Bir Zamanlar Şerefiye Mahallesi

Yunus Türkoğlu yazdı...

Van’ın mahallelerinde merhamet vardı, şefkat vardı, tevazu ve sevgi vardı. Paylaşma ile beraber cömertlik, şükür, kanaat ve iktisat vardı. Bizim mahallelerimizde, hürmette vardı, saygıda… Komşuluk münasebetlerimiz en üst seviyede seyrederdi… Van’daki mahallelerde, İslam’ın süzgecinden süzülmüş, örf, adet, gelenek ve göreneklerle örülmüş muhkem kapılar vardı! Bu kapılardan içeriye kin, haset, kavga-dövüş, gösteriş, cimrilik ve riya giremezdi. Burada bakışlar saf, kalpler temiz ve sevgiler hep halisti. Gönlümüzün gümrük sınırından ecnebiden gelip de bize uymayan adetler geçmezdi…

Gözümüzü mahallede açar, ilk arkadaşlıkları burada edinirdik, ilkokula burada başlar,  Kuran-ı Kerim okumayı mahalle camisinde öğrenirdik. Tahta merdivenden dama çıkmayı, damdan dama atlamayı, karların üstüne parende atarak düşmeyi de! Bahçelerden elma, erik, ayva aşırmayı da…

Hiçbir insan mahallesinde edindiği arkadaşlığı, dostluğu ve çevirdiği çemberin, oynadığı futbolun, oynadığı melikanın zevkini ömrü boyunca başka bir yerde bulamamıştır…

Çocukluğumuzda yaşadığımız Şerefiye Mahallesi’nin unutulmaz güzelliklerini maziye gömemedik!..

Burası Van’ın en güzel mahallelerinden Şerefiye Mahallesi: her yer yeşil, sokaktaki kanaldan inanması zor ama buz gibi kehriz suyu akıyordu. Her evin bahçesi Var ve bu bahçelerde; elma, armut, ayva, ceviz ve üzüm başta olmak üzere çeşitli meyve ağaçları olurdu... Futbol oynanan tarlalar bile yeşil çayırlarla örtülüydü. Çiçek ve meyveler mis kokularını havaya salarken, kuşlar ağaç dallarında ötüşüyor. Yol kenarlarındaki ağaçların bin ağız yıkanmışçasına parıldayan körpe yaprakları ve iğde, ayva ağaçlarının mühre duvarları aşıp yola doğru sarkmasıyla harika görüntülerin olduğu ömre bedel bir mahalle…

İrfan Baştuğ İlkokulu’nun güney kapısının olduğu üç yol ağzındayım. Yukarıdan gelen kehriz suyu burada köprünün altından geçip iki kola ayrılıyor. Sol tarafımda Şükriye teyzemlerin evi var. İlkokulun batı tarafında 50.Yıl Ortaokulu ve onunda batısında askeri lojmanlar vardı. Tam karşımızda mahalle gençlerinin her akşam çekişmeli maçlar oynadığı tarla/saha var. Sahanın yola doğru olan kale arkasında küçük bir tepecik vardı. Oyun oynamayanlar burada oturup maçı izlerdi. Bu bölüm sahanın tribünü gibiydi. Bu tarla kuzeyden güneye doğru uzayıp gidiyor. Sahanın bitiminde yüksekçe kerpiç duvarların ardında göz alabildiğine uzanan çevirmeler bahar aylarında görülmeye değerdi! Daha ileride Erek Dağı’na doğru Garipler Mezarlığı vardı... Sol tarafta Halil, İsmail, Nahit Öngel’lerin yola doğru evleri ve arka tarafta uzayıp giden bahçeleri mevcuttu. Sağ tarafta biraz kodun altında kalan ve etrafı iğde ağaçlarıyla çevrili Hayat Bilgisi ders kitaplarındaki resimlere benzeyen Samet’lerin evleri ile bahçeleri vardı...

Sağa yani Vali Konağı’nın olduğu tarafa doğru ilerliyorum. Sağımızda kavak, akasya ve kaysı ağaçları arasında kaybolmuş ev Raiflere aittir. Devam edip giden kerpiç duvarların bitiminde Alpaslan ağabeylerin evi var. Duvarlardan yola doğru sarkan armut ağaçlarının dalları üzerindeki armutlar çok güzel görüntüler sunardı… Devam ediyoruz. Futbol maçları sonrasında küçük ama hatıraları bizi mutlu eden balkonunda dinlenip ve sohbet ettiğimiz Sinan ve Efrayim Başak’ların evini geçtik… Sol yanımızda Demirbacak’ların evleri ve bahçelerindeki kara üzümlere, cebe sığmaz elmalara, serin gölgeliklere ve mor alolara merhaba deyip geçiyoruz. Sağ taraftayız, Akif ağabeylerin çok güzel duygular bırakan tarihi Van evini de geçiyoruz. Buradan geçmeden Atatürk Lisesi’nden sınıf arkadaşım Cengiz Faydalı ve Ahmet Faydalı’ya selam ve sevgilerimi gönderiyorum… Bu evin arka tarafında cephesi 50. Yıl Ortaokulu’na bakan bahçe içinde Hamit amca’nın evi vardı. Hamit amca’nın evlatları Sıddık, Süleyman, milli boksörler Lütfi ve Ahmet Canbakış kardeşlere selam ediyorum…

Tekrardan sol taraftayız. Kanal kenarında iki katlı tarihi Van evi duruyor. Bahse konu evin resmini Şerefiye Mahallesi’nin has evlatlarından Ressam Hüseyin Ayça muhteşem çizmiş. Bu güzel resimleri eliyle değil yürekle, sevdayla, hasretle, özlemle ve aşkla çiziyor. Başka izahı yok bunun. Bizi mutlu ediyorsun, hatıralarımızı tekrardan yaşamamıza vesile oluyorsun! Kalemin var olsun. Görüşün keskin, zihnin parlak ve ufkun geniş olsun...

Bu bölgeye gelmişken dört samimi arkadaş olan Aydın Karlıdağ, Davut, Zeki ve Recep’e selam vermeden geçmek istemiyorum… Selamünaleyküm…

Tekrardan üç yol ağzındayız. Sol tarafa doğru yani kehriz suyunun çıktığı tarafa doğru yürüyoruz. Sağ tarafta Ferit ve Oğuzların evleri, sol taraf köşe başında Cumhur Yıldızların evleri ve bahçeleri var.

Siyah kuşak judocu olan Cumhur ağabey, sağ olsun bizlere sporu sevdirmişti. Bir dönem Mahallenin çocuklarını ve gençlerini toplayıp bahçelerinde vişne ağaçlarının olduğu yerde, bende bu gurubun içindeydim, karate, judo, taekwondo, mukavemet, yüksek atlama ve yakın dövüş sanatları gibi sporlar yaptırmıştı… 

Şerefiye Mahallesi’nin unutulmazları;

Müfit ağabey ve bakkal dükkânı…

Çırpaç Fikri’nin bisikleti üzerinde aheste aheste kanal boyundan ilerlemesi…

Ata’nın gökyüzünde süzülen ev kuşları…

Evin çatısından dışarı çıkan iğde ağacı…

Buz gibi soğuk kanal suyunda yüzen Murat Çakmakçı…

Ve Efraim Başak’ın renkli kişiliği… 

Bugün mahalleyi, büyüklerimizin fazilet ölçülerini, değerlerimizi ve hassasiyetlerimizi kaybettik... Üzülerek ifade etmek istiyorum ki, bu güzellikler artık mazide kaldı…    

Deprem felaketinde ölenlere Rabbim rahmet eylesin, kalanlara acil şifalar diliyorum...

Allah’a emanet olun…

 

Bakmadan Geçme