Van Gölü İncileri
BEYAZ YELKEN...
SAMLE ÇAĞLA
Git, sen de git
Yalnızlığımın kara çiçekleri açsın yine
Kokmaz bulaşmaz dostluğunuz gibi
Naylon hüznü bir ilkyazda tane tane
Sevilerin kırım günleri yaşansın
Yalvarmak söze zulüm gidene...
Var git, sen de git Nun
Kimler gitmedi ki benden
Önce bez bebeğimi kaybettim
Ardından annem
Artık büyüdün kızım
Gir içeri erkenden deyip
Mahallenin kara gözlü oğlanlarından ayırdı
Sonra çemberimden...
Git Nun, sen de git
Ne işi olur benle umudun
Elime gelir tutunduğum dallar
Radyoyu açsam şarkı biter
Pencereyi açsam karşımdadır
Hışmı, öfkeli kara bir bulutun
Yine de şikyet etmem kederimden...
Var git Nun, zamanla unutursun
Saklambaç oynadık say birkaç bahar
Kitaplara çiçek ektik
Öptükçe uzadı şarkılar
Artık kaybolduğunda ağlamıyorum bak
Tükendi gözyaşlarım
Kurudu beden...
Var git Nun, kim bilir belki bir gün
Hatıraların buluşma bahçesinde
Yeniden çiçek açar umutlarımız
Sen ben ve ölümden geride
Lacivert bir denizde
Bir beyaz yelken
Ben diyeyim kundak
Sen deyiver ak kefen...
MÜSLÜMAN KALDI ADIMIZ
BAHATTİN BULUT
Kaybolduk azar azar
Şehrimiz oldu mezar
Sakın kendini paklama
Bu günah bize yazar
Aktı kardeş kanımız
Parçalandı bir yanımız
Kardeşlik göçtü gitti
Müslüman kaldı adımız
Yıkıldı her gün Gazze
Bilmem ne oldu bize
Acep mümin bu muydu
Oysa gelmezdik dize
Beldeler viran oldu
Yuvalar talan oldu
Kimse gelmez imdada
Kardeşlik yalan oldu
Küffar durmadan vurur
Bilmem ne zaman durur
Müslümanlar uykuda
Ne iman kaldı,ne gurur
Halimize bir bakın
Durmadan ağıt yakın
Bizler uykuda iken
Hücumlar akın akın
Çığlıklar arşa vurdu
Bedenler kıyıya vurdu
Sus pus olmuş kainat
Düşman ise kudurdu
Paramparça bedenler
Geri gelmez gidenler
Allah'ından bulsunlar
Zulme yardım edenler
Haykırdı tüm kainat
Zulme karşı bin inat
Kaybedecek siyonist
Kazanacak hakikat
Elbet devran dönecek
Zulüm sona erecek
Doğacak bir Selehaddin
Küfrü yere serecek.
AKŞAMIN GECESİ
AYŞE BOZBAYIR
Akşamlar, içimdeki kuşların sökün sökün uçtuğu
Cümlelerime virgül atıldığı zamanlar hep...
Çıkamıyorum kıskaçlardan
gecelerden.
Yoğurmuş beni hayat,
Küçük dünyamın laf anlamaz
Kurallarıyla...
YALNIZIM SİZİN SOKAKTA
ERCİŞLİ ŞAİR RAİF ARAS
Geri dönmek zordu; anlatmak ağır
Gördüm ki yalnızım sizin sokakta
Gönül ister oldu; peşimden bağır
Gördüm ki yalnızım sizin sokakta
İçim alev ateş; titriyor elim
Yalnız kalan biri olurum yılın
Orta kavşak sonu dönerken yolum
Gördüm ki yalnızım sizin sokakta
İki kere dönüp; arkama baktım
Hasret vuslat hayal; hepsini yıktım,
Umut gemim vardı; onu da yaktım
Gördüm ki yalnızım sizin sokakta
Eski resmin vardı; çarpıyla çizdim
'Sen de öldün' diye; üstüne yazdım
İlk gün son gün dedim yan yana dizdim
Gördüm ki yalnızım sizin sokakta.
SELAMIN ALDIM YA...
SEZAİ ÇİÇEK
Muhabbet bin derde şifadır yrim
Sesini duydum ya gitmem yabana
Sevda derununda cefadır krım
Selamın aldım ya kfidir bana
Gökteki yıldızdan uzak gibisin
Kendime kurduğum tuzak gibisin
Kışları sert esen sazak gibisin
Yine de merhemsin bu garip cana
Uzun ince yoldur aşkın düşünce
Dillerde söylenir özden taşınca
Kabına sığmazsın kendin aşınca
Varıp sığınırsın metruk bir hana
Varlık aleminde senden başka yok
İstersen bakışın ateşinde yak
Gönül sarayımı baştanbaşa yık
Kızıp sitem etmem bilirsin sana
Ruhum bir denizdir kıyısı sensin
Güllerin bülbüle sunduğu tensin
Narınla yandırıp ve söndürensin
Uğrunda yitmişim ey nazlı suna...
TANIYAMADIK
FEVZİ DİNÇER
Faniyiz dünyada gelip geçici
İnsanoğlunu hiç tanıyamadık
Parayı şöhreti hepsi seçici
İnsanoğlunu hiç tanıyamadık
Etkilendik davranıştan özünden
İçten gelen dışa yansır gözünden
Kimseyi tanımaz servet yüzünden
İnsanoğlunu hiç tanıyamadık
Merhametin adı menfaat olmuş
Kasası cepleri parayla dolmuş
Vicdanı silinmiş inancı solmuş
İnsanoğlunu hiç tanıyamadık
Nice şair ozan kaleme almış
Okumayıp fikri hep cahil kalmış
Düşüncelerini araya salmış
İnsan oğlunu hiç tanıyamadık.
Ön planda hep ben bilirim diyor
Çevresini bencil hep hor görüyor
Dinçer'im kendine neler soruyor
İnsanoğlunu hiç tanıyamadık.
HAYAT MI DERİM
ERTUĞRUL AKBAL
(ÇİLEKEŞ OZAN)
Sabit adresim yok kiracıdır adım
Tat almam dünyadan ağızda yok tadım
Yorgundur bacaklar atamaz adım
Böyle yaşamaya hayat mı derim
İlçe ilçe gezer mekan ararım
Kalıcı bir yerde durmak kararım
Evime uzaktır burda pazarım
Böyle yaşamaya hayat mı derim
Doğuştan silleyi vurmuş kaderim
Çaresizlik sarmış acep ne derim
Rabbime sığındım Allah'tır Kerim
Böyle yaşamaya hayat mı derim
Düğümlendi yaşam çözemiyorum
Tıkandı yollarım gidemiyorum
Akıbetim ne olur bilemiyorum
Böyle yaşamaya hayat mı derim
Yazacak çok şey varda yazamıyorum
Çileler sarmış da atamıyorum
Yastığa baş koyup yatamıyorum
Böyle yaşamaya hayat mı derim.
İYİ KÖTÜ AYRIMINDA SIKIŞAN İNSAN
ESMA GÜLAÇAR
Sebepler sonuçları sonuçlar sebepleri doğurur. Bir yerlerde birilerinin bozduklarını birileri tamir etmeye çalışır. Birileri sürekli yıkım ve tahribat yaparken birileri de yıkmaktan çok daha zor olanı, yapım ve tamiratı, yapar durur. Bir denge bir döngü içinde… Bir yerde şöyle bir söz okumuştum: 'Zor zamanlar güçlü insanları doğurur. Güçlü insanlar rahat zamanları yaşatır. Rahat zamanlar zayıf insanlar üretir. Zayıf insanlar zor zamanları getirir. Ve dünyanın döngüsü böyle sürüp gider…'Böyle bir döngünün içinde külli ve cüz'i iradeyle ilerleyen kader programında kendisine biçilmiş olan başrolü imtihan meydanında oynayan insanları iki grupta sıralamaya başladım: 'tahrip edenler' ve ' tamir edenler 'Bir tarafta kolay olanı ve kaybetmeyi seçenler, diğer tarafta zor olanı ve kazanmayı seçenler, kolayı seçerek yaşamı zorlaştıranlar ve zoru seçerek yaşamı kolaylaştıranlar, içlerindeki nefretle dünyayı karanlığa boğanlar ve içlerinde sevgi ile karanlık dünyaları aydınlatanlar, yaralayanlar ve yaraları saranlar…..
Böylece akar gider iki zıt kutbun tasvirleri zihnimde başrolünü oynadığım yaşamımın gerçekliğinde bu kategorilendirmeyi yaparken ne çok kişinin iki kategoriye girmediğini de fark ettim aynı zamanda. Pek çok insan ya hep karanlık yada hep aydınlık yayan bir kesit değildi. Hayatı siyah yada beyaz olarak görüp griyi göremeyenler, 'ya hep ya hiç'çi olanlar hariç olmak üzere. Etkisi altında kaldığımız ve etkilendiğimiz sosyal çevremizde zihnimize aldığımız, benimsediğimiz yada zihnimizden çıkardığımız her gün belki de yüzlerce fikir ve bakış açısına maruz kalmaktayız. Beyin her insanda alfa, beta, teta ve delta dalgalarının farklı boyutunda çalışır. İnsan beyninin hangi dalga boyutunda çalışacağı onun şahsiyetine, bilgi düzeyine, hangi derecede fikir yürütebildiğine ve hangi derecede aldığı bilgi ile düşünce şekillendirdiğine bağlı olarak kendini gösterir. Yaratılan her insan düşüncesi, bakış açısı, algılayış şekli ile birbirinden cüzi de olsa fark gösteriyorsa bizler bu farkları tecrübe ettikçe uzun süreli sabit, değişmez bir tutum içinde kalamayabiliriz.
Yaşam öykümüzün diğer karakterleri ile olan etkilenimimize bağlı olarak verdiğimiz tepkiler kimi zaman yıkıcı kimi zaman yapıcı olabilmektedir. Bunun dozu nihayetinde insanları iki farklı grupta değerlendirmemize neden olur. Ancak, insanların ölüm kapısına kadar tek bir grupta, tek bir sınıfta kalıp kalmayacağına bizim karar veremeyeceğimiz ve bunu hiçbir zaman tam anlamıyla bilemeyeceğimiz gerçeğini göz ardı ediyoruz. Ve bu yüzden insanları çok kolay kategorize ediyor, etiketliyor, damgalıyor, çok rahat psikiyatrik teşhis koyuyor, ötekileştirip dışlayabiliyoruz. Buna karşın anlamaya çalışmak, tepkilerimizi gözlemleyerek kendimizi okuyabilmek çok azımızın yapabildiği bir şeydir belki de. Sorun yumağı haline gelmiş insanları anlama çabası pek çok insanı zorlayan bir şeydir çünkü. Ancak bunu başarabilmek için vuku bulan hadiselerin iç yüzüne vakıf olmak şart değildir. Önyargılarımızdan, etiketleyici tutumumuzdan, hırsımızdan ve kibrimizden, sorumsuzluğumuzdan arınmamız; bizi esir alan öfkemizi gemleyebilmemiz, boşalan sevgi depolarımızın dolması için boş kalan sevgi depolarını, sevgi dillerini keşfedip konuşarak doldurmamız büyük oranda yeterli olacaktır. Göz ardı etmememiz gereken bir diğer husus ise işlenen hatanın farkında olup olmamaktır. Hatasız gelişmenin mümkün olmadığı bir döngüde hataya karşı gelişen farkındalık iyi kötü ayrımını sekteye uğratan bir durumdur. Tekrarlandığı halde yapılan hataların farkında olarak bundan kurtulmaya çalışmak bile çok büyük bir erdem olabilir! Bu yapılan hatalarla barışık olunmadığı, onunla mücadele edildiğini göstermez mi? Böyle iken insanlardan birer melek olmalarını bekleyip hatalara sıfır tolerans göstermeyi ilke edinmemiz, affetme erdemini gösterebilmede her geçen gün zorlanır hale gelmemiz, tahammülsüzleşmemiz de sorunları çözümsüz bırakmaya neden olur. İnsan ilişkilerini kopma noktasına getiren sorun odaklı, karamsar ve esnek olmayan bir bakış açısı aynı zamanda kendi kusurlarımızı görmemizin önündeki bir engeldir de. Tahammülsüzlüğü pekiştiren mükemmeliyetçiliğin kişinin kendinden başlayarak yakın çevresinden yayılan halkadaki tüm herkesi yıpratma gibi bir neticesi vardır. Günümüzde geçimsizlik ve onun netice verdiği şiddet, yıkım biraz da tahammülsüzlüğün, küçük sorunları tolere edememenin, görmezden gelememenin, tabiri caizse pireyi deve yapmanın neticesidir.
Tahammül ve sabır tecrübe biriktirerek ilerleyen yaşlarda büyük oranda artış gösterebilir. Ancak tahammül sınırını genişletecek bir diğer unsur belki de en önemli güç ' Sevgi' dir. Sevgi açlığı ile boşalan sevgi deposu bir insanı duygusal açlıktan duygusal kansere kadar götürüyorsa o insanın yapacağı tek şey yıkım ve tahriptir. Göremediği ve açlığı ile kıvrandığı sevginin yerine öfke ve nefreti yansıtacaktır. Kadınlar, çocuklar, hayvanlar, gibi kendinden güçsüz olanları ezecektir. Rahmanın vedud isminin tecellisi olan sevginin gücü ile bir çok zorluğu göğüsler pek çok sorunu tolere eder, ona tahammül ederiz. Tüm bunları görebilmek o kadar da zor olmamalı. Bunun gibi pek çok detayı, muazzam yaratılış sistemimize yerleştirilmiş olan sezgi gücüyle, hislerimizle çok kolay okuyabiliriz. İnsanlar dışındaki canlılar sezgileri, güdüleri ile fıtratlarına aykırı davranmadıkları için doğru hamlelerle yaşama tutunmayı çok iyi başarırlar. m insanoğlu fıtratını okuyup ona uygun davranabilmeyi başaramaz çoğu kez. Belki de dışardan gelebilecek tüm yönlendirmelere açık bir zihin yapısına sahip olan insan, katlanarak öğrendiklerini his ve duygu dünyasının üstüne örtüp onu göremeyeceği hale getirdiği için isabetli adımlar atmayı ancak biriktirdiği acı tecrübeler neticesinde öğrenir. Kendi fıtratımızı, duygularımızı, hislerimizi, sezgilerimizi okuyup gerekli biçimde yönlendirebilmeyi başarabilirsek, kendimizi tanıyabilirsek, karşımızdaki insanları, her biri ayrı bir dünya olan insanları anlayabilmemiz, çözümleyebilmemiz imkansız olmayacaktır. Anlamaya çalışmadan kestirip attığımız her bir insan anlaşılma çabamızı sonuçsuz bırakan birer insan olarak karşımıza çıkabilir. Bu döngüye sevgiyle kattıklarımız da, bu döngüden nefretle kopardıklarımız da bir yerlerde gelip bizi bulacaktır…