Betonlaşma hızla artıyor: Bahçeli evler tarihe karışıyor
Bir zamanlar bağları, bahçeleri ve doğal dokusuyla öne çıkan Van, son yıllarda yoğun yapılaşmanın etkisi altına girdi. Özellikle merkeze yakın mahallelerde hızla artan inşaat faaliyetleri, bahçeli ve müstakil evlerin yerini çok katlı betonarme binalara bıraktı. Artan nüfus, göç hareketliliği ve ekonomik kaygılar nedeniyle kentteki her boş alan, betonarme yapılara dönüştürülüyor. Bu dönüşüm, sadece şehir siluetini değil, sosyal yapıyı ve çevresel dengeyi de derinden etkiliyor.
Mahalle kültürü yok oluyor
Eskiden çocukların oyunlar oynadığı, ailelerin semaver başında sohbet ettiği bahçeli alanlar bugün çok katlı sitelere dönüşmüş durumda. Özellikle Alipaşa, Hafiziye, Cumhuriyet ve Serhat mahalleleri gibi çarşı merkezine yakın bölgelerde bu dönüşüm net bir şekilde gözlemleniyor. Vatandaşlar, yıllar içinde kent dokusunun değiştiğini, mahallerin kimliğini kaybettiğini ve yaşam alanlarının daraldığını dile getiriyorlar.
Cumhuriyet mahallesi sakini Şemsettin T., “Çocukluğumuzun geçtiği bahçeler şimdi apartmanlara dönüştü. Komşuluk ilişkileri azaldı, mahalle kültürü kayboldu. Artık kimse kimseyi tanımıyor. Sadece bina çokluğu değil, birlikte yaşama kültürü de zarar görüyor” sözleriyle süreci özetledi.
Sıkışık siteler, düşen yaşam kalitesi
Bir dönemler geniş alanlara kurulan sitelerde, oyun parkları, yeşil alanlar ve sosyal yaşamı destekleyen unsurlar bulunurken, günümüzde yapılan siteler çoğunlukla bitişik nizamda inşa ediliyor. 5-6 bloktan oluşan binalar, neredeyse birbirine yaslanmış durumda. Binalar arasındaki mesafelerin azalması, gün ışığının yeterince alınamamasına ve hava sirkülasyonunun düşmesine neden oluyor. Bu durum, kentte yaşayanların yaşam kalitesini de doğrudan etkiliyor.
Deprem sonrası inşaat hızı arttı
2011 yılında yaşanan depremin ardından yapılaşma süreci büyük bir ivme kazandı. Hasar gören yapıların yıkılmasıyla başlayan kentsel dönüşüm hamleleri, çok katlı binaların hızla yükselmesine zemin hazırladı. Deprem sonrası güvenli konut ihtiyacı doğrultusunda başlatılan çalışmalar, olumlu yönleri kadar olumsuz etkileriyle de dikkat çekiyor. Planlama eksikliği nedeniyle bazı bölgelerde kontrolsüz yapılaşma artarken, yeşil alanların giderek azalması kentin ekolojik dengesini tehdit eden bir sorun haline geldi.
Göç, talep ve rant baskısı
Kentteki yapılaşma baskısının bir diğer nedeni de göç ve nüfus artışı. Kırsaldan ve çevre illerden kente gelen nüfus, konut ihtiyacını artırırken, arsa sahiplerinin rant kaygısı yapılaşma hızını tetikliyor. Vatandaşlar, “Arsalar birer birer satılıyor. Artık tek katlı ev görmek zor. Herkes arsasını müteahhide veriyor, yerine 5-6 katlı bina dikiliyor. Eskiden nefes alınan bahçeler vardı, şimdi nefes almak bile zorlaştı” diyerek yaşadıkları dönüşümün yarattığı duygusal kırılmaları ifade ediyorlar.
Yeşil alanlar alarm veriyor
Betonlaşma sadece sosyal ve ekonomik değil, çevresel etkileriyle gündeme geliyor. Bahçeli evlerin ortadan kalkmasıyla birlikte yeşil alanlar da yok olmaya başladı. Vatandaşlar, geçmişte bahçelerinde sebze-meyve yetiştirdiklerini, kendi doğal ürünlerini tükettiklerini ancak şimdi bu kültürün neredeyse tamamen kaybolduğunu belirtiyorlar. Yeni yapılan binaların çoğunda yeterli peyzaj ve çevre düzenlemesi yapılmaması da bu eleştirileri artırıyor.
Hava kirliliği, ısı adası etkisi, su geçirgenliğinin azalması gibi sorunların, plansız yapılaşmanın doğrudan sonucu olarak ifade ediliyor. Vatandaşlar, doğal ekosistemin bozulduğunu, bu durumun uzun vadede hem çevresel hem de sağlık açısından ciddi sonuçlar doğurabileceğini vurguluyorlar.
Sürdürülebilir kentleşme ihtiyacı
Uzmanlar, yaşanan bu hızlı betonlaşmanın kontrol altına alınabilmesi için sürdürülebilir kentleşme politikalarına ihtiyaç duyulduğunu belirtiyorlar. Kent planlamasında yeşil alanlara daha fazla yer ayrılması, tarihi ve kültürel dokunun korunması, sosyal yaşamı destekleyen alanların inşa edilmesi gerektiği vurguluyorlar.
Özellikle mahalle bazlı imar planlarının yeniden ele alınması ve yeni yapılarda sosyal donatı alanlarına yer verilmesi, hem kent estetiği hem de toplumsal yaşam açısından büyük önem taşıyor.