Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

İÇİM DIŞIM SONBAHAR

GÜLHAN TAŞKIN

İçim, dışım sonbahar.

Rüzgâr, dökülen son yaprağa söyler türküsünü.

Ellerim saçlarımdaki son beyazlara.

Yaş elli diyorlar ama

Yüreğimde hala güz güllerinin açma telaşı...

Bir elma şekerim olsa diyorum bazen.

Kırmızı pabuçlarım,

Uçurtmama yüklü, sekiz yaşımın bulut kokulu umutları

Hani cebimde misketlerim de olsa rengârenk,

İşte diyorum, işte...

Ne bileyim...

Siyahlaşır saçımdaki aklar yeniden,

Rengim pembeye çalar,

Kaybolur belki de yüzümdeki çizgiler... 

Dudaklarımda, bir ıslık sesinde çocukluğum

Doğarım yeniden, annemin eteğinden.

 

Belki de bir saklambaç oyununda saklanmıştır çocukluğum,

Kim bilir?

Bir dondurma külahında bulurum onu arasam belki de

Çilekli, muzlu, çikolatalı, sade...

Ateş böcekleri pusulam olur da,

Pamuk şekerinin pembesinde kaybolur muyum bende?

Ya şuradayımdır,

Ya burada...

Ama biliyorum buralarda,

Kırışmış tenime aldanmayın sakın.

Gözlerimi kapatıp açınca

Ben on dokuzunda Alice Harikalar Diyarında...

 

Cırcır böceklerinin sesini duyamıyorum artık.

Hayır!  Hayır!

Kulaklarım mı yoksa?

Küçük bir kız çocuğuyum,

Gaz lambasının titrek gölgesinde gülümsüyorum.

Elimde bezden bir bebek,

Masada günlük gazeteler,

Ve babam...

Portakal kabuğu kokulu sobalı bir odada,

Ebemin anlattığı o sıcacık masallar,

Duyuyorum, duyuyorum işte.

Bak!

Sende dinle.

 

Gökten üç elma düşüyor,

Kim bilir, kime, nereye?

Üç dilek hakkım varmış aslında benim de, 

Sen yoksan...

Biz yoksak...

 

İşte öyle...

Ve ben yaşlanıyorum farkına bile varmadan,

Yavaş yavaş kendimle... 

Mavi Şehrin Kalemleri

İNSANLAR

SENAY TEK

Tohum değildi bu defa toprağa saçılan 

Parça parça insan , çığlık çığlığa feryat figan

Dağlarda yankılandı acısı toprağın 

Gökyüzü karardı başı duman oy anam

Başı dumandı dağlarımın , gökyüzü zifiri karanlık 

Ne insan ölmeye doydu

Ne ağaçlar yanmaya

Hoyrat bir rüzgar gibiydi ölüm savurdu durdu 

Durdu savurdu, yurdumu yurdumdan

Kızıl kıyamet her yan

Kıyamet hiç bu kadar yakın olmamıştı 

Hiç ölmemişti memleketim bu kadar yakından 

Bir bulut olsam, yağsan , ağlasam 

Son damlasına kadar gözlerimin 

Söndürebilir miyim bunca yangını 

Güldürebilir miyim memleketimin Karayağız çocuklarını 

Yoksa ölmelimiyim , yüreğim kıvranırken acıdan 

Cennet ne kadar uzak 

Vay anam....vayy anam....

Mavi Şehrin Kalemleri

NEVBAHAR

SABAHAT EREN

Hangi mevsimdeyiz bu hangi nevbaharın rengi?

Oysa gökyüzü maviye,

Toprak kızıl renge bürünür.

Rengini yitirmiş bir hayatın,

Kederli bir mevsimi mi bu bilemedim.

Ruhumda dolaşan sisi dağıtamıyor hüznün.

Dinle hangi mevsimin kederi bu?

Hala rüyaların beynimde saklı.

Bir kuşun kanat çırpışında,

Yağmurun dinen sesinde,

Söyle geçer mi bu nevbahar?

Yeşerir mi dallarda açılan yapraklar?

Şimdi hayalin gözlerimde,

Beyaz bir bulut gibi en tepemde,

Avucumda kana kana içtiğim su,

Ve hayatıma can veren nefes gibi,

Ruhuma yenilik ver.

Gel baharını yaşat gel…

Mavi Şehrin Kalemleri

SOKAĞA YAZILMIŞ ŞİİRLER

AYŞEGÜL ARIKAN

Bir şiir

Güneşin doğuşuna denk olabilir mi

Sevgilinin sokağı

Bir şehre denk olabilir mi

 

Âmâyım yokluğunda

Gözkapaklarımda kapalı bir tren istasyonu

Sabahı bekleyen kör güvercinler

 

Bir takvim yaprağına sıkışıyor rüzgâr

Sesin, eski bir bakkal defterinde

Tarih yerine yazılmış bir yara

 

Bir şehir düşün

Yağmuru, yalnız sol omzuna düşen

Bütün kaldırımlarını sana eğmiş

 

Posta kutuma her sabah

Adresini bilmeyen bir güneş bırakıyorlar

Ben açmıyorum 

Bir gün ışığına borçlu yaşamak istemiyorum

 

Ve biliyorum

Hangi şehre gitsem

Kırık bir aynadan

Sen çıkacaksın.

Mavi Şehrin Kalemleri

İNSANA HASRET 

SAİD CUDİ

Bir özlem var içimde,

Anlatamıyorum...

Yaz gecesi, yar ile bir çay keyfi...

Yahut huzurlu bir nazar ile gökyüzünü seyretmek.

 

Çocukken Leyla ile Mecnun yıldızını izlerdik;

Vuslatı, sevgiyi, aşkı o çağda öğrendik.

Masum, günahsız ve önyargısız...

Şimdi, ahmak yüreğimin esiriyim.

 

Devir değişti, zaman kirlendi.

İnsanlar menfaat putuna tapıyor.

Kötüler bey, zalimler paşa olmuş...

Yaşanılacak gibi değil.

 

Bir mana arıyorum,

Her şeye ve herkese rağmen.

Belki umut verir karamsar fikrime;

Sinemde açan çiçek, gözümde yüce ışık...

İçimdeki ateşe su olacak bir mana arıyorum;

Şu soysuzlar pazarından kurtaracak bir ışık.

Mavi Şehrin Kalemleri

DÜŞ KOMPOZİSYONLARI

YUSUF KARTAL

Soğuk kış günlerinin ortasında, yalnız gezen bir fotoğrafçı… Şehrin gürültüsünden uzak, gönlündeki ritmi yakalamak için dağlara, tepelere, ıssız yollara düşer. Aslında peşinde koştuğu, gönlünde saklı bir masaldır. Masaldaki gibi az gider, uz gider… Bir bakar ki, bir arpa boyu yol gitmiş. Yine de vazgeçmez. Düşündeki fotoğrafın etrafında bir semazen gibi döner durur. Döndükçe, tıpkı mumun ateşine hasret bir pervane gibi, kendi içindeki ateşte kavrulur. Ne kendinin farkındadır, ne dünyanın…

Kalbindeki kor ateşi nereye bırakacağını düşünürken, bir çığın yanı başında bir damla su gibi bulur kendini. Ama çığ bile söndüremez elindeki koru. Vadilere iner, çöllere savrulur, denizlere dalar… Yine de sönmez. Korkusuz eller uzanamaz ona; herkes bu ateşten yanmaktan çekinir. Ne anası, ne babası, ne dostu… Kimse dokunamaz artık içine düşen bu kor ateşine.

Ülkeler aşar, diyar diyar dolaşır, ateşini söndürecek bir yer arar. İnsanlar içinde yürür, tapınakların gölgesine sığınır, savaş meydanlarına atılır. Canlı bombaların ortasında, kurşunların önünde, jetlerin gölgesinde… Yine de ateşi dinmez. Mazlumun eli, yetimin ekmeği olur; çocukların anası, babası olur. Kendini unutur, başkalarına koşar. Ama kor, kalbinin tam ortasında yanmayı sürdürür.

Ve bir gün, bu yangını bir fotoğrafın söndüreceğine inanır. Uzakta, karların beyazıyla sarılmış kavak ağaçlarını görür. Onların ritmi, derinliğin daveti gibi çeker onu kendine. Kar, ağaçların sağ yanına serpilmiş; manzara sessiz bir müzik gibi hareketlidir. Tam o an… Sen, ortadan yürüyerek çıkagelirsin.

“Dur!” demeye takati yetmez. Bağırır ama sesi sana ulaşmaz. Bir an durursun, başını çevirirsin… Ve o bakışta, gözlerindeki gitme hasretini görür. Kalbi, bir fotoğraf makinesi gibi elinden düşer. Dizlerinin bağı çözülür, öylece kalır. Ve sen gidersin.

O günden sonra, düşlerinde kalırsın. Çekilemeyen bir fotoğraf gibi…

Mavi Şehrin Kalemleri

GELME İSTEMEM

NURSELİ – NURSEL SEÇER

Sözün erbabından olsa da payım

Kemiği yok dilin, gelme istemem

Kapandı kullara gönül sarayım

Senin olsun elin, gelme istemem

 

Gizli, saklı değil, sözüm aleni

Kulak ver sözüme gel dinle beni

Koklayan koklasın, olamam mani

Dikenlidir gülün, gelme istemem

 

Günümüz, haftamız, ayımız ayrı

Aşkın deryasından payımız ayrı

Söze bakışımız, huyumuz ayrı

Yolum değil yolun, gelme istemem

 

Senelerdir bozulmayan kimyam var

Yaşadığım hayalim var, rüyam var

Gurbet elde kurulu bir dünyam var

Zahmet verir selin, gelme istemem

 

Seni daha fazla yormak istemem

Dostluk defterini dürmek istemem

Kaba söz söyleyip kırmak istemem

Lazım değil yelin, gelme istemem

 

Yüreğine demir atıp kalan var

Candan öte, kapısını çalan var

Nurseli’nin değerini bilen var

Kulusun bir kulun, gelme istemem

Mavi Şehrin Kalemleri

OYYYY ESMERİM

SEVİLAY İMAL

Gönül kapım açık sana

Kurban olurum bir tel saçına

Yaktın ciğerlerimden

Döndüm alev topuna

Gel eyy esmerim

Hayranım boylarına. 

 

Salında yürü canım

Seni yerler kıskansın

Güller açsın bağrında

Koklayıp sarsam canıma

Ver elini esmerim

Seveyim doya doya. 

 

Vuruldum bakışına

Sinem yandı aşkına

Serpiverdin sevdanı canıma

Şifa olsun yarama

Ahh ölürüm uğruna

Güzel gözlü ceylanım

Can oluver canıma

Oy oy esmerim

Oy benim esmerim. 

Bakmadan Geçme