Kent kimliği

“Kent Nedir?” in tanımını yapacak olursak; kent tarihin farklı dönemlerine ait fiziksel, sosyal ve kültürel katmanların tarihsel süreklilik içinde üst üste yığılması sonucu oluşan fiziksel, mekânsal, sosyal bir ortamdır. Bir kentin kimliği o kentin adı soyadı gibidir. Nasıl insanlar birbirleriyle ad ve soyadlarına göre ayırt edilirse kent de kendine ait sosyal, kültürel, fiziksel, ekonomik vb. özellikleriyle diğer kentlerden ayrılır ve bir kimlik kazanır.

Şehirlerin planlanma hiyerarşisi içerisindeki bölge planları ve sonraki aşama olan çevre düzeni planlarında; kentin yerel kaynakları, konumu ve ulaşım imkanları dahilinde alınan plan kararları doğrultusunda kentin ekonomik açıdan yeni bir kent kimliği kazanması sağlanır ve kent ya bir sanayi kenti ya turizm kenti ya da bir üniversite kenti olması sağlanır. Böylelikle kentlerin planlanma aşamasında sosyal ve kültürel yanları ikinci plana atılmış olur ve bölge planlarıyla, çevre düzeni planlarının devamı olan nazım ve uygulama imar planları da ekonomik kaygıların daha çok öne çıktığı planlar haline gelir. Yukarıda bahsettiğimiz ekonomik kimlik kentler için vazgeçilmez bir gerçektir, ancak kentler ekonomik yapısıyla beraber, sosyal ve kültürel yapısıyla, doğal güzellikleriyle ve tarihleriyle bir kent olabilirler ve kenti kent yapan, insanların mekanlarla gönül bağı kurmasını sağlayan ve kente daha özel bir anlam ve kimlik kazandıran kent nedir tanımındaki sosyal ve kültürel faktörlerdir.

Son dönemlerde kentlerin özgün kimliklerini kaybetmekte olduklarından sıkça bahsedilmekte olup, nedenlerinin neler olduğu konusunda çeşitli söylemlerde bulunulmaktadır. Kentin kimliğini yitirmeye başladığı ilk aşama ikinci paragrafta belirttiğim planlama aşamasıyla yani ekonomik veriler ve potansiyeller doğrultusunda kente bir kimlik biçilmesiyle başlar ve daha sonraki süreçte yerel yönetimlerin kent için aldıkları yanlış hayati kararlarla ve uygulama hatalarıyla devam eder.

Yeteri miktarda ve donanımda, teknik elemanı bulunmayan belediyelerde, meclis üyelerinin etkisi altında oluşturulan 5 yıllık imar programları, kentin teknik ve sosyal altyapısı dikkate alınmadan yapılan imar planı değişiklikleri, kentle ve kentin gelişme yönüyle paralellik arz etmeyen ilave ve mevzi imar planları, rant gözetilerek yapılan veya hiç yapılamayan imar uygulamaları bunlardan bir kaçıdır.

Ülkemizde belediyelerce imar uygulamalarının yapılmaması ve imar planı değişikliklerinin yerel yönetimlerin meclislerinde kolayca kabul edilmesi kentte büyük bir rant alanı oluşturmakta ve alınan imar planı değişiklik kararlarıyla kent bir beton yığını haline gelmektedir. Belediyelerin kentin sosyal ve kültürel kimliğini yansıtan bir yapılaşmaya özendirmesi gerekirken, insanları çok katlı yapılaşmalara özendiren teknik ve bilimden uzak plan değişiklikleriyle, kenti tekdüze, herhangi bir tasarım kaygısı taşımayan, küçük farklılıklar haricinde tek tip mimari projelerin basmakalıp uygulandığı, açık yeşil alanların ve rekreasyonel alanların bulunmadığı büyük gri ve korkutucu bir köy haline getirmektedir. Kentlerin kimliklerinin oluşmasında etkili olan yöresel mimarinin yerel yönetimlerce gerektiği gibi korunamaması ve aslına uygun bir şekilde yaşatılamaması, meslek odalarının bu konulara ilgisiz kalması, koruma amaçlı imar planlarının dikkate alınmaması da kentin kimliğini yitirmesine neden olan bir başka etmendir.

Sonuç olarak diyebiliriz ki öncelikle kentte yaşayan bizlerin herhangi bir rant kaygısı duymadan kentimize sahip çıkması sonrasında yerel yönetimlerin imar uygulamalarını hayata geçirerek yeni yerleşim alanları oluşturmaları ve eski meskun alanlar üzerindeki nüfus baskısını azaltmaları, imar planlarının bütünlüğünü bozucu plan kararlarının alınmasını engellemeleri, yöresel mimarinin koruma kullanma dengesi içersinde muhafaza edilmesi ve yaşatılmasının sağlaması gerekmektedir.

Bakmadan Geçme