KURBAN HOCA'NIN SELASI ve ARABASI

Çocukluğu ve gençliği Van'da geçen, öğrencilik hayatı olsun veya olmasın hemen hemen herkesin tanıdığı, kaşları gür, yüzü güleç, tatlı dilli, dile Fransız, Van sever, Van Atatürk Lisesi'nin efsane İngilizce öğretmeniydi.

Öğrencisi olmasam da, arkadaş çevrem, bulunduğumuz ortamlar, sosyal yönüm ile seviyeli bir samimiyetimiz vardı. Arada dükkana gelir, toptan ucuz olur diye bir şeyler alırdı, arabasının işleri için abimin dükkanına giderdi. Maraş caddesinde samimi olduğum arkadaşlarımın ve bizim yazıhaneye çok uğrardı. Aslında hep acele işi vardı. Onun işi hiç bitmezdi. Çantasındaki yazılı kağıtları, evinde yapacağı çalışmaların tümünü not eder ve çantada taşırdı. Bir motosikleti vardı, birde yetmişli yılların ortasında Renault-12 TS marka yeşil bir otomobil almıştı. Arabasına pek binmezdi. Çok tutumluydu. Yürümeyi, her tarafa yürüyerek gidip gelmeyi severdi. Öğrencileri ve tanıdıkları ile selamlaşır, tebessüm ederdi.

O kadar çok anısı ve yaşanmışlıkları var Kİ, sayfalara sığmaz.

Günlerden bir gün, bir sela okundu “Vefat eden, Kurban hocamızın kızı.” diye. Tanıyanlar, renkli kişilikler cenaze için hemen İskele caddesindeki evinin önüne toplanınca, kapıya çıkar ve “cenaze yok, kızım benim için ölmüştür” diyerek, içeri girer. İlkeli diyemeyiz, kurallı olmak bu kadar katı olamaz.  Tipik bir insandı.

Otomobilini, hemen hemen hiç kullanmadığından, otomobili sıfır kilometreydi. Yolda gördüğümüzde “hocam, arabayı satıyor musunuz” dediğimizde, kim söylemişse onun koluna girer ve tedavüle çıkmamış argo küfürler ederdi. Maraş caddesinde, bu soruyu çok sorduklarından, Ticaret Lisesindeki derslerini bile, bu yüzden bıraktı diyebilirim.

Van’da, hafta sonları pikniğe gitmek bir kültür, hatta Edremit’te mangal yakmak bir bağımlılıktır. Hafta sonlarından birinde, hiç kullanmadığı, her hafta garajında yıkadığı, yıpranmasın diye lastiklerini söktüğü ‘canım arabam’ dediği yeşil Renault ile ailece Edremit’e giderler. Renkli kişilik olduğu İçin, kornalarla veya bağırarak ‘hocam” selamlarıyla başı döner. Pikniğini tamamlayarak, karanlığa kalmadan dönüş yapar. Birde ne görsün, Yün İplik Kavşağında trafik çevirmesi. Kurallı Kurban hoca, emniyet kemerini takmamış. Ceza vermemek için kemeri çekip takayım derken, kontrolü kaybeder ve yolun kenarındaki kanala yuvarlanır. Hasar büyük değildir, ancak Kurban hoca için ‘canım arabam’ ölüm kalım meselesidir.

Uzun uğraşlardan sonra, araç servise çekilir ve pazartesi sabah ustalar ile görüşülür. Sigortalı olan araç yapılacaktır. Kendisine gün verilir ve anlaşılır. Esas konu burada başlar. Aracın tamponları, kapıları sökülürken balyoz ve çekiç seslerinden dolayı Kurban hocamız, Fevzi ustaya ‘ustacığım kurbanın olayım lütfen çocuklara söyler misin, canım arabama yavaş vursunlar, incitmesinler lütfen’ deyince, çalışanlar, abim ve Hüseyin gülmekten kopsalar da Fevzi usta, Kurban hocaya bir yasak getirir. ‘Dükkana gelir, işimize müdahale edersen biz bu arabayı yapmayız.’ deyince, hocamız uymak zorunda kalır ve gider. Gider ancak, servisin giriş kapısının duvarının köşesinden eğilir, eğilir arabasına bakar. Sabah servis açılınca, hocam herkesten önce gelmiş ve yine duvarın oradan servisi seyrediyor. Çalışmalar ile birlikte hocamızın  arabasına başlanır. Yine taka tuka, raka ruka sesler. Hocamızın uzaktan içi yansada, seyrediyor. Bir iki saat sonra, paraya kıymış, elinde bir kaç paket bisküvi, gofret ile geliyor ve ‘ustacığım çok yoruldunuz, bunları size getirdim, çayla yersiniz’ deyince, ciddiyet abidesi ve yufka yürekli Fevzi usta bir sandalye ister ve ‘Hocam, aracınız bitinceye kadar burada oturabilirsiniz. Müdahale ederseniz, yine içeri almam.’ deyince ‘Tamam ustacığım’’ der. Sesler arttıkça, arabaya çekiçler vuruldukça, ‘Ah canım arabam ah.’ diye iç çeker ve ‘ustacığım, bir çay getireyim mi’ diyerek, cebinden bisküvi ikram etmek ister. Tam on beş gün. Sonunda canım arabasına kavuşmuş.

Bir Kurban Hoca, yaşamından kesitler.

Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

Servis yetkilisi ve sahibi abim Yahya Yıldızbaş, usta Fevzi Kamiloğlu (teyzemin oğlu) ve araç satış distribütörü sahipleri, hocamızın öğrencileri Hasan&Hüseyin Perihanoğlu’na ve tüm çalışanlara sağlıklı, bereketli kazançlar, sevgiyle selamlarımı ve teşekkürlerimi iletiyorum. Güzel günler, samimi ortamlar, akşamları semaverde demlenen ve içtiğimiz tavşan kanı çayların muhabbetlerine, dostluklara ve hatıralara selam olsun.

Bakmadan Geçme