Van Gölü İncileri

ADEM'LE HAVVA'NIN ÇOCUKLARIYIZ

ADNAN ÖZKAN

YANIK SEVDALAR

Aynı atadanız olsak ta farklı

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

Ne siyah, ne beyaz, inanan haklı

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

Ateşten değiliz, bu öfke neden

Aslımız topraktır, en deni maden

Şerefli mahlukuz, bizi biz eden

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

Cennetten kovulduk , geldik dünyaya

Birgün göçeceğiz gün saya saya

Hak'tan kurtuluş yok gitsek te aya

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

Ne çabuk dost olduk parayla, mülkle

Koyup gideceğiz veballe, yükle

Uğraşma kökenle, uğraşma kökle

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

İnansak ; savaşlar, zülüm duracak

İnansak ; gönüller felah bulacak

Fani dünya kimin, kime kalacak

Adem'le Havva'nın çocuklarıyız...

Özkani sorarım ayrılık niye

İnsanlık susamış gerçek sevgiye

Bizden selam olsun Hak sevgiliye

Adem'le Havvan'ın çocuklarıyız...

EY DİVANE BÜLBÜL

TÜRKAN ŞENGÜLLER

Ey divane bülbül

Hangi dala sığmadın

Hangi sineme dal olup çekildin

O elzem sesin yok mu

Meczubu ruhsuz

Natüvanlaştırıp delirten

lemden leme daldırıp

Yamalak bir hal ile

Rıhle-i yeldaya düşüren sesin

Sorarım sana piri olan hal ile

Ben bile dayanmadım

Aşkın hem haline

İrsal oldum bülbülü yre

Ama konamadım sinemin gülüne

Mir-i kelamım tükendi

Sevdam sarp dağlara meyletti

Yine aynı yerde ve aynı serapta

Arar dururum delice.

SEN KORU

MEHMET AKÇAY

Kazalardan bellardan

Sen kuru bizi yaradan

Kem gözlerin nazarından

Sen koru bizi yaradan

Mazlumun ettiği ahdan

Bitmek bilmez kara bahdan

Fakirlikten yoksulluktan

Sen koru bizi yaradan

Cahil dilli sözü sertten

Ben yaptım diyen namertten

Dermanı olmayan dertten

Sen koru bizi yaradan

Cehennem narında pişmekten

Kibir gururla şişmekten

Elden ayaktan düşmekten

Sen koru bizi yaradan

Çağlarıyım mahcup olmaktan

Zayıf karşında solmaktan

Son anda darda kalmaktan

Sen koru bizi yaradan.

NOKSANLIKLAR

RAMAZAN ALKAN

Bazı evlerde öpülecek eller kalmamıştır

Kırışmış, nasırlaşmış, yumuşak eller

Emektar, çileyi göğüsleyen pamuk eller

O eller ki merhameti saklar üzerlerinde

Sana, öpülecek tek yer mezar taşları kalmıştır

Bazı evlerde öpülecek beyaz saçlar kalmamıştır

Kar gibi beyaz, süt gibi yumuşak

Çile ile beyaz olmuştur o teller

Zamana yenik düşmüş o ince ipekler

Tel tel olmuş mis koku saçan çiçekle

Sana, öpülecek tek yer fotoğraflar kalmıştır

Bazı evlerde öpülecek direkler kalmamıştır

Dünyanın yükünü taşıyan güçlü direkle

Yılmayan, uyumayan, merhametli direkler

Yuvasını koruyan ayakkabısı delik direkler

Kucakladı mı güvende tutan sıcak direkler

Sana, öpülecek tek yer yırtık bir palto kalmıştır

Bazı evlerde öpülecek bir ayak kalmamıştır

Cennetin altında saklı olduğu ayaklar

Kederi, altmış yıl yüklenmiş nasırlı ayaklar

Seni dokuz ay on gün taşıyan yaralı ayaklar

Bir değil bazen iki can taşıyan güvenli ayaklar

Sana öpülecek tek yer kara toprak kalmıştır.

ALARM

İSMAİL KAYA

'5 Dakika Daha…': Alarmı Ertelemenin Ardındaki Gerçekler

Sabahları uyanmak neden bu kadar zor?

Sabah saat 06:45. Alarm çalıyor.

Ve senin aklından geçen tek cümle şu: '5 dakika daha…'

O 5 dakika nedense cennetten bir ödül gibi gelir bize. Yorgan sıcaktır, dışarısı karanlıktır, uyku hl sarhoş gibidir. Parmaklarımız otomatik pilottadır; alarm susturulur, ertele tuşuna basılır. Belki bir, belki iki, belki üç kere.Ve sonra aceleyle yataktan fırlama, zamanla yarış, günün geri kalanında 'neden kalkamadım ki zamanında?' pişmanlığı…

Peki ama neden her sabah aynı döngüye giriyoruz? Bu '5 dakika daha'nın arkasında ne var? Sadece tembellik mi? Yoksa çok daha derin bir mesele mi?

Uyku, vücudumuzun reset tuşudur. Özellikle REM uykusu, yani rüya gördüğümüz derin uyku evresi, sabah saatlerine denk gelir. Alarm o esnada çaldığında, beyin uykunun en tatlı yerindedir. Bizi zorla uyandıran sese karşı doğal bir direnç geliştiririz.

Ayrıca 'ertele tuşu'na bastıktan sonra tekrar uykuya daldığımızda, o 5 dakika yenileyici değil, tam tersine daha yorgun bir hle sokar bizi. Çünkü yeniden derin uykuya giremeden alarm yeniden çalar, ve bu döngü vücutta uyku sarhoşluğu denilen durumu yaratır.

Yani bilim diyor ki: O 5 dakika sana iyi gelmiyor, seni daha da yorgun yapıyor.

Sabahları uyanmak sadece fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik bir savaş.

Yeni bir güne başlamak, kararlar almak, işlere yetişmek, yüzleşmeler yapmak demektir. Birçok insan, bu yüzleşmeden kaçmak için 'biraz daha uyuyayım' der. Yani ertelediğimiz aslında alarm değil, hayatın kendisidir.

Bazen de kontrol duygusu devreye girer. Alarm çaldığında hissettiğimiz şey şudur: 'Biri bana emir veriyor!' Ve biz, bu emre karşı küçük bir başkaldırı yaparız.

'Hayır, şimdi değil! Ben karar vereceğim ne zaman kalkacağıma!'

Bu küçük zafer duygusu, bize o 5 dakikalık özgürlüğü verir.

Ama ne yazık ki bedeli büyük olur. Hem zaman kaybı, hem plansızlık, hem de güne kötü başlama hissi.

Sabahın Bereketi ve Nefisle Mücadele

İslam dini, sabah uyanmayı sadece bir alışkanlık değil, bir ibadet disiplini olarak görür.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sabah vaktinin bereketini vurgulayarak şöyle demiştir: 'Allah'ım, ümmetimin sabah saatlerine bereket ver.' (Sünen-i Tirmizi)

Sabah namazı, bu bereketin merkezindedir. Aslında dini açıdan sabah kalkmak, nefse karşı verilen bir mücadele olarak görülür. Yatakta yatmak isteyen nefs ile, ruhun sorumluluk bilinci çatışır. Bu yüzden sabah erken kalkmak sadece zaman yönetimi değil, aynı zamanda ruhsal bir disiplin göstergesidir.

Tasavvufta 'nefsin ilk zaferi sabah yatakta kazanılır ya da kaybedilir' sözü boşuna değildir. O 5 dakika, bazen gün boyu tembelliğe, ihmale ve gaflete açılan bir kapı olabilir.

Peki Ne Yapmalı?

Sabahları '5 dakika daha' döngüsünü kırmak mümkün mü? Tabii ki !!! İşte bazı pratik ve farkındalık dolu öneriler:

1. Alarmı yatağın uzağına koyun.

Kalkmak için yürümek zorunda kalırsınız. Bu basit ama etkili bir yöntem.

2. Neden erken kalktığınızı bilerek yatın.

Sabah ne için kalktığınızı bilmiyorsanız, alarmın sesi sadece işkence olur.

3. Uykudan önce ekran süresini azaltın.

Mavi ışık uyku kalitesini düşürür. Kalitesiz uyku, sabah uyanmayı zorlaştırır.

4. Kendinizi affedin ama alışkanlığı beslemeyin.

Erteleme tuşuna bastınız diye kendinizi suçlamayın, ama bunu normalleştirmeyin.

5. Sabahı bir ibadet vakti olarak görün.

İster namaz, ister meditasyon, ister sadece şükürle uyanmak olsun…

Güne ruhsal bir bilinçle başlamak, sizi o 5 dakikalık tuzaktan kurtarır.

O 5 dakikalık tatlı uyku, günün kalan 16 saatinden çalıyor. Yorgan ne kadar sıcak olursa olsun, hayat o yorganın dışında başlıyor. Ve belki de sabahları alarmı değil, hayatı ertelememek en büyük başarıdır.

Yarın sabah alarm çaldığında, kendinize küçük bir soru sorun: 'Bu 5 dakikaya mı değerim, yoksa kendime verdiğim söze mi?' Cevap, tüm günü değiştirebilir.

Belki de tüm hayatı.

KÜLÜNDEYİM BEN

İSMET BOZKURT

(DİLSİZ KALEM)

İma da zehir var sözlerde vurgun

Vefasız leblerin dilindeyim ben

Hayat acımasız yüreğim yorgun

Karanlık gecenin elindeyim ben.

Yenik düştüm geçen uzun yıllara

Ben beni bıraktım sürgün kollara

Seyrüsefer oldum tozlu yollara

Vahasız Kerbela yolundayım ben.

Ahd eyledim can'ı bir beyaz güle

Boş geçen ömrüme doldurdum çile

Varmayı dilerken ulvi menzile

Nice haramîler il'indeyim ben.

Acımasız züfre düşürdü dara

Ateş oldu günler vakitse yara

Yapıştı üstüme çıkmaz bir kara

Amansız yangının külündeyim ben

Kuramadım saray oturdum çulda

Firkatin elinde savruldum yelde

Boğuldum akan bir bulanık selde

Kurumuş ağacın dalındayım ben

Ceza verir ruhum bana kastı ne

Düşman bulamadım küstüm dostuma

Çiğnediler basıp basıp üstüme

Yılkı atlarının nalındayım ben.

Yunusla karıldım dosta sarıldım

Parça bölük oldum her gün kırıldım

Gönül hanesinde öldüm dirildim

Müebbet bir aşkın kolundayım ben.

BENİ DÜŞÜNME

CİVAN KAPLAN

Yar benden uzakta bensiz sefanı

Süreceksen git sür beni düşünme

Sen kendi kedine kendi vefanı

Göreceksen git gör beni düşünme

Fazla hayal kurup dalma derine

Ben hasret sararım senin yerine

Utanmazsan kalbin baksa birine

Vereceksen git ver beni düşünme

Geçti senden geçti cicim çağları

Dolu vurdu sel götürdü bağları

Hep önüme boz dumanlı dağları

Gereceksen git gör beni düşünme

Benden evl gördün yaban elleri

Boşa çiğnemişim bunca yolları

Bana zehir sundun ele gülleri

Sereceksen git ser beni düşünme

Hep yüksekler vardı senin gözünde

Sadakatten eser yokmuş özünde

Ayrılığa dair onca sözünde

Duracaksan git dur beni düşünme

Civan'ım da derki çıkmışken ava

Gel çekinme öldür bitsin bu dava

Sana mutluluklar sıcak bir yuva

Kuracaksan git kur beni düşünme

ELVEDA

FAHRİ HARİS DOĞAN

Selam bile veremeden elveda

Gidişini bile bilmeden

Yokluğunu öğrenmeden

Sevmeyi beceremeden

Sana değil dünyaya veda

Yaşamım demiştim sana

Yanımdaki varlığına

Gidişiler adil değildi

Kalışlarda o keza

Çok şey istemiş olur muyum acaba

Beni tekrar sev desem

Seviyorsundur en az benim sevdiğim kadar

Ama yarım kalmıştı aşkı cefa

Dediklerimizin ne önemi var sevgili

Ne olabilir seviyorsak birbirimizi

Kendimizden başka engel yokken

Muradiye'de tekrar otursak saatlerce mesela

Sarılsak geçer belki

Geçmez mi

Zamana bırakırdık onu da

Aynı şu an yaptığımız gibi

Çok canım yanıyor bilirsin

Senin de öyle

Kavuşsak çamlıkta bir daha

Sonra / sona

Solan bana bakarsın.

HALİME VAH VAH

METİN ÖZDOĞAN

Yaş ne çabuk yetmiş olmuş

Yıllar su gibi akıp gitmiş

Seneler beni benden almış

Gençliğimden geri anılar kalmış

Daha dün ben de böyle gençtim

Ne çabuk geçti acep günlerim

Artık bitmez deniz gibi derdim

Ah be, gençliğimi bitmez bilirdim

Şimdi kendime vah vah diyorum

Geçen yıllara derinden acıyorum

Her yerde gençliğimi arıyorum

Arıyorum da nafile, bulamıyorum

Gençlik gitmiş kalmış ahım

Gitmiş ahım kalmış vahım

Kışa dönmüş dert otağım

İhtiyar olmuş artık bağım

Gençliğim erimiş mum gibi

Bir zaman yanardı meşale gibi

Bilmem ne zaman geldi geçti

Kim aldı benden gençliğimi

Vah Metin2im sana vah

Yardım etsin sana yüce Allah

Yardım edemez bir kul vallah

Onun için halime vah vah.

Bakmadan Geçme