Kendi canavarını yaratmak

                      
Gözyaşları sevinçten öte duygularında sonucudur.
"Ben mi yaptım?" Sorusuna takılıyorsak eğer, bilmeliyiz ki bu özeleştirimizin mutlak nedeni pişmanlıklarımızdır.
Hayatın kurallarını hiç sayarak… Her şeyi ben yarattım yanılgısına düşerek… Olur, gider yazgısını yaratarak… Benden sonrası tufan diyerek hiç kimse o hep aranan ancak ulaşılamayan mutluluğu ve dolayısıyla insanca yaşamayı bulamaz.
Sadece bireyin özel yaşamıyla sınırlanmamıştır yaşam. Birey toplumsal hayatın küçük bir parçasıdır. Bu parçalarda yapılan zincirleme hatalar bütünlüğü etkiler. Özgürlükler; üçkâğıtçı, düzenbaz, sahtekâr, alçak ve şerefsiz güçlerin yönlendirmesi altına girer. Asıl mutsuzluk köleleştirme düzeniyle başlar. Her şeyi bilenle hiçbir şeyi bilmeyenler bir tutulur. Cahil kalabalıkların getirimi seçim sonuçlarıyla ciğeri beş para etmezlerin hükümranlığı kurulur. Barış yok edilir. Barış içinde bir arada yaşama umuduna son verilir. Huzur, bireyler için biçilmiş ekonomi politikalarla yok edilir. İtaat olgusu korkunun yasalarıyla ve kolluk kuvvetleriyle dayatılır.
Bireysel özgürlüklerin tuğlası eğitim içinde atılır. Ya tabularla… Yani inancın ve felsefenin korkutucu güce dönüştürülmesiyle… Ya da kurulu düzenin uzun ömrü için yapılan hukuksuz yasalarla tek tip düşünen insan toplulukları yaratılır. En kolaycı kılıf dindir. Çünkü din gücü elinde tutanlarca her şekle dönüştürülebilir. Gün gelir temelde vicdani bir durum olan inanç eli palalı uzaktan kumanda edilen meczupların güdümündeki korku ve yıldırma aracı edilir.
Aile içersinde başına buyruk çocuklar… Eşler arasındaki yaman çelişkiler dolu birliktelikler. Bir apartmanda içinde farklı eğitim ve kültüre sahip aileler. Bütün bunlardan yapılanmış bir sokak ve mahalle. Bilinçsizliğin diz boyuna ulaştığı köyler, kasabalar, kentler; kendi canavarını yaratmaya giden yolları çoğaltır.
2013 Türkiye'sin inanılmaz bir değerler kaybı içindedir.
Eğitimdeki alt yapısı olmayan acımasız sözde reformlarla; öğretmen, öğrenci, veli akılları karıştırılmış, her yıl binlerce mezun veren üniversiteler üretime dönük insan kaynakları yetiştireceğine işsizler ordusu yaratmış, siyasete yön verenlerce yüzde elli ötekileştirilmesi yapılmış, bireyin özeline tacizlerde bulunulmuştur. Bütün bunlar yetmiyormuşçasına, dört bir tarafımızı kuşatan komşularımızla aramızdaki ezeli dostlukların temeline Ortadoğu'nun ele geçirilmesi planını yapanların oyununa gelinerek kutuplaşmalar yaratılmış ve kan dökülmesine neden olunmuştur.
Bakınız kendi canavarını yaratma kumpaslarını eli kolu bağlı, gözleri kapalı seyredenler için on yıllar önce büyük şair Nazım Hikmet neler söylemiş. Söz Nazım Usta'da:
Akrep gibisin kardeşim,
Korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
Serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
Midye gibi kapalı, rahat
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi
Korkunçsun kardeşim.
Bir değil, beş değil,
Milyonlarcasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
Gocuklu celep kaldırınca
Sopasını sürüye katılıverirsin
Ve adeta mağrur koşarsın salhaneye,
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani.
Hani şu derya içinde olup
Deryayı bilmeyen balıktan tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek
Ve hala şarabımızı vermek için
Üzüm gibi eziliyorsak,
Kabahat senin demeye de dilim varmıyor ama
Kabahatin çoğu senin canım kardeşim.

Bakmadan Geçme