MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.


Süleyman Sabri Karaman

Erol Çelik

Süleyman Sabri Karaman, 28 Aralık 1930 tarihinde Erciş'te doğdu. Babası Şark Cephesi'nde, Kâzım Karabekir Paşa kumandasındaki saflarda Ruslara ve Ermenilere karşı Topçu Çavuşu olarak savaşmış, Karaman Oğulları'ndan, (Hıdır Efendi) Hıdır Karaman'dır. Annesi Nezife Hanımefendidir.

Devlet memuriyeti hizmetinde ve çeşitli illerde, Toprak ve İskân Şefliği, Müdür Muavinliği ve Müdürlüğü yaptı. Sicili, taklerle dolu olarak, 1979 yılında emekli oldu. Biri oğlan beş çocuk babası olan Süleyman Sabri Karaman, emekli olduktan sonra İzmir'e yerleşti. Hayrettin Gazioğlu ile birlikte Erciş'le ilgili ilk çalışma yapanlardandır. Zamanında, Erciş'te Milli bayramlarda O'nun yazdığı şiirler, hazırladığı yazılar okunmuştur. Yaşı ilerleyince kendisi ile ve yazılarıyla ilgilenen olmayınca birazda kırılmıştır hemşerilerine. Kendi deyimi ile "sükuti hayale uğramıştır."

Şiir yazmaya daha ilkokul sıralarında iken, 1943 yılında başlayan Süleyman Sabri Karaman'ın Allah, Vatan, Millet, Kahramanlık, Tabiat ve Erciş üzerine yazdığı birçok şiiri bulunmaktadır. Özellikle Erciş özlemi, Erciş yaşantısı şiirlerinin birçoğuna hâkim temadır. O Erciş'ten uzakta da olsa Erciş'i unutmamış, şiirlerinde bunu hep dile getirmiştir. Süleyman Sabrı Karaman, zaman zaman memleketi Erciş'i ziyaret eder, dost ve akrabalarıyla hasret giderirdi. Bu ziyaretlerin birinde Erciş'i bıraktığı gibi göremeyince hayal kırıklığı yaşar, üzülür. Ona göre hemen hemen her şey değişmiştir. Bu değişikliği "Kalmamış" adlı şiiri ile dile getirir. Oldukça fazla şiiri var. Şiirlerini "Nar taneleri", "Ercişliyem Men" "Tarih-1" ve isimlendirmediği başka bir kitapla birlikte 4 kitapta topladı. Fakat maalesef kitaplarını yayınlayamadan 18.06.2011 tarihinde hayata gözlerini kapadı.

2010 yılı Aralık ayında bastırdığım Ercişli Şairler Güldeste adlı kitabım üzerinde çalışırken kendisini telefonla aradım, çalışmamı anlatım. Çok duygulandı, bir o kadarda hüzünlendi. İlk defa konuşuyordum kendisiyle. Çalışmam bitsin, mutlaka sizi ziyarete geleceğim dedim ama maalesef 19.06.211 tarihinde cenazesine gidebildim.

Allah mekanını cennet eylesin, nur içinde yatsın.

Kalmamış

Sıla diye diye geldim sılaya,

Gördüm ki o damlar, taşlar kalmamış.

Sordum ona buna girdim sıraya,

Özlediğim yaşlar, başlar kalmamış.

Sordum evimize giden yolları,

Soğuk buldum uzatılan kolları,

Gönülde kurumuş sevgi dalları,

Çiçekli bahçeler, bağlar kalmamış.  

Bahçeler sökülmüş, çeşmeler susmuş, 

Çarşılar, pazarlar değişik olmuş,

Yeşillik kalmamış, çimenler solmuş,

Öten, uçan kırlangıçlar kalmamış.

Bağ, bahçe yerine binalar konmuş,  

Çiftçiler azalmış, tüccarlar dolmuş,

Kaynağı kapanmış, çaylar kurumuş,

Kavaklar kesilmiş, söğüt kalmamış.

Odadaki hoş sohbetler nerede,

Atılmış örf, adet kalmış derede,

Sevgi, saygı kalmamıştır törede,

Büyüklerin öğütleri kalmamış.

Büyüklerdi özde, düzende duran,

Her vesile hatırı, gönülü soran,

Sitemlerle ülfet, ünsiyet kuran,

Heyhat dede, baba, ana kalmamış.

Süleyman arıyor eski izleri,

Eski izde nakış dolu sözleri,

Hatırı sayılır güler yüzleri,

O izlerle sözler, yüzler kalmamış.

Erdişliyem Men

Hele man sorular haralısan sen,

Gelirem düzlükten, derelerden men.

Kekik koğan, keklik öten yöreden,

Gölün gıyısında Erdişliyem men.

Ekmek atlı arğasına düştüm men,

Şehir şehir, köy, kasaba goştum men,

Gün geştikçe hayat içre pişdim men,

Beyazlı, yeşilli, Erdişliyem men.

Gurbette olunca derim Vanlıyam,

Mazisi şerefli, anlı şanlıyam,

Zalimi sevmem, mazlum yanlıyam,

Bir Nisan tarihli Erdişliyem men.

Erciş'e Erciş'te Erdiş diyirem,

Lavaşı, balığı, aşı yiyirem,

Gurbetten Erdiş'e seni sevirem,

Öz ile özlemde Erdişliyem men.

Erdişli dağılmış görün her yana,

Erdiş'e gelince uğrarım Van'a,

Feribot gemiler varsa Tatvan'a,

Selâmı yollayan Erdişliyem men.

Esgiyi yeniye gıyaslayınca,

İneden ipliğe saysam boyunca,

Goyun, guzu meler, açılır gonca,

Hâkkın nimeti bol Erdişliyem men.

Aslını inkarda olmayanlardan,

Kötüyü gönlüne tağmıyanlardan,

Harama yüz dönüp bağmayanlardan,

Hak ile hukukta Erdişliyem nem.

Uzağda olsam da gine soraram,

İzzet, ikram, bayramını araram,

Sılayı ziyaret sık sık yaparam,

Ne desem he Vallah Erdişliyem men.

Hani gaynaşırdım köşe bucağla,

Gelirse o anlar, hemen gucağla,

Heyhat şimdi günler geçer ah vağla,

Anısı mazide Erdişliyem men.

Erdişten ayrıldım geldim ellere,

Hasret kaldım konuşulan dillere,

Herkes bir biçimde girmiş hallere,

Ölsem de gurbette Erdişliyem men.  

Başım garlı sanki Süphan, ilim Van,

Şimdi İzmirdeyim burda doğar tan,

Güzel Türkiye'min her tarafı vatan,

Bir şair Süleyman Erdişliyem men.

Kaynak:

1-Selahattin KOŞAR /ERCİŞ

2- Süleyman Sabri KARAMAN / İZMİR

Kovuk

Menice Şahin

Camlarla dans eden yağmur ve bu romantizmi bozan gök gürültüsü... Dalmışken bir şey onu dürter gibi irkildi. Yine bir şey unutmuştu. Uzun zamandır vardı bu unutkanlık. Cüzdanı evde unutma, anahtarı kapıda bırakma... Bu türden unutkanlıklar değil, çok başkaydı.

Dışarı çıkmalıydı, onu unuttuğu yerden alıp gelmeliydi. En azından nerde unuttuğunu hatırlıyordu. Bir an gitmeye üşendi, gitmese de her türlü ıslanacaktı. Her zaman sevmezdi bu durumu artık zor geliyordu. Kendisiyle uğraşmak zordu, anlaşamıyordu. Kavga, gürültü eksik olmazdı. Oysa iç huzura çok önem verirdi.

Gitmesem mi, diye düşündü. Kalsın orda biraz, onun da huzura ihtiyacı var. Ancak sağanak yağmur, şiddetli rüzgâr çok da huzur vermez. En sonunda karar verdi, gidecekti hiç olmazsa içi rahat olacaktı. Kırılmıştır diye iç geçirdi.  Bazen severdi kendini.

Kapıyı açmasıyla nefesini yutması bir oldu. Pes etmedi. Her türlü ıslanacaktı, her türlü... Koşar adım yerine yavaş yavaş yürümeyi tercih etti. Kendime gelirim, diye düşündü.

Epey yürüdü, ortalık oldukça issizdi. Ne ara uğrar olmuştu buralara. Bulamayacağındankorktu. Nereye bakacağını düşünemeyecek haldeydi.  Sadece üşüyordu.  Bir süre daha bakındı. Derenin Karşı tarafında zor da olsa bir ağaç gördü. Küçük kovuğu olan bir ağaç. Ordaydı iste, iki büklüm düşünüyordu. İçi burkuldu. Her zaman sığınacak bir kovuk bulurdu ve bu kovuklar da küçük olurdu sadece onun sığacağı şekilde. Üzüldü.

Nasıl da unuturdu en olmadık zamanlarda, en olmadık yerlerde kendini.

Lori-1-

Orhan Demirtaş

Ölüm cezası gibi bir yazgı süzüldü          ruhuma

Hangi kanun benim bu yalnızlığımı kaldırır Lori

Gölgeleri vururken alnıma şu hiddetli ateşin

Şafak kızılca kan olur

……………………Saydam bir ölüm düşer dağlara

Baş eğmez bir karanlık olur

……Mazlum olur

……………..Mahzun olur

……………………………Ten ve can

Bakışın yaralar beni

……….Sessizce gülüşün Lori

Sana geceden

………..Sana gözüme düşen nemden

………………………..Ve terden

Açlığın ve sefaletin köyünden

...İçimde yanan tütünden

…Sessiz ve solgun yüzümden

……Tüm şefkatimle ve içten

……….Ve bütün cesurca ölümlerden

Acı ve öfke içinde

Yüreğimin yüzüne düşen sıcaklığını bırakıyorum

Sana kollarımın şefkatini bırakıyorum Lori

Sana sevmenin ilk doğuşunu

Sana tüm merhametiyle kuşların ötüşünü

Sana göklerden kopan fırtınaların bir yarısını

………………………………En serin yarısını

Sana gözlerimi

……………….Sana sesimi

Sana kalbimin sıcaklığını bırakıyorum Lori

Dalgın bir bakışın "sev" emriyle başladı her şey

Nereden geldiğini bilmediğim

…………….Mis kokulu bir bahçe

………………………….Kalbi ışık

Islak ve çırıl çıplak bir gözle başladı her şey

Ey davetsiz derdin çekilmezliği

Ey sessizliğin çınarından yaprak yaprak dökülen ben

Ağlamaktır kirpiklerimi mahzun eden

Düşüncenin zahmeti kederse eğer

Baharın kırk kilidini kırmak boşuna

Zahmetsiz bir bakışsa şayet ölüm

Sevgiliyi görmek

…………..........Sevginin lütfundandır

Kararsız ol ey elem

……………Belki ruhumu bağışlarsın

Yadırgamaz beni, bu şehre düşen hayalin

Gel, koynundan al beni gecenin lori

Sevgin kalmaya yemin etti kederimde

Zamansız bir tufan gibi

Yüreğimde pimi çekilmiş adressiz bir ölüm gibi

Toprak gibi

………….Su gibi

Kalbime vurulan kırk kilit gibi

Sevmeye götürüyorsa beni, sana bakmalarım

Hangi gecenin nemi dokunur artık gözlerime Lori

Duy, ey bedenime inen kederin

………Gece kadar karanlık perdesi

Duy ey yüreğimin doğusundaki ağır hüzün

Değilken dünya hiç kimsenin

Ve hiç kimse yeryüzüne inmemişken

Ve inmemişken kusursuz varlığın hayatın rahmine

Ve yazılmamışken ismin annenin alfabesine

Ben senin sevgini türetiyordum

Tanrı'dan gelen -ol- emrinin buyruklarıyla Lori

…Yıldızları

………..Güneşi

………………..Ay'ı inkar etmekse seni sevmek

İnkar ediyorum yağmuru ve ışığı emen toprağı

Dokunmak günahsa ellerine

Bırak ömrüm bu günah sokağında son bulsun Lori

Ey yüreğimi yakan sonsuz keder

Ey geceyi ve günü örten adanmışlık

Ey iffetli yüzü benim olan ten

Ey sevmenin aziz suskunluğu

Ey çağrılmadan gelen hüzün

Ey varlığımı örten yokluğun hükmü

Verin sizin olmayan cesareti

Arzum ya da faziletim

Ya da her ikisi olmayan uzun uykum

………………………….Derdim

Ya da ismim,

……………Babam

…………………..Aşiretim

Size umudumu reddediyorum, bu bir mükemmeliyet olsa da

Alıyorum varlığını

Senin varlığın bütün her şeye bedel Lori

……………Aşkım, eşim benim

Babalar da ölür

Zuhal Vadi

Bir sabah vakti

Ezanlar okunur ahenkle

Kuşlar uyanmaya hazırlanır

Güneş yüzünü göstermeye...

Göğsümde sancılar

Kan ter içinde korkularla

Babalar da ölür...

Uçurumun eşiğinde şimdi

Göklerde dalgalanan

Uçurtmam

Saçlarımı okşayan

Minicik ellerimi sarmalayan

Koca yürekli kahraman

Babalar da ölür...

Sanki hiç gitmeyecek

Hiç bitmeyecek

Rüzgârın uğultusu

Yağmurun sesi

Yahut bir serçe kanadında

Verdiğin huzuru aramak

Dizlerine uzandığım dem

Savurmak cihana gamı

Karanlığın konuştuğu lisansla

Babalar da ölür...

Zifiri karanlık esir alır

Delikanlı çağlarımı

Omuzlarımda

Merhametli ellerin yok

Hasretinin yükünü taşımak

Ve koşamamak yollarına

Zincirlere vurulur umudum

Babalar da ölür...

Vakit sonbahar

Ağaçlar soyunmaya hazırlanıyor

Kuşlar göçmeye

İçimde kor yangın harmanı

O yüzdendir ki

Gidişini hatırlatır hazan

Feryada ortak olur karanlıklar

Toprak olur çocuksu sevinçlerim

Yarınlar girdaba sürüklenir

Sonsuzluğa emanet

Alnımdan öpen

Tebessümleri

Ve bir gün

Babalar da ölür....

Sen Beyaz

Gökhan Erdoğanlı

Sen beyaza aşık

Ben siyaha

Oysaki siyahla beyaz

Yan yana güzel olurdu

Ama sen siyah

Ben beyazım

Bizim hiç başka

Rengimiz olmadı,

Mesela

Kırmızı olabilirdik seninle

Sevgi adına parlayan

Mesela

Mavi olabilirdik seninle

Gökyüzünden

Denize yansıyan

Ama sen beyaz

Ben siyah

Sen dalında

Kırmızı bir elma olabilirdin

Ben dalında

Yeşil bir yaprak.

Başka rengimiz

Olmadı bizim.

Sen beyaz

Ben siyah.

Bakmadan Geçme