UMUT ESKİSİ
ZEHRA BARDAKCI
“Bilirsin hiç sevmem karanlıkları
Kayıpları hatırlatır ve bir de ayrılıkları”
Yüreğimin bir yanı gece zaten
Gecenin karanlığında üşüyor ellerim
Isıt avuçlarımı
Çocukken annemin ısıttığı gibi
Isıt ki üşümesin bu beden
Bir parçada çocukluğumdan ver
Sorma neden?
Perdemi aralar beklerim gelişini
Gece güne düşmeden gel sevgili!
“Mevsimin ne önemi var?
Sen olunca kış bahar”
Yazları tükettim çocukluğumda
Şimdi bana kalan bir zemheri bir sonbahar
Zemheri çığları sonbahar kasveti boğuyor yokluğunda
Yağmurlarla ağladım hep
Belki de benim gibi dertliydi gökyüzü
Ama hep bir şimşek söyledi son sözü
Baharları özledim, belki de doğmasını güneşin
Gönüle don vurmadan gel sevgilim!
“Hayal kurmayı çok severdim gençliğimde
Bilmedim hep hayal olarak kalacak
Yalnızlık beni seçtiğinde”
Bir evim ve illaki çatı katı olsun istedim
Eskiyen eşyaları koyacak
Arada bir çıkıp geçmişi anacaktım
Dar gelen elbiselerimi bulacak
İlk günkü hevesle yeniden saracaktım
Oyuncaklarımı görecek kâh ağlayıp kâh gülecektim
Ta ki yalnızlık bana yâr olana kadar
Şimdi çatı katındayım elimde umut eskisi
Umutları askıya asmadan gel sevgili!
TEMMUZ RÜZGARI
YUSUF KAZAK
Ne olduğunu anlayamamıştı yapraklar
Kalmışken ortasında temmuz rüzgarının
Daha çok vardı hazana
Vakti değildi sararmanın
Süzülmenin ise hiç değil
Kara bulutları itelemiş gökyüzünde...
Şaşkındı sarılmış otlar sıkça
Demi değildi üşümenin
Dans etmek gerekirdi sadece
Temmuzun sıcacık melodilerinde...
Titriyordu giysilerini çıkarmış ağaçlar
Karıncaların okşamalarını bekleyen
Zamanı değildi yalpalamanın
Kucak açmak varken sakinliğe
Temmuzun dingin güneşinde...
Çoktan karışmıştı mevsimler bende ise
Kuru yapraklar üşüşmüştü çoktan
Temmuzu seyredaldığım verandama...
Karlar birikmişti avlumda
Bülbüller susmuşken har altında...
Dans eden umutlarım değildi
Temmuzun balosunda
Kara bulutların kasveti dökülüyordu yalnızca
Penceremin kenarına
Temmuz rüzgarında...
YAZ KALEM
MERAL ARAR BULUT
Ey elimde suskun duran kara kalem,
Nice dertler sığdı da bir tek söz etmedin.
Ben sustum, sen yürüdün beyazın üstünde,
Duydun da anlatmadın, bildin de gülmedin.
Geceleri açtım sana içimin yangınını,
Diz çöktüm önüne, bir dosta varır gibi.
Bir ben duyar sandım seni, meğer sen,
Her satırda yankılanan iç sesimdin belki.
Nice gözyaşı düştü içime sessizce,
Ne gece gördü ne de gündüz bildi.
Bir tek sen duydun kalem,
Yüreğime düşen kırık bir çığlıktı belki.
Konuşmadım kimseyle, anlatmadım derdimi,
Kalabalıkta bile yalnızdım hep içimde.
Sen sustuğumun dili oldun ey kara kalem,
Bir satırda kayboldum, bin duyguda gizlice.
Boşa mı yazdım geceleri isimsiz mektupları?
Kim bilir hangi rüzgâr alıp götürdü.
Ama bilirim kalem, sen şahitsin her şeye,
İçimde ne varsa sessizce döküldü.
Ey kara kalem, yol arkadaşım olmuşsun,
İzimsin, sesimsin, dert ortağım olmuşsun.
Ne çok şey anlattım da tek kelime sormadın,
Sen yazdıkça zaman silinmiş, ben kalmışım.
GÜLÜM
HAYDAR DOKUZ
Gönül çeşmemin suyu kurudu
Sen yoksun diye akmıyor gülüm
Şu bakan gözlerim sanki kör oldu
Sen yoksun diye bakmıyor gülüm
Gönül bahçemde çiçekler soldu
Sen yoksun diye açmıyor gülüm
Buram buram kokan tomurcuk güller
Sen yoksun diye kokmuyor gülüm
Geveze dediğin o şirin diller
Sen yoksun diye konuşmaz gülüm
Bizleri böyle ayrı koyanlar
Dilerim yarine kavuşmaz gülüm
Dünyama ışık saçan o güneş
Sen yoksun diye doğmuyor gülüm
Senin aşkın ile beslenen gönlüm
Şimdi yokluğunda doymuyor gülüm
Sayılı günler tez geçer diyorlar
Senin yokluğunda geçmiyor gülüm
Şu viran gönlüme baykuş tünedi
Kovarım kovarım gitmiyor gülüm
SENDEN KAÇMASIN ADLI KİTABIMDAN
SU
AYŞE ARIKAN
Dilimin ucunda eksik bir heceydi önce
Sonra bir rüyanın boğazına dolandı
Gümüş bir yankı gibi sustu her şey
Gökyüzü, eski bir mektubun lekesi
Bir sözcük dökülünce
Suya benzeyen bir iç geçişiyle
Sen geçtin oradan
Ayak izlerin ıslak, düşüncelerim tortulu
Ellerin nehrin belleğinden daha serin
Su bazen sadece sudur
Ama bazen
Bir sızı, bir çarpıntı, bir unutuluş gibi
Kendini taşır içinde
Şimdi ben
Bir bardağın kırık kenarında
Susuzluğa su derim
Susarak
GÜLÜN HARINA DEĞDİ YÜREĞİM
KADİR KIRMIZITAŞ
Ne zaman akşam olsa eski bir mektep türküsü
Çocuksu bir sevdanın öyküsü
Gelip hüznünü döker yorgun yüreğim üstüne
Eylül rüzgarları eser yaralarımda
Ömrüm silik defterinde yıldızlar kayar
Boğazım düğümlenir gözlerim dolar
Sana yazdığım şiirlerin hicranı sinemi dağlar
Ayrılığın rengi hep hüzünlüdür gülüm
Hangi anıya sığınsam senden bir hatıra var
Oy gözünü sevdiğim hayat susmak acıtıyor
Başım önüme düşer özlem kapımı çalar
Hangi dağ başı yalnızlığını reva gördün
Hangi uçurum kenarını mekan kıldın
De hele bana hayat
Daha ne kadar kirpik secdesinde akacak gözyaşım
Daha ne kadar sürecek yalnızlık yangınları
Temmuzda kar yağdırırsın gönül şehrime
Ayaz yemiş gül gibiyim solgunlaşır ömrüm
Cemrelerin toprağa düştüğü zamanı geçti
Aşk güllerinin goncaya durduğu vakit erişti
Gülün harına bir kere değmiş yüreğim
Umuda çıkan bir yol bulamadım tükendim
Geriye dönsem ölürüm
De bana hayat ben ki sahrada mecnunum
Ben ki sana çok kırgınım
Bütün türkülerin Leyla’sıyım bütün şarkıların bestesiyim
Ağır geliyor özlemin yükü, teselliyi rüyalarda ararım
İçimde mısra’mısra yazılmış yaralı şiirlerim var
Çözülmüyor gönül zincirinin halkaları
Gitti işte bütün umutlarımı yanına alarak
Ayrılığın fırtınasında kaybetmişim hayallerimi
Yere çaldım kara bahtımı yüreğimle ağladım
İçimdeki kıyamat kopmuş dağılmışım
Zaman defterim kapandı dört mevsimi kışım
Anlıyamiyorum dolumuyum yoksa boşum
Gamdan dağlarım büyüdü kırıktır gülüşüm
Öylesine yalnızım huzur görmeyen başım
Yürek enkazı altında kaldım ezilmişim
Şimdi söyle bana hayat ayıkmıyım yoksa sarhoşum.
Bilemedim benimle neydi derdin neydi işin.
Al savur yapraklarımı hangi rüzgara istersen
sanki senden çok şeymi istemişim
Söyle şimdi bana hayat............?
SEVDANA GÖNÜL VERDİM
YALÇIN SEVİM-SEVİMLİ ŞAİR
Beş adım ilerledim çatladı bizim toprak,
Hınzır oldum gittim dağlara, bayırlara,
O an yüreklerde bir can oluverdim,
Aşkına, sevdana gönül verdim.
*
Denizlerde akan bir çay oldum,
Durmadan çağlar coşar oldum,
Gönüllerde seven sevilen oldum,
Bahçelerde sevilen bir gül oldum,
Aşkına, sevdana gönül verdim.
*
Bir anda seni görünce âşık oldum,
Sanki yıldırım çarpmış gibi oldum,
Gönülden gönül’e bakar oldum,
Aşkına, sevdana gönül verdim.
*
Dağlara, senin aşkın için gönül veren oldum,
Issız çöllerde savrulan bir rüzgâr oldum,
Yoldaşlara can, kardeş oldum,
Aşkına, sevdana gönül verdim.
*
Hak yolunda seni aradım durdum,
Âşık oldum, coştum senin gönlüne,
Akan derelerden aşkına ırmak oldum.
Aşkına, sevdana gönül verdim.
İŞTE GİDİYORUM
EHMED KARDOK
İşte gidiyorum
İşte gidiyorum
Bir sonbahar akşamı
Ve de doğduğum ayda
Sizinle helalleşip öyle gidiyorum
Deli rüzgarların yelken açtığı
Hüznün sarıya boyandığı zaman
Tıpkı ben gibi yalnız
Hayat gibi acımasız
Bırakıp da gidiyorum sorgusuz, sualsiz
Bu kentle vedalaşıyorum
Rüya gibi, ömür gibi
Tanımadan zamanı
Kim bilir belki kelebekten daha kısa
Mavi gökyüzünde bir yıldız
Bir şimşek çaksa
Gökyüzü kinini kussa
Bir de ruhuma işlemiş gibi hayat başa sarsa
Tıpkı ben gibi dilsiz
Bir kuyu gibi dipsiz
Ülkesiz ve kimliksiz
Dün dostum diyenler
Bugün arkamdan diş bileyenlerimmiş
Puşt zulasında fermanımız varmış meğer
Ne elimizden tutanımız oldu
Ne de kapı eşiğinde bekleyenimiz
Hüzün mevsiminde kıyameti yaşar oldum
Tıpkı ben gibi yalnız arafta
Medet umar oldum düşen yaprakta
Bir gül gibi düşmüş toprakta
İşte bu yüzden gidiyorum...