Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


GÜVENDİĞİM SUR DÜŞER, ESİRİN OLUR GÖNLÜM

NURSELİ – NURSEL SEÇER

Olmazsa olmazlarda gördüğümü görürsen

Güvendiğim sur düşer, esirin olur gönlüm

Canını garipliğin, elinden kurtarırsan

Kendi kendini aşar, iksirin olur gönlüm

İkrarından vaz geçip, kafayı bulandırsan

Gurbet elde unutup, hicranla kıvrandırsan

Bitimsiz sevdasını, sehpada sallandırsan

Kaşları çatıklaşır, mağdurun olur gönlüm

Yediğin darbelerle, pes edip sersemleşsen

Ellerin yana düşse, olan bitene şaşsan

Gücünü servetin bil, ne zaman dara düşsen

Tez zamanda ulaşır, Hızır’ın olur gönlüm

Beni benden edeni, sende hissettiğinde

Sözünün paydasını öze nakşettiğinde

Mutluluğun sırrını, bahta bahşettiğinde

Yollarımız birleşir, kaderin olur gönlüm

Zehire döndürürsen ekmeğini, aşını

Yaşamazsan birlikte, baharını, kışını

Mahşere bırakırsan, Nurseli’nin düşünü

Yakan elime düşer, kamburun olur gönlüm

ASIL KAÇIŞ GÜNAHLARDAN OLMALI

NECATİ BİLİCİ

Âdemoğlu kuraklığa karşı yağmur duasını yapıyor. Birkaç gün sonra kar doğayı beyaza bürüyor. Altı Şubat saat 4:17’de bulunduğum Malatya dahil on bir il depremin sarsıntısı ile uyanıyor. Kiracısı olduğumuz dünyada zaman felâketin acısıyla duruyor.

Bir dakikalık depremin etkisine dayanamayan binalar çökerken can pazarı başlıyor. Aynı gün ikinci depremle an itibariyle 50 bin kişi vefat etti. Ölüm ile hayat çizgisini bir sırat köprüsü gibi geçebildik. Endişe, korku, umut… Tekbirler ile tevbeye, salavatlar ile şefaate talip olduk. Kapına geldik Ya Rab! Kapına geldik!

Yokluk ve varlık arasında insanlık sallanıp durur. Dökülür üstündeki yükler: Mülk, makam, para, kısacası varlık. Zengini fakirle, evi olanı evsizle eşitler. Sofrasında bol çeşitli menüleri olanı tek çeşit yemekle eşitler. Deprem sonrası herkes bir kâse sıcak çorbaya hasret olur.

Depremde insanlar bulundukları kapalı ortamdan kaçmaya başlar. Oysa asıl kaçış günahlardan olmalı. Haset ve kinden sevgi ve huzura kaçmalı. Haramın zerresinden helalin zirvesine kaçmalı. Küskünlüğün soğukluğundan barışın sıcaklığına kaçmalı. Bir binanın sarsılması gibi Ademoğlu da manevî kirlerinden sarsılmalı. Ahlâk ve iman çizgisinde. Sarsıntının merkezini yüreğinde hissetmeli. Sahibiyim dediğine seyirci olurken… Bir yandan ölüm çığlıkları, bir yandan kurtuluş umudunun sessizliği…

Bir yerde bıraktığımız rahatı başka bir yerde arar olduk. Araçların içerisinde düşüncelerimizle birlikte bedenlerimiz de üşüyordu. Çünkü ayaz, kara misafir olmuştu. Kar gelinlik gibi değil bu defa bir kefen gibiydi. Kâbusu gibiydi tabiatın. Altı aile bir çadır hasretiyle tüm imkânları birlikte kullanıyorduk. Beğenmediğimiz bir garaja yıllar sonra muhtaç olacağımızı düşünemezdik. Garajda kalırken ne yemeğinden şikâyet eden vardı ne de giyiminden. Çünkü hayatta kalma arzusu diğer imkânların yokluğunu hissettirmiyordu. Can pazarında yeme içme, konfor gibi hususların eksikliği kendiliğinden yok olup gitmişti. Üç oda bir salona sığmayan bedenler küçük bir depoya sığmakla birlikte yürekler bir sahra kadar büyüktü. Tahammül hiç bu kadar zirve yapmamıştı. Horlamalar bile derdimizin melodisiydi sanki ya da yorgunluğun derecesi… Sabahın söylentisi, derde rağmen neşesiydi. Uyku, unutturan bir büyüydü sanki. Anladık ki rahatta sınır yok. İnsan isteklere doyumsuz, geçmişe kör. Kıyamadığımız eşyalarımızı arkamıza bakmadan terk edip gidiyorduk gözü yaşlı bir şekilde. Dünyanın maddî yükünü taşıma bu defa hasarlı binalara kalıyordu. Bu çile Rabbimden rahmeti istemeye vesiledir. Ağlamak gözü, gönlü temizlermiş rahmet damlaları gibi… (...)

Göreceli olarak, en tesirli nasihat olan depremden etkilenmeyenler de vardı. Bir yandan enkaz altındaki cana tepki veren kedi, köpek Afad ekibine yol gösterip hayat kurtarıyordu. Bir yandan ise insanlıktan nasipsiz insan(!), içinde can olan bir enkazdan mal çalabiliyordu. İşyerini yağmalamak ise bir farklı nasipsizlikti. Hakkı olmayanı almak hakka hürmetsizlikti. Adam dediklerimiz manevî depremde gitti. Çünkü vicdan fayları kırıktı. Çürüyen binalar değil insanların maneviyatıydı. Onu da tamir etmek binayı tamir etmekten zordu. Fay kırıklığından gönül burukluğuna her şeyi yaşadık.

Enkaz altında kalan çocuğunun cansız kolunu tutan bir babanın gözyaşları tüm yüreklere tesir ediyor. Ya ceset torbasındaki çocuğunu kucağına alan babanın yükü?.. Gökkubbeyi sırtlamış gibi… Tıbbın imkânsız gördüğü kurtuluşlar ikram oldu daralan yüreklere. Depremin onuncu günü sağ çıkan bedenler vardı. Bebekler annesiz yaşamaz bilirdik. On gün sonra sağ çıkan bebekleri gördük parmaklarından şerbet içen. Bu Allah’ın kullarına gösterdiği bir ibretti. Yaşatan da, öldüren de O (cc). Anlamı yer sarsıntısı/deprem olan Zilzal Suresi sekiz ayetiyle kıyameti anlatıyor. Sonunda zerre kadar iyilik yapanın mükâfatlandırılacağını, zerre kadar kötülük yapanın cezalandırılacağını haber veriyor. Deprem de vefat eden onbinlerce insana bir nevi kıyamet oldu. İyilik ve kötülük terazisinde ağır basan kefedeki sermayeleri ile varacaklar Hakkın huzuruna. Deprem vefat edenlerin kıyameti iken sağ kalanlara verilen bir fırsat, bir nasihattı. Fırsatı değerlendiren, nasihatten nasiplenen bir ömür yaşayabilmek dileği ile; kar beyazdır ölüm…

YÜREĞİMİ YÜREĞİNE MÜHÜRLEDİM

MERAL BAYAT

Umut dünyamın pencerisini yarim

Yalnız sana sonuna kadar açtım

Zamanımı sadece sana ayarladım

Seni gördüm göreli cennetim

Ben yüreğimi  yüreğine mühürledim

Yürek pusulam sadece seni gösterir

Sana çıkar/durur bütün yollar

Gezdim de dünyayı diyar diyar

Bulamadım senden özge yar

Ondandır yüreğimi yüreğine mühürledim

Ne yaptın sen bana yar?

Bu yürek hep sen, sen diye atar

Dört bir yanım miski amber gibi sen kokar

Hayatta ki bütün yollarım sana çıkar

Belki de ondandır bu yüreğim

O güzel yüreğine kul köle oldu,yar.

OLMAK

KEMAL TEKİR

Günümüzde insanlar, olmak eğilimi ile,sahip olmak eğilimi arasında bocalıyorlar.

Olmak eğilimi,kendini her alanda geliştirmek,özü ,sözü bir olmak ,ilkeli,katarlı,tutarlı,erdemli,onurlu,

adaletli vicdanlı,kısacası kamil insan olmaktır.

Sahip olmak eğilimi ise,mal,mülk,servet,şan,

şöhret sahibi olmak için kendini paralamak,bencil,açgözlü doyumsuz olmaktır.

İnsanlar sahip olma eğiliminden,olma eğilimine doğru köklü bir değişiklik yaparlarsa, korku,endişe,özgüvensiz

lik,fitnelik,fesatlık,kıskanç

lık,tahammülsüzlük,

hoşgörüsüzlük gibi olumsuz duyguların yıpratıcı etkilerinden kurtulurlar.

Olmak eğilimli insanlar herşeyi kendi bütünlüğü içinde değerlendirir,karşılaştığı olaylarda,canlılık,hayat ve dinamizm ,gelişim ararlar.

İnsana sıcak bakar,herkesin mutlaka kusurlarının yanında iyi taraflarının da olabileceğini kabul ederler, birikimleriyle insanlığa yararlı olmak isterler,çünkü onlar sevgiyle doludurlar,sevginin şimdi ve burada yaşanabileceğinin bilincindedirler.

Bu eğilimi taşıyanlar,sahip olunan şeyleri kaybetme endişesi taşımazlar,çiçeği koparmadan,dalında sevme eğilimindedirler.

Mutlu olmanın yolu,sahip olmaktan, iyi insan olmaya doğru yönelmekle başlar, bir kişiyi sevmek onun şahsında,bütün insanlığı sevmektir.

DOSTLAR

GALİP GÜLER

Menefaat beklemem hiç bir kulundan

Ben vaz gectim şu dünyanın malından

Ölsem bile tutmasınlar salımdan

Beni dar günümde zorlayan dostlar

Acımasız  olur  bilirim  eli

Bahçende soldurur tomurcak gülü

Kendileri  zeki ben ise deli

Aşağlık görerek horlayan dostlar

Aşık Cefaiyim kadersiz bahtsız

Şu gönül evimi bıraktım tahtsız

Kendileri haklı bir benim haksız

Her dediğim söze parlayan dostlar

SANA AŞIĞIM

HALİSE TEKBAŞ

Gönlüme yükledin hüzün dağını

Kimseler bilmesin sana aşığım

Viran ettin yıktın sevda bağını

Kimseler bilmesin sana aşığım

Kalamam burada sen yoksan eğer

Sende bana biraz verseydin değer

Nasıl özlemişim seni ben meğer

Kimseler bilmesin sana aşığım

Hayatım ıstırap çekerim çile

Candan seviyorum bilmesen bile

Getiririm seni her zaman dile

Kimseler bilmesin sana aşığım

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme