Bir Masal Anlat Fazilet Teyze

Yunus Türkoğlu yazdı...

Rüya bahçesinin güllerini, kelebeklerin kanadında eriyen saatleri, yaz gecelerinde zülfümüzü okşayan ılık rüzgârları, bahçelerden çaldığımız elmaların tadını ve avuçlarımızdaki serin baharları unutamadık…

Çağlayarak akan suları, serin söğütlerin altını, semaverde demlenen duyguları, karanlık çökünce sokağınızı, çayırlarda koşan deli tayları, mayıs bitip haziran gelince toprağın yanağının çiğdem, zambak ve envai türlü çiçeklerle süslenişini, gecenin lacivert rengini uykularımıza katıp uyuduğumuzu, her gün yeniden yaşadığımız heyecanları unutamadık…

İskele Caddesi’nde attığımız adımları, mutlulukla geçen günleri, haftaları, ayları, mevsimleri unutamadık! Elimizde uçurtmayla tarlada koşmayı, toprak evlerin penceresinde açan çiçekleri, çocuklukta yaşadığımız masalı, hülyayı, rüyayı unutamadık…

Ömrümüzün bazen bir kelebeğin ömrü kadar kısa olduğunu, bazen damaklarda kalan ekşi alçanın tadı kadar buruk olduğunu unutamadık!.. Şimdilerdeyse “çocukluk ile gençlik yıllarımız” dillerde kalan eski bir şarkı sanki. Ve hepsi bu işte…

Daha dün gibiydi mahallede oyun kurardık. Şimdi bizi teselli eden güzel günlerin hayaliyle baş başa kaldık. Bazen birdirbir oynardık, arada bilye yuvarlar, bazen de güvercin taklası. Sormayın, dıngılepiştodan düşerken nasıl da toza toprağa bulanırdık! Van sokaklarında koşup oynarken, hiç farkında olmadan yaşımız kemale erdi. Dal idik, dallarımız güle durdu, söyleyin bizim başımıza bu unu kim saçtı?

Şair Dr. Ömer Çakmakçı (Civano), bana bir şiir yazar mısın?

Satır aralarında; ebabillerin süzülüşündeki zarafet, serin ovalarda açan çiçeklerin bin bir rengi ve Van yaylarında yetişen kekiklerin kokusu olsun isterim. Ihlamurlar açarken Arsuz’u, serin akşam rüzgârları eserken Belen Yaylası’nın güzelliklerini dizelere kat… Fesleğenler darılmasın onlardan da söz et! Çatak dağlarında açan kızıl renkli keven çiçeğini unutma. Şamran’ın pırıl pırıl akan can suyu, birde anamın demlediği semaver çayındaki muhabbet ve sevgiyi yaz! Kış akşamlarında zemherinin böğrümü delip geçerken yaşattığı üşümüşlüğü, unutulmaz yaz akşamlarında bahçede oturup sohbet ederken kehriz suyunun da bize katıldığından da bahset ne olur? Vaviran Yaylası’nda gök kararıp, şimşekler ard arda çakarken yağmura duracak bulutlardan da haber ver…

Ressam Hüseyin Ayça, bana bir resim çizer misin?

Bir ırmak çiz, kıyısında yakuttan, inciden, zebercetten kumlar, çakıllar ve taşlar olsun. Bir ev çiz, kapısı ak nurdan olsun, çeşmesinden bembeyaz süt aksın, bahçesinde uçan kuşları keklik ve esen rüzgârları miski amber koksun.  Bir ağaç çiz;  gövdesi yukarıda dalları aşağıya doğru sarksın, yaprakları kızıl altından, budakları gümüşten olsun. Boyaların içine kır çiçekleri ile zeringadeklerin kokusunu ayrıca ökse çiçeğinin rengini serpiştir… Kararan kalplerimize Norşin Medreseleri’nde Kastamonu’da, Emirdağ’da, Barla’da, Tahir Paşa Konağı’nda filizlenen “Nurların” ak boyasını sür… Çayların ırmaklara karışırken yaşadığı sevinçleri çiz. Unutma yamaçta çamlar içinde mağrur duran Vali Konağı’nı da çiz, boya, resmet…

Fazilet teyze, bana bir masal anlatır mısın?

İçinde, yamaçların yeşile boyandığı Gevaş olsun! Küf bağlayan hasretlere dokunma! Fakat eli öpülesi basma fistanlı dadeleri, metileri anlat… İçinde, seherlerde zikir eden kuşların sesi, insana sırdaş olan toprak evlerin sıcaklığı ve Katırcı Musa dayı’nın katırları da olsun… Bizim mahallede hayat masal gibiydi, rengârenk sevda yumağı gibiydi! Sen bana sadece bizim mahalleyi anlat yeter! Kaf Dağı’nı değil Erek Dağı’nı anlat, yedi deryayı değil Vangölü’nü anlat… Dağları karlı, ırmakları coşkulu, vadileri çiçekli ve yaylaları serin olsun.

Anlat hadi durma anlat;

İçinde, kırk yıllık hatırı unutup kahvenin altını közlemeyenler olsun! Vicdanları kokuşan ve sevgileri mezara gömenler olsun… Ayakların baş, başların ayak olduğunu da anlat… Eğrilen yollar nasıl düzelir onu dahi anlat…

Bu resimlere her bakışımda, bu şiirleri her okuyuşumda, bu masalları her dinleyişimde:

Akşamüzeri güneşin kızıllığını bulutların üzerine bırakıp da batışını bulayım… Van sokaklarında ellerim cebimde yürüyor, kanal suyunun sesi birkaç dilde bestelenmiş şarkıları terennüm ediyormuşçasına notaları havalara savuşturuyor hissini bulayım… Bahar rüzgârı kavakların yapraklarını hışırdatıp geçerken çıkardığı sesleri duyuyor gibi olayım… Ve o anda kendimi çocukluk yıllarımda bulup, hatıralara dalıp gidiyor bulayım... İnsanlar nasıl bu kadar değişti deyip de “ah” çekişimi bulayım…

Vangölü kirlenmesin!

Allah’a emanet olunuz…

 
Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme