• Haberler
  • Yazarlar
  • Düşmanına Korku Salan, Dostuna Güven Veren Osmanlı İmparatorluğu

Düşmanına Korku Salan, Dostuna Güven Veren Osmanlı İmparatorluğu

1299-1923 yılları arasında varlığını sürdürmüş olan Osmanlı Devleti hoşgörünün ve medeniyetin temsiliydi. Doğu Avrupa, Güneybatı Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar topraklarını genişletmiş ve 16. yüzyılda dünyanın en güçlü imparatorluğu halini almıştır. Osmanlı Devleti bu gücünü din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için hakimiyeti altına aldığı birçok devlet ve milletten almıştır. Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi eminim ki devleti kurarken hakimiyetinde bu kadar milletin olacağını düşünmemiştir. İmparatorluk 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. 19 milyon 902 bin kilometrekare yüzölçümüne sahip imparatorluğun bünyesinde 16 milyon insan bulunmaktaydı. Devlet para birimi olarak Akçe, kuruş, lira ve sultani kullanmıştır. Sloganı Devlet-i Ebed-müddet (Ebedîyen yaşayacak Devlet) olan imparatorluk altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Atalarımızın kabul edip hayatlarına taşıdıklarına baktığımızda verilen sadakalarda ve yapılan iyiliklerde "sağ elin sunduğunu sol elin bilmemesi" sözüne tam anlamıyla sadık kaldıklarını görüyoruz. Sadaka taşları, her mahallede bulunurdu. Mermerden veya işlenmiş taştan yapılan sütun benzeri yapılara hali vakti yerinde olanlar kimse görmeden para bırakırlar ve ihtiyaç sahipleri de buradan yeteri kadar para alırlardı. Her zaman bu taşlarda para bulunurdu ve hiç kimse ihtiyacından fazla para almazdı. Osmanlı insanının paylaşımcı ruhunun en güzel uygulamalarından biride 'askıda ekmek'tir. Bir kişi fırına gittiğinde ihtiyacından bir fazla ekmek alır ve aldığı o ekmeği de askıya takardı. Ekmek parası olmayan ve ihtiyacı olanlarda gelir o askıdaki ekmeği alır, hiç para vermeden giderdi. Oysa biz günümüzde ekmeği askıda tutacağımıza fazla fazla alıp çöpe atıyor, israf ediyoruz. Ecdad tarih yazmış bizlerse okumaya aciziz. Gerektiğinde 'bizler Osmanlı torunlarıyız' diyerek övünüyoruz. Peki ne kadar tanıyoruz atalarımızı? Ne kadar sürdürüyoruz onlardan kalan gelenek ve göreneklerimizi? üç kıtaya hükmeden ve bu kıtalarda tarih yazan ecdadımızı tanıyıp, bizlere miras kalan değerleri yaşantımıza nakşederek yaşatabilme temennisiyle…
Hoşçakalın.

Bakmadan Geçme