MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Ummani Baba (Âşık Ömer Poyrazoğlu)
Âşıklık geleneğini sürdüren bir aileden Güllü Hanım ile Enver Hoca'nın oğlu olan Ummani Baba 1932 yılında Erciş'te doğdu. 1965 yılında PTT'de memur olarak göreve başladı. Bitlis'in Mutki ilçesinde, Erciş'in Pay köyünde ve Erciş merkezde olmak üzere toplam 28 yıl görev yaptıktan sonra emekli oldu. Erciş yöresi ile ilgili olarak zengin bir folklor dağarcığına sahipti. Evli ve beş çocuk babasıydı.
Âşıklar Cemiyetinde adı Ercişli Ummani Baba olarak kayıtlıdır. Âşık Yakup Ummani, Âşık İbrahim Ummani gibi Ummani mahlasını kullanan âşıklarla karıştırılmaması için Ercişli Ummani Baba olarak kaydedilmesini istemiştir...
Bir çiçek açmıştı yeni dalında
Şiirler söyledi sazı elinde
Bu dünyadan göçtü üstat Ummani
Hafız asker idi onun dedesi
Anne Güllü Hanım, Enver babası
Poyrazoğlu'nun büyük abisi
Bu dünyadan göçtü üstat Ummani
Erciş'in bağında bir gonca güldü
Evlendi beş çocuk babası oldu
Seksen dört yaşında vadesi doldu
Bu dünyadan göçtü üstat Ummani
Tam yirmi sekiz yıl memurluk yaptı
Faniydi onu da hastalık kaptı
On altı Mayısta hayattan koptu
Bu dünyadan göçtü üstat Ummani
Ahımı o yara söyle
Mecnunlar Leyla'ya gider
Rahimi dildara söyle
Eritti beni zamana
Kurban olurum ben sana
Dertliler gider Lokman'a
Beni de Muhtar'a söyle
Umman gitsem dost eline
Toz kondurmam ben teline
Arzuhalim ver eline
Çağır bir kenara söyle.
Geç Kaldım
"Hayır, hayır, hayır. İmdaaat nefes alamıyorum. İmdaaat kurtarın, boğuluyorum. İmdaaat!" Bedeniyle beraber, çığlıklarındaki kelimeler de birer birer boğulmaya başladı. Gözleri karardı. Sadece suyun yüzeyinde varlığını htiren güneşin batmasıyla birlikte o da karanlığa doğru yol almaya başladı.
Tavandaki avizeden yayılan loş ışığın etkisiyle yavaş yavaş gözlerini açtı ve doğruldu. Nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Etrafına göz gezdirdi. Her şey çok eskiydi: komidin ve onun üzerinde duran gazlı lamba, kırık dökük bir şömine...
Avuçlarımda cam kırıkları
Ensemde soğuk gölgeler
Çocukluğumdan kalma
Yıkık umutlar...
Büyümek istemedim hiç
Kimsesiz sevinçlerim oldu
Çoğu zaman
Kırlarda koşmak gibi
Mülteci isteklerim oldu
Karanlığın zindanında asılı durur
Saçlarıma taç ettiğim çiçeklerim
Yalnızlığın girdabındayım
Hüzün kokulu sevdalarım oldu
Büyümek istemedim hiç
Kelebeklerin kanatlarında sevdim
Yaşamak denen o yitik savaşı
Yeşil ovaların
Teslimiyetine,
Uzayıp giden yolların
Sonsuzluğuyla
Kar bitmeyen
Dağlarınla
Tanıdık seni
Ey Şehr-i Van'ım
Kimi zaman
Kalenin burcunda
Kimi zaman
Tamara'nın aşkında
Sarı, mavi kedinin
Gözlerinde
Şelalenin sesinde
Tanıdık seni
Ey Şehr-i Van'ım
Yer yer tandırda pişen
Ekmeğinle
Yer yer kuzularının
Meleşmeleriyle
Çok sevilen
Otlu peynirinle
İnci Kefali'nle
Tanıdık seni
Ey Şehr-i Van'ım
Gül yüzlü insanlarınla
Ahirette iman
Dünyada sendin,
Dağlarınla, sularınla
Ovalarının kokusuyla
Tanıdık seni
Ey Şehr-i Van'ım
Hayatımın Özeti
Geçmişimi hep hatayla doldurdum
Yalana sığınıp inkâr etmiyorum
Ders oldu bana yaşadıklarım
Şimdi onlara bakarak büyüyorum...
Hani ahımı alanlar vardı ya
Şimdi başkalarında
Bedellerini görüyorum
Doğrularım da vardı
Keşke' lere sığınarak harcadığım
Beyaz sayfama
Şimdi yeni bir hayat çiziyorum...