Kutlu Doğum Kutlanmalı mı?

Tanyeri ağarmakta,doğum sancısı çeken yirmi yaşında bir kadın.Gökler ötesinden gelmiş kutlu kadın. Tatlıızdırap içinde. Kalplerin nurlandıranın tatlı sancıları ile kıvranmakta. Nurun kanatlarını açıp etrafı çepeçevre kuşatma anının, toprağınaydınlanıp,mekkeye ışık saçılacağı zamanın öncesi.Karanlıkta diri diri gömülürken "Anne,anne!" diye haykıran kız çocuklarının ızdırabının biteceğinden az önceki zaman. Âlemler heyecan içinde.Müjdelenmeyen hiçbir canlı kalmaz. Karanlık çukurlara yıldızın, toprağa nurun düştüğü an gelir. Semadan nurlar iner toprağa. Bütün mahlûkat sevinç içinde. Semada yıldızlar, yeryüzünde dağlar el bağlamış beklemekte. Yağmur damlaları sevinçle iner gökyüzünden. Ağaçlar rüzgara karşı kucaklaşır. Denizlerden yakamozlar göz alırcasına parlar. Bütün yeraltı suları çıkmak için çırpınır. Bütün kainatı sessizlik kaplar. Kâbedeki putların yüzü toprağa gömüldüğü an gelir. Arşa reyhan kokusu yayılır. Efendiler efendisi gelir. Kâinatın sultanı düşer toprağa. Vücudu tertemizdir. Doğumdan hiçbir leke bulundurmaz üzerinde. Toprak nurlanır. Cennet kokuları bütün kâinatı kaplar. Tatlı sancılar son bulur. Minik elleri tutar annesi. Yıldızlar salkım salkım yaklaşır simsiyah bebeğin gözlerine, yıldızlar yaklaşır salkım salkım yeryüzüne. Kulağa ismini fısıldar nurdan kadın. "Muhammed" diye… Doğudan batıya bütün yıldızlar parlar. Dünyanın omuzlarına ağır bir emanet yüklenir. Geldiği gibi Hirâya vahyin kokusu yayılır. Hirâ özlemle bekler.
Efendiler efendisi gelir. Yeryüzü şen içinde. Adım adım yaklaşır Hirâya zaman.O an gelir. İkinci bekleyiş gelir. Hiraya ölüm sessizliği çöker. An durur.Kalp çarpıntıları arştan duyulur. Kevser havuzunun etrafında dizilmek için nurun inmesini bekler bütün canlılar. Sonsuzluk âleminden inen yakuttan, zümrütten inci ile süslenmiş sözler dizilir nurun kalbine. Bütün anı,bütün zamanlara ışık saçar sonradan.
Her cümlesi onlarca, yüzlerce kitaptan da öte. Baş tacımız, ilacımız. Kâinatın saygı duyduğu nur. Varlıkların en şereflisi. Her daim yüreklerde anılır veher daim anılmalıdır da. Çocukluğu, çocukları nufku. Gençliğinde ayrı rehber. Babalıkta, Dedelikte, Kocalıkta, Kumandanlıkta, Diplomaside, Hukukta hatta sıradan bir insan olmakta her daim en önde. Her daim sevgi çemberinde var olan. Bir alana sıkıştırılmayan. Bir zaman diliminde  anılmayan. Bir günde bilinmeyen nur. Sonsuzluğu müjdeleyen.
Neden hep belirli günde anarız?Neden bir güne hapsederiz?Neden doğum gününü kutlarız?Sadece kutlu doğum haftasında anarız? Her anı,yaşadığı her saniyesi kâinata ilaç olacak nuru, bir alana sıkıştırmak mıdır gayemiz?Biliyorum şiddetle karşı çıkanlar olacaktır.Yılda bir kez de olsa anmanın ne zararı olacaktır diye.Bana sorarsanız var.Suları bulandırmak değil niyetim. Sadece kaygımı dile getiriyorum. Belirli bir güne sıkıştırmak işi ritüel hale getirmekten korkarım.Bir günde yada bir haftada anıp diğer günlerde unutulmak ritüelinden.Her gün yaşanması ve hayata geçirilmesi istenen Efendimizin yaptıklarını, belli gün ve gecelere tahsis edilmesi, bizi onu anlamaktan, algılamaktan uzaklaştırmaz mı? Anmak istiyorsak her daim anmamız. Her daim yaptıklarını uygulamamız gerekmez mi? İllaki belirli günde ritüelleştirerek mi anmak gerek.Kutlu doğum kutlanıyorsa neden ilk kutlayanlar Asr-ı Saadette döneminde ya da ondan hemen sonraki dönemde olmadı? Bir haftaya hapsolan sevgi yoğunluğu diğer günlerde azalıyormu? Azalmıyor ise o günlerde ki sevgi yoğunluğu ne?Yoksa başkalarının geleneklerini mi yaşıyoruz? Toplum bir süre sonra günah çıkarmaya yakınyeni ritüeller geliştirmez mi? Dedim ya amacım duru suları bulandırmak değil. Sadece aklıma takılan soruları paylaşmak… Sevgi ile kalın…

 

Bakmadan Geçme