DEAŞ Kara örgütü nasıl doğdu?

Önce dünyanın başına bela olan, şimdi de Türkiye için büyük tehdit haline gelen IŞİD nasıl kuruldu? Michael Weiss ve Hassan Hassan, “IŞİD: Terör Ordusunun İçyüzü” adıyla kanlı örgütü kitaplaştırdı. Cumhuriyet olarak, bu kitabın yazarları ile konuştuk, örgütün içyüzünü araştırdık.

2014 yılının Ağustos ayında, Amerikalı gazeteci James Foley’nin hunharca kafasının vücudundan ayrılması ve bunun video ile dünyaya yayılması sonucu, IŞİD bir anda herkesin varlığından haberdar olduğu, dünyanın en ünlü terörist örgütü olma yoluna gitmişti.

Amerikalıların çoğu, böyle bir örgütü daha önce hayatlarında hiç duymamışlardı. Televizyon haber programlarında IŞİD denen bu örgüt sabah-akşam tartışılmaya ve Obama yönetimi suçlanmaya başlanmıştı.

Michael Weiss ve Hassan Hassan, 2015 yılının henüz başında çıkardıkları “ISIS - Terör Ordusunun İçyüzü’’ kitabında, hem yazarların Suriye’yi yakından biliyor (Hassan, Suriyeli) olmaları hem de Suriye içindeki birinci elden kaynaklardan yararlanmaları nedeniyle, konu hakkındaki en ciddi eserlerden biri olarak kabul edildi.

Yazarlar, IŞİD üyeleri, IŞİD’in dini liderleri veya IŞİD’i yakından tanıyan onlarca Suriyeli ile görüşüp, hazırladıkları kitapları ile New York Times ve Washingon Post da dahil, Batı’da çok satan listelerine girdi. Cumhuriyet olarak biz de, bu kitabın yazarları ile konuştuk, bu kanlı örgütün içyüzünü araştırdık.

IŞİD kitabını yazanlar kimdir?

M.Weiss: ABD’nin dış politika dergilerinden Foreign Policy, Daily Beast ve Lübnan merkezli NOW Lenbanon’da yazarlık yapıyor. New York’ta yaşıyor.

H.Hassan: Abu Dabi merkezli araştırma kurumu Delma Institute’de analist ve The National Newspaper’da köşe yazarı. Aslen Suriyeli.

 

200 bin dolarla başladılar

[Haber görseli]Uyuşturucu kullanan, liseden terk bir öğrenci, tarihin en kanlı örgütlerinden birini kurdu

Kitap, IŞİD’in aslında Suriye isyanı sonrası son birkaç yılda ortaya çıkan bir fenomen olmadığını, aksine, ABD’nin Irak’ı işgali sonrası 2003 yıllarından itibaren ortaya çıktığını anlatıyor. Ondan dolayı da IŞİD’in manevi kurucusunun, Irak işgali sonrası ABD’li işgal güçlerine karşı çoğu Iraklının oluşturduğu ‘Iraklı El Kaide’ veya ‘AQI’nın kurucusu olan Ebu Musab el Zerkavi olduğunu kaydediyor. Zaten kitap da Zerkavi’nin hayatı ile başlıyor.

Bu tarihi bilgiye göre de, IŞİD’in kökü AQI olduğu için, AQI’nın kurucusu ve 2006 yılındaki ölümüne kadar da lideri olan Zerkavi, IŞİD’in gerçek kurucusu olarak anılıyor ve IŞİD içinde halen büyük saygı gösteriliyor. Zerkavi’nin az sayıdaki öğretileri veya terör taktikleri, IŞİD tarafından da bugün de, kurucu liderlerine saygı bağlamında kullanılmaya devam ediliyor.

Zerkavi alkol ile anılıyor

Liseden terk, notları ortalarda dolaşan, pek de parlak bir öğrenci olarak bilinmeyen Zerkavi, gençliğinde ise alkole bağımlılığı, hatta uyuşturucu kullanımıyla suçlanmış, Ürdün polisiyle de bazı dertler yaşamış bir genç. Annesi, oğlunun doğru yolu bulması için dini eğitim alması için bastırıyor ve başarılı oluyor.

Aslen Ürdünlü olan, ismi Ahmad Fadhil olan Ebu Musab el Zerkavi, 1989’da, Afgan mücahitleri ile Sovyetler Birliği arasındaki çatışmanın son aylarında Afganistan’a varıyor. Savaş, Afganistan’a vardıktan kısa zaman sonra bittiği için, biraz farklı uğraşlar bulduktan sonra Ürdün’e dönüyor.

Ürdün’de kendisine bağlı ilk küçük terörist grubunu 1990’lı yılların ortasında kursa da hem amatörlüğünden hem de Ürdün istihbaratının sıkı takibiyle kısa zamanda bu örgütü çözülüyor ve Zerkavi’nin kendisi de hapsi boyluyor. Zerkavi’nin hapis tecrübesi ona hem ün hem de ciddi bir ağ kazandırıyor.

Bin Ladin’le tanışma

1994’te, şu anki Kral Abdullah’ın tahta gelmesiyle birlikte ‘genel af’ sebebiyle hapisten çıkan Zerkavi, 1999 yılında bir kez daha Afganistan’a giderek, burada Usame bin Ladin’le tanışıyor ama bu iki isim birbirlerine ısınamıyorlar. Ladin, Arap rejimlerini ve ABD yönetimini hedefe koyarken, Zerkavi’nin hedefi ise kendi memleketindeki Haşemi krallığını yıkmak olarak beliriyor. Zerkavi’nin Bin Ladin’le ayrıştığı bir başka nokta ise, Zerkavi Şii ve Alevileri, mürted ve öldürülmesi gerekli mezhep üyeleri görürken, Ladin’in kendi annesinin Suriyeli bir Alawite olması, onu tam tersi bir pozisyona koyuyor.

Her şeye rağmen, El Kaide liderleri, Zerkavi’nin Levant’ta olan bağlantıları ve Ürdünlü cihatçı takipçilerinden dolayı, El Kaide’ye yarar getireceğine inanarak, El Kaide tarafından desteklenmesini kabul etmeye karar veriyorlar. 200 bin dolar kadar bir ‘başlangıç’ parasını Zerkavi’ye vererek, onun Afganistan’daki ilk terör grubu eğitimine başlamasına yardımcı oluyorlar.

[Haber görseli]

Amerikan işgaliyle büyüdü

İşgalde işlerinden el çektirilen Baas üyeleri IŞİD’in insan kaynağı oldu

11 Eylül’le birlikte Afganistan’da kapsamlı operasyonlar yapmaya başlayan Amerikan güçleri nedeniyle, El Kaide’nin güney Pakistan’a taşındığı biliniyor. Zerkavi ise, önce kısa bir dönem, İran rejiminin şemsiyesi altında İran’da kalırken, sonrasında ise, 2003’te henüz ABD’nin Irak işgali başlamamışken, Irak’a geçiş yapıyor. K. Irak’ta küçük bir militan grubu kuran Zerkavi, kısa zamanda diğer birçok İslamcı örgütü de içine alarak, etkili bir örgüt haline geliyor. El Kaide’den yardım almış olmasına rağmen, bu dönemde Zerkavi’nin kurduğu cihatcı grup ‘Tevhid ve Cihad’ olarak adlandırılıyor. Yani halen El Kaide değil. Buna rağmen El Kaide’yle dolaylı da olsa ilişki sürüyor.

İlk saldırısı BM merkezi

Zerkavi’nin ABD’nin Irak’ı işgalinden sonraki ilk önemli saldırısı, 2004 Ocak ayında, Bağdat’ta bulunan BM merkezine yapılan ve 24 kişinin ölümü ile sonuçlanan arabalı intihar saldırısı oluyor. Ölenlerin çoğu Iraklı.

Baas ve El Kaide

Bu dönemde halen küçük ve marjinal olarak kabul edilmesi gereken Zerkavi’nin yanındaki militanların çoğunluğunu Iraklılar oluşturuyor.

Bu esnada, ABD’nin o zamanki İşgalci Kuvvetleri Komiseri Paul Bremer’in emriyle işlerinden el çektirilen yüz binlerce Iraklı Baas üyesi ve tamamen mülga olan Irak ordu mensupları, Zerkavi’nin liderliğini yaptığı gruplara benzer direniş gruplarına büyük bir insan kaynağı olarak devreye giriyorlar.

Kitabın yazarları, Baas rejimi üyelerinin cihatçı gruplarla bağlarının nedenlerinden biri olarak da bu gelişmeyi gösteriyor.

2004 yılı, Ebu Musab Zarqawi’nin El Kaide’ye biat ettiği yıldır aynı zamanda. Sonraki 2 yıl boyunca Zerkavi, Irak’ta ABD güçlerine ciddi kayıplar verdirir, iç savaşı, kimsenin beklemediği şekilde Irak’a yaymakta önemli bir rol oynar. 2006 yılında ise Zerkavi Amerikan hava saldırılarıyla öldürülür.

Zerkavi sonrasında Irak El Kaide’sinin liderliğine El Masri geçer. Bu dönemde Mısırlı El Masri El Kaide’nin Irak’taki operasyonlarını yönetirken, yardımcısı olan Ebu Ömer El- Bağdadi ise, “Irak İslam Devleti” veya “ISI” olarak bilinen, El Kaide’ye bağlı görünse de, oldukça farklı grupları bir şemsiye altında toplayan “Şûra Konseyi’’ liderliğini yapar. Yazarlar, IŞİD’in El Kaide’den ayrılmasının ilk tohumlarını bu zamanki AQI ile ISI arasında ortaya çıkan ilk ayrılıkta bulurlar.

El Bağdadi liderliği

Acımasızlığıyla bıktırmıştı

El Masri ve Ömer El Bağdadi, 2010 yılında yine Amerikan özel operasyonu ile öldürülürler. Yerine, hemen hiç kimsenin tanımadığı El-Badari veya daha sonra bütün dünyanın tanıdığı ‘Ebu Bakr el-Bağdadi’, ISI şûrası tarafından atanır. Yazarlar, bu esnada El Kaide merkezindeki liderlerin birbirleri ile yazışmalarından hareketle, Bağdadi hakkında merkezi El Kaide’nin dahi çok da bilgisi olmadığını ifade ediyor.

2010 yılına gelindiğinde, El Kaide lideri El Masri öldürülmüş, ABD, “Anbar Uyanışı” gibi çalışmalarla, Sünni aşiretlerin birçoğunu ikna edip, El Kaide’ye karşı ayaklanmaya ikna edebilmişti. Sünnilerin El Kaide yapılanmasına ayaklanışının bir başka nedeni de, kitabın yazarlarına konuşan Irak’ta o dönem görev yapmış ABD’li uzmanlara göre, El Kaide’nin yönettiği yerlerdeki zenginliğe ve ticarete el koyması, halktan giderek daha fazla çalması veya muhalif figürleri öldürmesi idi. Yüzyıllardır Sünni yerel liderlerin yönettiği ticarete el koyan El Kaide’ye başkaldırmak, Sünniler için bu şekilde daha cazip hale gelmişti. El Kaide’nin bu dönemde Irak’ta yönettiği yerlerdeki acımasızlığı, adaletsizliği ve yolsuzlukları, o dönemki Sünnileri dahi bıktırmıştı.

Suriye isyanı

2011 yılında Suriye’de isyanlar başladığında, El Kaide’nin Irak yönetici kadrosunun büyük çoğunluğu ortadan kaldırılmış, örgüt dağılma noktasına sürüklenmişti. 2010 yılının Haziran ayında Irak’taki Amerikan kuvvetleri komutanı General Odierno’nun Pentagon’da yaptığı basın toplantısında, El Kaide Irak’ın 42 üst yöneticisinin 34’ü ya öldürülmüş ya da yakalanmış olduğunu açıklamıştı. El Kaide Irak (AQI), merkezi El Kaide ile dahi irtibat kuramayacak bir şekle gelmişti. Suriye isyanı başladığından birkaç ay sonra ise Bağdadi, güvendiği isimlerinden biri olan Ebu Muhammed el-Colani’yi, Suriye’deki durumu öğrenmek ve rapor etmek üzere sekiz kişilik bir grubun lideri olarak Suriye’ye gönderdi.

Nusra Cephesi

Colani, Suriye’nin kuzey doğusundaki Haseke şehrine, 2011’in Ağustos ayında ulaştı. Uzun bir süre terörist faaliyetleri yapmak yerine, yerleşik halkla ilişkileri kurarak, kendisine bir etki alanı oluşturdu. Colani de, Irak’taki AQI ve ISI gruplarının üyeliğini yapmıştı ama Suriye’de bu geçmişini sakladı. Yaklaşık altı ay isyancı muhalif grubu Nusra Cephesini kurma çalışmaları yapan Colani, bu şekilde yerel birçok Suriyeliyi de arasına katarak, dışarıdan değil, Suriye topraklarından doğmuş bir hareket izlenimini de verebildi.

Colani, bu ilk aylarda dini azınlıklara, IŞİD’in daha sonraları yaptığı gibi saldırmadı. Zaten El Kaide’nin lideri Zawahiri de, dini azınlık veya başka din mensuplarına saldırılmamasını istemişti. Colani, resmi olarak merkezi El Kaide’den de izin alarak, El Kaide’nin Suriye şubesini Nusra Cephesi adıyla açtı.

Esad, radikal muhalefetin önünü özellikle açtı

Yazarlar, Esad’ın 2011 yılında Suriye isyanının ilk başladığı yıldan itibaren, daha çok ılımlı ve orta sınıf birçok Suriyelinin katıldığı isyanları ‘aşırıcı, radikal terörist ve El Kaideci’ olarak yaftaladığını hatırlatıyorlar. Esad yönetimi, aylarca silahsız ve şiddetsiz şekilde devam eden Suriyeli protestocuları, büyük bir komplonun parçası olarak dünyaya anlatmaya çalıştı.

Bunun yanı sıra, 31 Mayıs 2011 tarihinde Esad, kendi cezaevlerinde birçok aktivist ve siyasi muhalifi serbest bırakmazken, yüzlerce Selefi Cihadisti serbest bıraktı. (Esad’ın hapishanesinden özgür bırakılan bazı isimler, Ahrarı Şam gibi Suriye’deki en güçlü Selefi muhalif gruplarından eski ve yeni liderleri oldu: Zahran Allaush, Hassan Abboud ve Ahmad Issa el-Sheik) Esad’ın serbest bıraktığı diğer bazı isimler ise IŞİD’in bölgesel komutanları ve üst düzey yöneticileri oldular. Örneğin Rakka’da yerel emir Awwad el-Mahklaf ve Ebu el-Ahir el- Absi. Kitap, bunların yanı sıra birçok başka ismi kısa biografileri ile veriyor. Bunun yanı sıra yine El Kaide’ye bağlı El Nusra grubunun da çoğu, birçok yerel gruplarını yine Esad’ın hapishanesinden çıkan İslamcıların kurduğu kaydediliyor.

Bu İslamcı radikaller, daha önce Irak ve Suriye’de başta Amerikan işgal güçlerine olmak üzere, farklı saldırı ve terörist faaliyetlerine girişmiş kimselerdi ve bunların çıktıkları gibi Suriye içinde benzer grupları palazlandıracağı şüphesizdi. Nitekim bu isimlerin daha sonra El Kaide ve IŞİD gruplarında yüksek düzey organizatörler olduğu ifade ediliyor. Bu gruplara daha çok seküler, aşırıcı olmayan, milliyetçi Suriye muhalefetini de hedefledi.

Kitap, Esad’ın Baas rejiminin, karşısında böyle bir radikal muhalefet oluşturma planı yaptığını, bu teröristlere karşı kurtuluş alternatif olarak yine kendini sunmak olduğunu örneklerle anlatıyor. Kaynak Cumhuryet

[Haber görseli]

Bakmadan Geçme