İNSANIN KENDİ OLMASI

Dünyadaki tüm canlılar gibi insanın da bir var oluş amacı var. Biz bunu fark etsek de fark etmesek de. Erik ağacının tohumunu ekersiniz toprağa. Büyümeye başlar, filizlenir. Daha da gelişir ağaç olur. Çiçek açar önce rengarenk, sonra o çiçekler meyveye dönüşür. Neden? Çünkü var oluş amacı odur. Erik olmuş ve kendine has rengi ve tadıyla, görünümüyle kendi olmuştur. Tohumunda var olan bilgiler açığa çıkmıştır. O da bu bilgiler ışığında parlamıştır. Sonra kimi alır onu dalından kopararak yer, kimi alır onu ayaklarının altında ezer. Kimi sever tadını, kimi de tadına bile bakmaz. Erik bununla ilgilenir mi? Ya da yanındaki elma ağacına bakıp, 'bende elma olmak, onun gibi kokmak, o tatta olmak ve o büyüklükte olmak istiyorum' der mi acaba?
İnsanın da bir tohumu var, o da filizlenir ve büyümeye başlar. Kendi olmak, kendine has özelliklerini ortaya çıkarmak, kendindeki potansiyellerini açığa çıkarmak ister. Yetenekleri ve potansiyelleri neyse o doğrultuda.
Ancak burada sık karşılaştığım bir tabloyu paylaşmak istiyorum. Ya bende ne potansiyeli olabilir ki diyenler ya da elma olmak isteyen erikler. Sizin henüz yeteneğinizi keşfetmemiş olmanız, onun sizde olmadığı anlamına gelmiyor. Kendini tanımak bu açıdan önemlidir. Elma olmak isteyen erikler de, maalesef kişinin kendini zindana kapatmasından farksızdır. Çünkü sizin tohumunuzda hangi özellikler varsa, o özellikleri açığa çıkarabilirsiniz ancak. Hiç karpuz tohumundan çilek biter mi? İş ki bizim tohumumuzda hangi kayıtlar var bunu fark etmekte. Nasıl mı? Kendimizi tanıyarak. Sizin severek yaptığınız, yaptığınızda keyif aldığınız, hatta yorulmak nedir bilmediğiniz durumların tespiti, ipucu olabilir. Tabi bunun başka kıstasları da var.
Eğer kişi, kendine uygun olmayanı seçerse, başkalarının daha uygun gördüğünü kendine mal ederse, başka bir tohummuş gibi davranırsa -ki bunu yapan tek canlı insandır- o zaman en hafif ifadesiyle mutsuz olur. Yaşam enerjisini gittikçe artan bir şekilde tüketmeye başladığını hisseder.
Türkiye'nin sayılı tıp fakültesinden birinde okuyan arkadaşımın dediklerini anımsadım. Doktor olmak isteyenlerin ilk tercihi olabilecek ve çoğu öğrencinin hayallerini süsleyen bir üniversiteyi kazanmış, üçüncü sınıfında okumaktaydı. Çünkü anne ve babası çok istemişti doktor olmasını. O ise her konuşmasında sanata olan düşkünlüğünü anlatıp, ilgilendiği alanla ilgili çalışma hayallerini anlatıyordu. Konuşurken gözlerinin içi gülüyor, sesine can geliyordu. Aile, akraba ve toplumun onayladığı, gıpta ettiği bir mesleği olacaktı oysa ki. Ama yüreği başka yerdeydi. Dışı başka içi başkaydı sanki.
Ofisimin alt katında küçük bir restoran açıldı. Ne zaman gitsem, tüm yemekleri o kadar lezzetli olur ki ne yiyeceğimi şaşırırım. Sahibi bayana sordum bir gün, siz mi hazırlıyorsunuz, nasıl oluyor bu lezzet, her yaptığınız yemekte, diye. Güldü ve evet ben yapıyorum dedi. O kadar çok seviyorum ki yemek yapmayı. Bu sebeple bankadaki işimden ayrıldım ve burayı açtım, dedi. O zaman anladım işin sırrını. O, çoğu kişinin karşı çıkmasına rağmen, kendine uygun ve severek yaptığı işi fark edip harekete geçmişti. Kimilerine göre gül gibi işini bırakmıştı ve delilikti bu. O ise kendisine uygun ve yaptığında mutlu olacağı işi seçerek bunu lezzet olarak bize sunuyordu.
Dışarıda gördüğümüz her insanın bizden üstün bir özelliği vardır, bizimde ondan. Bu durumda eşit oluyoruz. Kimi harika yemek yapar, onun gibi yemek yapamayız, kimi bir temizlik yapar her yer ışıldar ve biz özen göstersek bile onun gibi temizleyemeyiz. Kimi bir roman yazar okurken içinde kayboluruz ya da biz oluruz kahramanlardan biri, kimi öyle bir konuşur ki sanki nefesimizi tutarak dinleriz onu.
Kendimizin ve başkalarının üstün taraflarını keşfettikçe, kendimizin ve başkalarının ne kadar benzer olduğunu da anlamış olacağız sanırım.
Kendiniz olmanız, farklarınızla yaşamanız dileğiyle…
VAN HABERLER,HABERLER VAN

Bakmadan Geçme