Kişi dışarıya duyduğu ilgi yüzünden kendine mıhlanır.Kendi dışında olanlara,onların dışından bakmak zorunda kaldığı için sürekli olarak kendisinden bakar dünyaya.Bu yüzden de mahpus kalır kendinde.
Taşranın(Dışarısının)ilgisi, kişiyi kendisine mahpus eder. Kendisini unutturur.Kendinden uzaklaşıp hep dışarıya odaklanır.Hep dışarıyı seyreder.Kendi gözünden bakamaz olur dünyaya.Gören göz hep başka olur.Etkin olan başkadır onun için.Başkalarıdır.Kendi mekanizması,başkasının yönü doğrultusunda işler.Hareket halindeki bütün mekanizmalar bu düzenle işler.Modern dünya bunu fazlasıyla tetikler,alır içine, haber vermeden.Kişiyi kendisi hariç taşra ile ilgili olmak durumunda bırakır.Uzaklaştıkça uzaklaştırır.Hemde kendi içinde mahpus ederek.Evin içinde ama evinden uzakta.Kendi evinde,yani kalbinde.Orada, kendisine mahpus olarak. Zindan hayatı yaşatır.Makina gibi yapar ruhları.
İlk insanın,ilk peygamberin ve ilk imarın temelleri de bu düzen üzerine atılır.İlk yapı, dünyanın dışında,dünyadan uzakta bir yerde olmadı mı?Çölün ortasında,kuraklığın olduğu yerde.Gözyaşı Vadisinin bulunduğu yerde.Dünyevi nimetlerden çok uzakta bir yerde.Daha sonra bu vadiden ilk imar yerinin etrafının ne derece şenlendirici, ne derece dünyaya döndürüldüğü sizce tesadüf mü? Evet Kabe'den bahsediyorum. Yeryüzünün ilk evinden.Yine yeryüzünün çıplak haliyle ortaya konan yerden,bu halden,ışıkların saçıldığı hallere. Hz.Adem ile atıldı ilk temeller.Bütün insanlar adına,merkez bir ev oluşturuldu.Nuh tufanı ile yıkıldı ancak Hz.İbrahim ve oğlu Hz.İsmail ile yeniden aynı temeller üzerine inşa başlatıldı.Bütün bunlar yaratıcının emriyle ve tesadüflere yer verilmeden yapıldı.İsrarla yeryüzünün ilk evine yönlendirildi peygamberler.Efendiler efendisi dahil.
Kavurucu sıcaklar arasında,susamışlığın ortasında bu yapının olması,dünyevi hiçbir iz'in olmaması, acaba bize, toprak ve sudan yaratıldık, özümüz burasıdır mı?Söylenmek istenmiş.Vadinin ortasında bütün çıplaklığı ile gerçek mekânın,merkezin veya kimilerine göre arşın merkezinin orta yerinde olması bize bütün ihtirasların, putların, birikintilerin, açgözlülüğün, hasedin kısacası bizi insanlıktan uzaklaştıran kötü olgulardan kurtarıp, orta yerde, sadece toprak ile su ve hava ile yalnız kalmanın öğüdünün verilmesi acaba tesadüf mü? Yeryüzünün ilk evi ile insanın kalbinin evi arasında bir bütünlük var diye düşünüyorum. Yeryüzünün ilk evinin kâbe,insanın evinin ise kalp. ilk peygamberin cennetten kovulduktan sonra yine oraya dönmesinin yolu, insanlara da insanlıklarına ulaşması için kendi evlerine dönmesi, yani kalplerine dönmesi öğütlenmiştir.Bu yüzden değilmi ki müminin özgürlüğü içinde,diğerinin dışında olması.Hoş, mümin olmayanın özgürlüğün yerini hür ile tanımlamak daha doğrudur diye düşünüyorum.
Bizi biz yapan gerçek yerimize dönmenin, bütün çıplaklığı ile ilk halimize dönmenin ve orada kalmanın,insanın gerçek evine dönmesinin yani kalbine; öğüdü tesadüfümdür? İnsanın merkezi kalbidir.Yeryüzünün ise Kâbe. "Evimi temiz tut" Emri mecaz anlamı,kalbini temiz tut anlamındadır diye düşünüyorum. Saat yönünün tersine 7 kez tavaf etmek,sanki zamanı geriye işleterek baba ocağına dönüşü,anne rahmine dönüşü,ilk anı,ilk oluşu,temiz ve pak oluşu anlatmıyormu? Bütün bunlara baktığımızda her şey her şeyle alakalı ve yine her şey her şeyin içinde gizli.
Kendi evine dönüşü yine kendisini özlemle başlar kişinin.Kendinden ayrılık, fark etmekle başlar.Fark etmek bilgi ile.Kişi fark ettiği sürece özler kendisini.Özlemek kişinin kendisine yöneltir.Kendisine bakan "öz"üne ulaşır."Öz"üne ulaştığında ise "gür"lüğü çıkar ve özgür olur.Özgürlüğü istiyorsak taşrada(Dışarıda)değil,içimizde,kendimizde tıpkı gözyaşı vadisinde beliren kâinatın merkezinden çıkan ışık gibi gözyaşları ile aramalıyız.Tıpkı Hz. Pir-i Mevlâna gibi.Kalbin üstadı gibi.Evini en iyi süsleyen gibi.Vuslata erdiğini belirtmek için düğün gecesi anlamındaki "Şeb-i aruz"lara,özgür yarınlara kavuşmak için evinize dönmeniz dileklerimle.