöyle konuşalım bir eni konu
Pişman olur belki gelir de hani
Boşver dedim boşver olmuyor usta
Hesabı kes artık gelmeyen dosta
SES VER
LEYLA MİHRİNAZ ENGİN
geriye alıyorum ellerimle işlediğim
günahlarımı
vazgeçtim kör kuyulara taş atmaktan
kirlenmemeli bende aşk
kurumamalı çınarın en narin dalı
boylanmalı çitlere dolanan sarmaşık
halen sunmadın ya
diğer bir yarısını bakışının
çek ellerini o vakit
aşkın ak pak ve berrak kanadından
o ateşi kanat ile yelleyendir
seni sen ile buluşturan
kutsal mabettir
gel de
dipsiz ve kör kuyulara su taşıüşüyorum
dar geliyor bu kent
bir yıldız düşürmüş gibiyim gecemden
ve ses vermiyorsun
boğacak beni bu çığlıküşüyorum
düşlerim yoksun maviden
bir serçe balkonuma hayal getirmiş ve aşk
arka balkonudur hayatın
direncidir ayva ağacının
zarif bir zerdali dalıdır
patlayan nar ağacı çiçeğidir aşk
aşk bahardır
toprağa geçirip tırnağını
ses ver
bilmez misin
şair küsüşü
tanrı lanetinden beter hırçın kısrak gibi düştüm mimiğimden
tüm deli havaları soluyan ben
üst üste yığıp düşünceyi
altında canhıraş olan ten
kenarına çekilip yaşamın
aciz bir türkü tutturan sen
nerde bakışının diğer bir yarısı
nerde yüreğindeki cenk
gözündeki renkgözünü gördüm korkunun
zifiri karasında yalnızlığın
el atsam
zaman dökülecek üzerime
el çeksem
boğazıma sarılacak içimdeki ben
en içli türküsüyle
ve kelebek
değende ateşe en narin kanadıyla
bilmedi aşk ateşini
ancak yanıp kavrulanda bulmuştu inancını
ve hep
şiir sonrası mı kırılacaktı kalem
ses ver
yangın gibi düşeceğim avuçlarına
ahın olmayacak
düşeceğim gecenin böğrüne zebani gibi
üşüyecek ellerinde kızıl kıyametten mahşer yeri
kayırma gözlerini
onlar inen vahiy
ilham zembil arar
geçeceğim gözlerinden serenat eşliğinde
zembereğinden asılacak zaman
yeter krater eşiğine gidip gidip döndüğüm
yeter kendimle avaza durduğum
gözlerin dökülen lav mıdır
gözlerin keşfi bela mıdır
sırattan yol mudur gözlerin
dibinde cehennem harlanıryangın yeri gibiyim alaza durmuş
bir yanım buzul
bir yanım cehennem
tüm hışmıyla aşk taşır oldum
şu çelimsiz bedenimle
ya yan kül ol
ya da tüm nehirleri taşı yüreğime bu nasıl bir başlangıcın orta yeri ki
yarasız kan gider
kulağı yok mu zamanın ki kulağıma fısıldar
kim tutabilir nabzını zamanın
kimin gözü donmuştur dört duvar yalnızlıkla
öyle hükümran ki aşk
onun asi yüzüyle dolanırım aklımı kolluyorum
infilak edecek zihnim biliyorum
ve halen suskunsun
konuş desen unutacağım dilimi
sus deme
kelime morguna döndü dağarcığım
yeter susma yeter
öyle bir masal anlat ki
toparlanıp tek vücut olsun inancım
canımda mayın patlar gibi
kahroluyorum çifte yüzlere
öyle bir sima ile gel ki
yerle bir olsun felsefemanlıyorum
bir dal daha uzamış budağım
elime verilen çakılar bu yüzden
benle yüzleşiyor ben
ben kalkanlı
öz-ben kamalı bu yüzden
hep süngüsü çekildikten sonra gecenin
yumuldum üzerine kederlerimin
goncaya dokunurcasına dokundum göz yaşlarıma
şahmaran gibi bana aktı suyum
ve halen suskunsun
sür kale’ni şimdi
bu bir santranç oyunu ve yer
ve gök
ve umman
ve renk
ve ben
bunca savurman neden sığınma arkasına kalenin
bak bende Alamutvari bir duvar
ben de toy taylara mekan var hey yar
bak hal lêyl
bak hal lâ
lêyli’de kırk bin hâr
leyli’de hal nâr
tezatta cümbüş vardalları kırık nehir gibi
yol arıyorum ummana
yarım can ile dolanıyorum bu kenti
avuç avuç ateş taşır oldum yüreğimden dışarı
ve tüm kelimeleri boşa doldurup
aşkın asi beynine sıkmaktan gelirim
hey suskun mabet
ben yüreği kanlı bir caniyim
ses ver
sesler aşkına
dili yok ki hüznün
sana resital çeksinses ver bilmez misin
şair küsüşü
tanrı lanetinden beter ve sen
çınarın narin dalı
suyuma su katışındandır
aşk Leyla dolanır
sesime ses verişindendir
sesim şaşkın dolanıryar ki yar
bende şah mat
konağından mir’in
gözlerine dikilen gözlerim var
GÜVEN TOPLUMU
NECLA ARPA GÜLAÇAR
Ailede güvenin bitmesi bir felaket habercisidir. Güvenimizi yitirdik malesef. Eşlerin birbirine güvensizliği çocukları da etkiler ki bu güvensizlik duygusu tüm ilişkilerini etkiler...
Toplumun altına dinamit koymak isteyenler öncelikle güvensiz bir ortam oluşturmaya başlarlar. Son zamanlarda pek çok insanın problemi güven sorunudur. Tv programlarında sıkça önümüze gelen yegane sorun eşlerin sosyal medya aracılığıyla birbirlerini aldatmasıdır...
Mevcut problemi düzeltmeye yönelik olmayan programlar çözüm odaklı değil tam tersine reyting uğruna iyice ifşa edilerek toplumun geneline yayılmasına neden oluyor... Güvensizlik (Pistantrofobi) bir hastalıktır... Eşler birbirlerinin telefonlarını sürekli kontrol ediyor ve birbirlerinden ayrı geçirdikleri zamanlarını sürekli "ne yapıyor?" diye kafasının içinde sorgulayıp bir şeyler kuruyorsa güven duygularını yitirmişlerdir demektir...
Güven duygusunun ardından sevgi ve saygıda yok olur. Bu ise bir hezimettir. Elbette eşler birbirlerinden haberdar olmalıdır. Netice de evlilik akdi ile birbirlerine bağlandıklarından dolayı sorumlulukları var. Aynı şekilde çocuklar belli bir yaşa kadar kontrol altında tutulmalı fakat bu eylem çocuğa asla "sana güvenmiyorum" şeklinde yansıtılmamalıdır.
Her insan birine ya da birilerine güvenmek ister. Hatta en vahşi hayvan güvendiği insana asla saldırmaz.
Toplum olarak son devirde çok yalnızlaştık maalesef.
İnsan, insana maddi ve manevi bir çok konuda muhtaçtır. İnsanların birbirlerine güveni kalmadığından çok küçük nakit ihtiyaçlarında dahi arkadaştan, dosttan değil de faizi ile ödenmesi karşılığında bankalardan alınıyor maalesef. "Hani komşu, komşunun külüne muhtaçtı" sobasının harlı külüyle kahvemizi pişirdiğimiz ellerimizi akabinde yüreklerimizi ısıttığımız komşuluklarımızı neden yitirdik? Neden kapılarımızda üç-beş kilit var? Oysa bizler uzak bir yerlere gittiğimizde evimizin anahtarlarını komşularımıza teslim ederdik. Düğün yapacak olsak, borçlu olsak komşularımız, akraba ve dostlarımız ellerinde avuçlarında ne olsa gelip eteğimize koyardı...
Sahi biz ne ara bu hale geldik?
Ne ara aile bireyleri birbirinden gizli işler yapmaya başladı... Güven neden bitti?...
Güvensizlik ortamı tehlikelidir.
İnsanı yanlızlaştırır devamında psikolojik sorunları tetikler. Bireyselleşme ise sadece sekülarizimin işine yarar. Bir düşünelim; Bir evde 5 birey var herkes kendine ait bir arabasının olmasını istiyor. 18 yaşını dolduranlar yeni bir ev açma söylemiyle okulla birlikte hayatını kazanma moduna giriyor tabi ki ev demek mobilya, beyaz eşya, fatura, öteberi demek...
Yeni arabalar, yeni eşyalar,yeni giysiler için çalışmak gerekiyor. Hatta bu elzem ihtiyaçlara sahip olmak için haksız kazanç sağlamak ise reel sayılmaya başlanıyor... Neticede tek kazanan vardır güvensiz ortamı dayatan sekülerist sistem ... Hedeflenen ihtiyaçlara ulaşıldığında bireysellikle beraber sahiplenilen maddi angaryaların hiçbir mutluluk vermediği anlaşılır.
Zoraki masa başı sohbetlerinde adamın biri "ben parayı çok severim" dedi... Devamla "para ile herşey halolur, hatta iyilik bile parasız olmuyor " dedi... Çok üzüldüm...
Demek ki adamın yegane güvendiği tek şey para olmuş... Güven, sevgi, saygı, bunları da para ile mi satın alıyordu acaba?
Toplumun acilen güven üzerine yeniden inşa edilmesi gerekiyor...
Toplumlar ailelerden oluşur. İyi aileler iyi toplumların mimarıdır... Güvenli bir toplum oluşturmak zor değil aslında...
Ahlaki kurallar ile donatılmış insan için güven problemi kalmaz. Öylese birkaç kuralla yeniden naif bir güven ortamı oluşturulabilir.
1. kural yalan söylememek.
2. kural verilen sözü tutmak.
3. Kural emanet aldığın herşeyi zarar vermeden teslim etmek.
4. Kural verilen sırrı asla ifşa etmemek.
5. Kural haksızlık etmemek.
6. Kural tahammül etmek.
7. Kural ön yargılı olmamak.
8. Kural inanmak.
9. Kural öz-saygı ve karşısındakine saygı.10. Kural bencilce davranmamak...
Tabi ki kurallar çoğaltılabilir. Çok önemli olan on maddeyi sıraladık sadece...
İlerleyen zamanlarda pimi çekilmiş güvensiz insanlar görmek istemiyorsak güzel ahlak ile inşa edilmiş bireyler yerleştirmemiz gerekiyor...
Birbirimize armağan edeceğimiz en güzel şey "Sana Güveniyorum" cümlesi olsun. Size güveniyorum Vesselam.
MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ 200.HAFTADA
ÜMİT KAYA ÇELEBİ
2017 yılında genç arkadaşımız Yaşar Adıyaman’ın üstün gayret ve çabalarıyla kurulan Van Yazarlar Birliği platformu bu gün 5.yılını idrak ederken aynı zamanda da bahusus genç arkadaşlarımızın da iştirakiyle renklenen ve şekillenen Mavi Şehrin kalemleri de bu hafta 200. sayfası ile Vansesi Gazetesinde yayınlanacak.
Mavi Şehrin Kalemlerinin yayınlanmasında elbette ki bize bu imkanı sunan sevgili hemşerimiz değerli kardeşim Erdal Perihan’a gazete sahibi olarak minnet ve şükran borçluyuz.
Kendimde zamanında bu gazetenin içinde olan yazı ve şiirlerimle sayfalarını paylaştım Vansesi şehrimizde yayınlanan en eski mahalli bir gazetemizdir. Bu vesile ile gazetenin kurucuları İlyas Kitapçı ve Haydar Perihan ile birlikte en son fiili olarak gazeteyi uzun yıllar çıkaran Remzi Perihan ağabeyimizi de burada rahmetle ve hürmetle anmaktan geçemeyeceğim.
Sayfa yayınlanmaya başladığı ilk haftadan itibaren hakikaten çok gayret sarf eden VAYAB’ın Başkanlığını yürüten sevgili Yaşar Adıyaman’a ve ekibine ve yayında emeği geçen herkese en kalbi minnet ve şükranlarımı arz ediyorum.
Perde arkasında emek sarf edenlere de teşekkürler.
Vansesi Gazetesi ve VAYAB’ın birlikte yürüttükleri Mavi Şehrin Kalemlerin de genel prensip olarak her zaman şunu düşündük; bu gün biz varız ama biz yarın gelecekte bir müddet sonra olmayacağımıza göre bizim gençlere yönelmemiz lazım.
İşte bu noktadan hareket ederek hep ağırlıklı olarak sayfalarımı onları yazı ve şiirleri ile inci gibi süsledik. Bundan sonrada böyle devam edecek ve genç kalemleri kazanma adına onlara şevk ve heyecan verme adına hep gençlerimizi onore etmeye çalışacağız.
Kim olursa olsun hepimiz faniyiz bundan ötürü ustalar ve üstatlar olarak ardımız sıra biri veya birilerini yetiştirmeye çalışmak bizim önceliğimiz olmalıdır.
Sağ olsun gençlerimiz de sayfalarımıza gereken önemi verdiler ve bazen gelen yazıları ve şiirleri bile sıraya koyduk. Burada VAYAB ailesi olarak 5 yıldır bizler de arada bir yazı ve şiirlerimizi de paylaşsak da başta da dediğim gibi önceliği hep gençlerimize verdik. Onları kazanmak ve yarın gelecek de onları da bu şehrin usta yazarları usta kalemleri olarak görmek benim de arkadaşlarımın da en büyük arzusudur. Biz bunun için buradayız ve varız VAYAB mensupları olarak
Gerek Van ilinden ve gerekse diğer illerden gelen yazı ve şiirlerle birlikte şiir ve yazı sahipleri ile de bir illiyet bağı kurularak güzel bir kaynaşma olması da bizleri çok mutlu kılıyor. Onları görmesek ve hiç tanımasak bile çok seviyor ve takdir etmekten de geri kalmıyoruz.
Bu işe meraklı olanlar çok burada isim, isim zikretmeye kalksam hepsini yazamam eksik kalırsa üzülürüm. Hepiniz bizim için çok değerli ve kıymetlisiniz
Bu genç şair, yazar ve başka sanatlarla uğraşanlarda dahil olmak üzere arkadaşlarımızın hepsi de bizim için çok değerli ve çok önemlidirler bunu bilmelerini isterim.. Her zaman siz yazın gönderin hızınızı kesmeyin şevkinizi kırmayın ümitsiz olmayın siz de bir gün en güzel eserleri vücuda getirerek bir zaman sonra usta ve üstat olarak mutlaka anılacaksınız.
Bu yol çile ve zahmetlerle dolu bir yoldur. Acele etmeyin yavaş gidin temkinli olun inanın bir gün siz de hak ettiğiniz yere geleceksiniz. Ustalarla üstatlarla konuşun tanışın fikir alışverişinde bulunun onlardan feyiz alın. Ustalarınız yaşayan kitaplarınızdır onları dinleyin tavsiyelerine uyun..
Çok yazı yazmak çok şiir yazmak çok kitap çıkarmak elbette ki güzeldir ama en güzelini yapmaya en iyisini ortaya koymak hedefiniz olsun.
Bir büyüğünüz olarak ağabeyiniz olarak 57 yıllık sanat hayatı olan biri olarak siz sevgili gençlere tavsiyelerim bunlardır.
Kulak arkasına atmayın da kulağınıza küpe olarak takın bakın gelecek zaman içerisinde dediklerimi hatırlayıp beni tebessümle anarsınız.
Allah hepinizi mutlu ve başarılı kılsın Sevgili genç arkadaşlarım. Nice 200. sayfalara derken şu anda VAYAB başkanı olan ve bu sayfayı yöneten Yaşar Adıyaman’a ve teşviki mesai ettiğim yönetim kurulundaki arkadaşlarıma sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Van Şair ve Yazarlar Birliği üyelerine. Mavi Şehrin Kalemlerine ve Vansesi Gazetesine selam olsun.
BEN İNSANIM!
YAŞAR ADIYAMAN
Üstünlerin olmadığı yerde
ben varım!
ben insanım
Afgan dağlarında vurulmuş
bir babanın son evladıyım
elinde tüfek gözlerinde uyuşturucu
ve uyuşturulmuş hiçlerin dilindeyim
suçluyum vatanımı savunduğum için
ben insanım Irakta Saddam heykelini yıkan
umudu kendi içimizde değil
kendisinden olmayanlarda arayan
şimdi mülteciyim
ölecek bir toprağım bile yok
ülkem yok
vatanım yok
o yüzden şimdi anladım
sadece insan olmanın nimetini
şimdi pişmanlığımda arıyorum.
ben insanım Filistin’de cesaret
Selahattin Eyyubi olmanın umudunu taşıyorum
bir yanım kan revan
bir yanım ölüm
bir yanım hasret
sapanla kurşunları durduran çocuk
ve ölümü Kudüs’ün kalbinde dirilten
ateşin meşalesini taşıyorum
ben insanım Suriye de
varil bombalarına maruz kalan
taarruz ateşlerinden kaçıp
dağlara sığınan
özgürlük düşleyen
mülteci kimliğin son yazgısıyım
ben insanım
ben Mısır direnişinin adına
ölümü göze alan canım
kurşunları kalbimde biriktirmişim,
kalbim ateşin sesi ile çarpmakta
ben insanım
Halil İbrahim sofrası özleminde
önünde kuş sütü eksikliği ile
ucuz kahramanların sahte yüzlerini
bilirim.
Afrika da aç bir çocuğun
kemiklerinde sızıyım
kalbime kurşun olup beni öldüren
dertlerin en safıyım
her gece ölüp dirilmekte
benim hünerim
ben insanım
ben insanım
Halepçe de elma kokusu ile ölen
Arakanda boğulan
doğu Türkistan da tutsak
kacak yolların sonunda
denizlerde boğulan
dehlizlerin içinde yok olan
bir dirhemlik yola yolcuyum
İran’da muhalif duruş sergileyen
Muhammed’in gülüşünde
idam sehpasında çocuk bakışıyım
karanlık pusularda vurulan
muhalif bir direnişçiyim
ben insanım
törelerin sisli ayinlerinde
Melik Ahmed çarşısında vurulan
adaletin kılıcıyım
mum ışığında gözlerimi arıyorum
adaletin tek temsilcisiyim
ben insanım...
Bakmadan Geçme
