Van Gölü İncileri
19 MAYIS 1919'UN TÜRK TARİHİNDEKİ YERİ VE ÖNEMİ
TARİH ÖĞRETMENİ ALİ EKİZ
Mondros Ateşkes Antlaşması İstanbul Hükümeti'nin, İtilaf Devletleri ile onurlu ve adil bir barış gerçekleştirme ümitlerini tüketmişti. Türk milletine bağımsızlık ve yaşam hakkı tanımayan Sevr Antlaşması ise bu durumu pekiştirmişti. Bu nedenle imparatorluğun üzerine kasvetli bir karamsarlık havası çökmüştü. Bu karamsarlık, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın 7. ve 24. maddelerini hayata geçirmek için gerçekleştirilen işgaller ve Yunanistan'ın, Anadolu'daki ilhak girişimleri ile büyük bir kbusa dönüşmüştü. Uzun harp yıllarının yorgunluğunu üzerinden bir türlü atamayan Türk milleti bütün bu olumsuzluklar karşısında çaresiz kalmıştı.
İstanbul Hükümeti'nin, İtilaf Devletleri karşısındaki teslimiyetçi tutumu ve özellikle de İzmir'in işgali sırasında yaşananlara karşı kayıtsızlığı, Yunanistan'ın doymak bilmeyen ilhak girişimleri, ayrılıkçı Rum ve Ermenilerin taşkınlıkları, üzerine adeta ölü toprağı serpilmiş Türk milletini harekete geçirmişti.
Öz vatanımızı, bağımsızlığımızı ve varlığımızı hedef alan işgaller, özellikle de İzmir'in işgali başta başkent İstanbul olmak üzere yurdun büyük bir kısmında mitingler ile protesto edilmişti.
Türk halkının öz vatanındaki haklarını korumak, işgal ve ilhak girişimlerinin hukuksuzluğunu dünyaya duyurmak amacıyla birçok yerde Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak cemiyetleri kurulmuştu.
Balıkesir başta olmak üzere Türk'ün öz vatanını savunmak, işgal ve ilhak girişimlerine karşı sonuna kadar direnmek amacıyla Kuvay-ı Milliye birlikleri oluşturulmuştu.
15. Kolordu Kumandanı Kazım Karabekir'in inisiyatifi ile Türk yurdunun ayrılmaz parçası olan Doğu Anadolu bölgesini ülke bütünlüğü içinde tutmak, olası bir işgale ve ayrılıkçı Ermeni çetelerinin taşkınlıklarına engel olmak amacıyla bölgedeki ordu birlikleri harekete geçirilmişti. Bütün bu gelişmelerden cesaret alan, milletinin ve ülkesinin geleceğinden endişe eden vatansever subaylar Müdafaa –i Hukuk Cemiyetleri ile Kuvay-ı Milliye birliklerinin kuruluşuna öncülük etmişti. Asil Türk milleti vatanperver subaylarının rehberliğinde bağımsızlığını, öz vatanını ve varlığını korumak adına ilk defa hükümetten bağımsız bir şekilde hareket ederek Anadolu'daki milli uyanış hareketini başlatmıştı.
Ulusal onuru korumak adına 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal eden Yunan kuvvetlerine Gazeteci Hasan Tahsin'in (Osman Nevres) sıktığı kurşun, hemen ardından gerçekleşen, medeni dünyanın da kanını donduran Yunan vahşeti, Milli Mücadele Hareketi'nin başlaması için gerekli olan ilk kıvılcımı ateşlemişti. Yunan askerleri denize dökülünceye kadar sönmeyecek, kora dönüşecek bu kıvılcım vatansever Türk milletini direniş için harekete geçirmişti. Maraş, Antep ve Urfa halkı işgallere dur demek, ayrılıkçı Ermenilerin vahşete varan zulmüne son vermek amacıyla Fransız işgal birliklerine ve ayrılıkçı Ermenilere karşı destansı bir mücadele vermişti. Sütçü İmam ve Şahin Bey gibi yurtseverlerin önderliğinde gerçekleşen bu mücadele düşman işgali altındaki Türklere harekete geçmek ve direnmek için cesaret kazandırmıştı.
Vatanperver ordu mensuplarının önderliğinde Türk milletinin başlattığı bu direniş hareketini bir istiklal mücadelesine dönüştürmek için güçlü ve birleştirici bir lidere ihtiyaç vardı. Bu lider, 'Anafartalar Kahramanı' Mustafa Kemal Atatürk'ten başkası değildi. Çanakkale Harbi'nde sergilediği üstün liderlik özelliğiyle yıkılmaya yüz tutan bir imparatorluğun alın yazısını değiştiren, elde ettiği başarı ile Ulusal Mücadele'nin başlaması için gerekli zamanı ve koşulları temin eden Mustafa Kemal Atatürk memleketin kurtuluşu için İstanbul'da gerçekleştirdiği sonuçsuz girişimlerden sonra Padişah ve hükümetinden ümidini kesmişti. Ülkesi için yararlı ve büyük işler gerçekleştirmek isteyen bu genç lider, kurtuluş ümidini Türklüğün en zengin hazinesi olan Anadolu'da bulmuştu. Coşkulu mitingler, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri ve Kuvay-ı Milliye teşkilatı ile Anadolu'da beliren kurtuluş ümidi, Türk milletini ve mazlum milletleri esaret zincirinden kurtarabilirdi.
Mustafa Kemal Atatürk yakın silah arkadaşları ile uzun görüşmeler gerçekleştirdikten ve memleketin geleceği için kurtuluş planları tasarladıktan sonra resmi bir görev ile Anadolu'ya geçmeye karar vermişti. Bu görev Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türk halkı ve vatansever subaylar üzerindeki etkisini artıracaktı. Vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini hedef alan tehlikeler hususunda halkı uyarmasını ve harekete geçirmesini kolaylaştıracaktı. Müdafaa-i Hukuk ve Kuvay-ı Milliye gibi Türk halkının kendiliğinden oluşturduğu, Milli Mücadele'ye örgütsel zemin hazırlayan milli unsurları teşkilatlandırmak için uygun bir zemin oluşturacaktı. Böylece, Mustafa Kemal Atatürk'ün zihninde uzun süredir tasarladığı Anadolu'nun bağrında milli bir kurtuluş hareketi başlatma ülküsü gerçeğe dönüşecekti. Nitekim İzmir'in işgali, işgallerin kalıcı olduğunu gerçeğini ortaya çıkartmıştı. Bu vahim durum vatanın bütünlüğünü ve milletin istiklalini tehlikeye düşürmekteydi. Geç kalınmadan bir an önce harekete geçilmeliydi.
Mustafa Kemal Atatürk, Milli Mücadele Hareketi'ni başlatmak; bağımsızlığımıza, öz vatanımıza ve varlığımıza kast eden girişimlere engel olmak; ayrılıkçı Rum ve Ermenilerin Türk yurdunun bölünmez bütünlüğüne yönelik faaliyetlerine dur demek; insaniyete ve hukuka sığmayan işgal ve ilhak girişimleri karşısında kayıtsız kalan, yeterince milletin haklarını savunamayan İstanbul Hükümeti'nin yerine milletin haklarını koruyacak yeni bir Türk devletinin temellerini atmak amacıyla İzmir'in işgalinden bir gün sonra başkent İstanbul'dan ayrılarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmıştı. Bu tarihî olay, Milli Mücadele Hareketi ve Türk İstiklal Harbi'ne başlangıç oluşturmuştur.
Samsun'da, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yakılan kurtuluş meşalesi, Havza ve Amasya genelgeleri ile milli birlikteliğimizin temellerini atan ulusal bir çağrıya, Erzurum ve Sivas kongreleri ile de ulusal dayanışma ve birlikteliğimizi sağlayan milli bir harekete dönüşmüştür. Mustafa Kemal Atatürk milli hareketi tek bir merkezden yönetmek ve ortak amaçlar doğrultusunda ulusal güçleri bir çatı altında toplamak amacıyla 23 Nisan 1920'de I. TBMM'nin açılışını gerçekleştirmiştir. I. TBMM'nin açılışı, Erzurum ve Sivas kongrelerinde vücut bulan milli harekete ve bu hareket doğrultusunda yürütülecek Ulusal Mücadele ve Kurtuluş Savaşı'na meşruluk kazandırmıştır.
93 Harbi (1877-1878 Osmanlı- Rus Harbi) ve Balkan Faciası ile Türk milletine yaşatılan 'ölüm ve sürgün' sürecini Mondros Ateşkes Antlaşması ve Sevr Antlaşması ile yeniden milletimize yaşatmak isteyenler hak ettikleri tarihî cevabı Kurtuluş Savaşı ile fazlasıyla almışlardır.
Büyük mücadelelerin ancak halk desteğiyle kazanılacağını Trablusgarp Savaşı ile deneyimleyen Mustafa Kemal Atatürk bu öz güven, Çanakkale Savaşı'nda Mehmetçik ile oluşturduğu sarsılmaz gönül bağından aldığı güçle 13 Kasım 1918'de tüm haşmetiyle İstanbul Boğazı'na demir atan düşman gemilerinin 'geldikleri gibi gideceğini' kararlılıkla belirtmiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu kararlılığını mimarı olduğu Kurtuluş Zaferi ile dosta ve düşmana ispat etmiştir. Dünyanın en büyük emperyalist güçleri tarafından desteklenen yılgın ve çaresiz düşman ordusu, Anadolu'da işlediği insanlık dışı suçların bedelini 9 Eylül 1922'de İzmir'de denize dökülerek ödemiştir.
Özünü Orta Asya bozkırlarının bahşettiği özgürlükten, gücünü Anadolu coğrafyası için verilen varlık ve kahramanlık mücadelesinden, dinamizmini ise vatan söz konusu olduğunda gerisi teferruattır diyerek her türlü fedakrlığa katlanan Türk milletinin asil karakterinden alan milli ruh Türk milletine, Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde Türk Kurtuluş Savaşı'nı kazandırmıştır.
19 Mayıs Ruhunu, memleket davası söz konusu olduğunda sorumluluk almaktan, vatan toprakları uğruna canını feda etmekten kaçınmayan 1914 Sarıkamış, 1915 Çanakkale ve Kuvay-ı Milliye destanını yazan kahramanlar şekillendirmiştir. '19 Mayıs Ruhunu' bugün memleketimizde huzur içinde yaşayalım diyerek bizlere hediye eden, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm gazi ve şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyoruz. Ruhlarınız şad, meknlarınız cennet olsun.
ÇAĞIMIZDA DOĞRU BİLGİ
ESMA GÜLAÇAR
Bilgiye ulaşmak yaşadığımız çağda hiç olmadığı kadar kolay hale gelmiş durumda. Bilgisayarın hayatımıza girmesiyle beraber çok sayıda bilgi kaynağına ulaşmak mümkün. Bunun yanı sıra 2023 yılında insanların özellikle de genç nüfusun sosyal medya kullanma oranı gittikçe artmış durumda. İnternet, 2018 yılında masaüstü bilgisayarlara göre mobil cihazlarda daha fazla kullanılıyordu. Bu, 2019 yılında kullanıcıların %6'sının mobil cihazlara geçmesiyle daha da belirginleşen bir trend oldu. Bu eğilim cep telefonlarının işlevsel özelliklerle donatılması ile gitgide artış göstermektedir. Günümüzde insanların%51,2'si mobil cihazlarında, %44,66'sı masaüstü bilgisayarlarında zaman harcıyor. İnsanların %59'u haberleri çevrimiçi olarak okumayı dinlemek veya izlemek yerine tercih etmektedir. Elimizin altındaki telefonla çok sayıda bilgi içeriğine kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Ama burada şöyle de bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz. Bilginin kaynağı ve çeşitliliği arttıkça doğru bilgiye ulaşmak da bir o kadar zorlaşmış oluyor. Bu yüzden ulaştığımız içerikler arasında eleme yapmak daha çok araştırmak ve daha dikkatli olmak gerekiyor.
Globalleşen dünyada tüm insanların etkileşim ve iletişim kurabileceğini düşündüğümüzde bilgi kaynaklarıyla ilgili seçeneklerin daha da arttığını görebiliriz. Bu bilgiler akademik bir içeriğe ve ya bilimsel bir dayanağa sahip değilse araştıracağımız konunun özüne ve hakikatine inmek daha da zorlaşıyor. Çünkü öznel yorumları içeren dokümanlar neredeyse yazarların düşüncelerini adedince bize seçenek sunar. Doğru bilgiye ulaşmak için o alanda çokça okuma yapmak bu yüzden önemli. Nitekim hiç bilgi sahibi olmadığımız bir konuda ikna olmamız daha kolaydır. Çünkü kıyaslama yapabilecek veya sorgulayabilecek alternatiflere sahip değilizdir. Mesleğimizin gerektirdiği zorunlu akademik bilgileri öğrenmenin yanı sıra genel kültür dediğimiz perspektifte pek çok konu hakkında bilgi sahibi olmaya çalışırken de o alanda yapacağımız okumalar da seçimlerimizi öncelikle dikkatli bir akıl süzgecinden geçirmemiz lazım. Çok yönlü ve çok okuma yapan insanlar konuyla alakalı kendi özgün görüşlerini oluştururken karşılaşmış oldukları bilgi kirliliği içinde kendi karakteri, öz geçmişi ve kimliği doğrultusunda bir seçim de yapabilmektedir. Aslında zihin kodlarımızı oluşturan ilk bilgiyi çocukluk döneminde alırız. 0-7 yaş döneminde hayatı ve dünyayı anlamlandırma çabası içerisinde olup çok fazla soru sorarak yada merak dolu gözlemlerimizle edindiğimiz bilgilerin üzerine temellendirebiliriz bilgilerimizi. Öğrendiğimiz yanlış bilgileri doğru olanla değiştirsek bile edindiğimiz bilginin davranışlarımız üzerindeki etkisini değiştirebilmek yani kalıcı davranış değişikliğini gerçekleştirmek için biraz daha çaba gerekmektedir.
Bilgiye en saf haliyle ulaşmak tanıklık ederek mümkün olabilmektedir. Günümüzde insanlık tarihine not düşülmesi gereken, büyük afetler, savaşlar, soykırımlar, büyük çaplı salgınlar gibi tanıklık ettiğimiz olaylarda sosyal medya kullanıcılarının olayları ve haberleri dünyanın dört bir yanına ulaştırabilme gücü sayesinde gelişmelerden daha hızlı haberdar olabiliyoruz. Ama burda da bilgi kirliliğinin bir diğer versiyonu olan 'algı kirliliği' ile karşılaşabiliyoruz. Mesela bir yerde zulüm gören insanları sansürlü bir medya terörist olarak gösterebilirken zalim olan tarafı ise masum gösterebilir. Sosyal medya kitleleri yönlendirebilen önemli bir güce sahiptir. Bu yüzden bu platformda da karşımıza çıkan bilgileri hemen yaymak yerine öncelikle bilginin veya haberin doğruluğuna olayların bize yansıyan genel boyutunu da ele alarak karar vermek lazım. Bilgiyi nerden ve kimden aldığımız da doğru bilgiye ulaşmamızda önemli bir etkendir. Çünkü insanların büyük çoğunluğu olayları, doğru olduğuna inandığı biçimde ve yansıtmak istediği gibi yansıtır genelde.
Kendine taraftar yada kurban arayan tehlikeli akımların tuzaklarına düşmemek için internet ortamı dışında yazılı kaynaklardan okuma yapmak ve her şeyin çok hızlı yaşanıp hızlı tüketildiği çağımızda önümüze her çıkan bilgiyi akıl süzgecinden geçirerek değerlendirmemiz gerekiyor. Ama en önemlisi de hakikatleri ararken kendi vicdanımızı da bir pusula gibi kullanabilmektir. Nitekim vicdan doğru ile yanlışı ayırt ederken doğru olana yönelmemizi sağlar ve bu yönüyle aslında önemli bir rehber olabilmektedir. Bizler sadece öğrendiğimiz bilgilerle bir duruş, bir kararlılık, bir bağlılık ve cesaret sergileyeceğiz. Öğrendiniz bilgilerle bizi harekete geçiren ve diri tutan içimizdeki o yok saymamamız gereken ve insanlığın can damarı gibi gördüğüm şey vicdandır. Sadece mantık çerçevesinde olayları yorumlamak bizi korkunç kararlar almaya sevk edebilir. Bizi neredeyse bir konu hakkında araştırma yapmaktan caydıracak kadar çok Bilgi kirliliğinin olduğu çağımızda rehber edinmemiz gereken ve asla tahrif edilemeyeceğini bildiğimiz Kuran-ı kerimi idrak etmeyi hedefleyerek okumamız ise en önemli detaydır şüphesiz.
Son olarak şunu unutmamalıyız ki öğrenmek isteyene öğrenebileceği kapılar açılır. Ne yöne gitmek isterse kişi düşünceleri ve eylemleri de er geç onu istediği yola yönlendirir.
GÖR GÖNÜL
ALPER ALPEREN
Ateş düşer, bağrın közde nar olur
Bir kere sevdaya düş de gör gönül
Dilde feryat, sözde ahuzar olur
Ayrılık hasreti, piş de, gör gönül
Açma pencereni, perdeleri çek
Kokusun salmasın açılan çiçek
Varlığı hayalim yokluğu gerçek
Yrin cemalini düşte gör gönül
Yakıp yandırıpsan Azerin kızı
Soktun yüreğime acıyla sızı
Tan yerinde sanki seher yıldızı
Ay değmiş yüzünü aç da gör gönül
Alıp gitti ırak etti sılayı
Ve açtı başıma türlü belayı
Özlemi, hasreti, aşkı, sevdayı
Neşter vur kalbime, döşte gör gönül
Sevdam bulut bulut çökünce dağa
Damla damla yağmur olur toprağa
Çevirdi dalından düşen yaprağa
Savuran rüzgrda, taşta gör gönül
Miski amber gibi o kokulu ten
Vurdukça sazımda tel gülümseten
İnleyen nağmeler söze nispeten
Sevdalı yürekte, başta gör gönül
Karanlık bir gece, buz gibi yatak
Tavan sırılsıklam, yer çamur, batak
Yastık uyku tutmaz, gözlerim ıslak
Gözde damla damla yaşta gör gönül
Yıldız olup doğdu vakti seherde
Bitiyor bu sevda yenisi nerde
Saçı tel tel olmuş yüzüne perde
Bükmüş perçemini kaşta gör gönül
Göz göze gelince aklım şaşıyor
Yüreğim sevmekten yorgun düşüyor
Bedenimi saran alev üşüyor
Lambayı titreten kışta gör gönül
Ben aşkı ölümsüz bilenlerdenim
Dola kollarını yansın bedenim
İpeksi tenine değince tenim
Sevdayla okşanan saçta gör gönül
Saat sıfır iki, söner lambalar
Siyaha bürünür onsuz odalar
Gözlerim kapanır, hülyaya dalar
Alper der halim bu, işte gör gönül
YAR YARAM
ARİF KUŞ
Yara bende, dert bende
Ne sorsan var sinemde
Dikeni gül eder bedende
Şimdi diken ben oldum
Bedenim yorgun düşmüş
Leş kargalar üşüşmüş
Yazım kışa mı dönüşmüş
Yazın donan ben oldum
İpekten gömlek giydim
Yar sever böyle dedim
Yrim beni görünce
Kendimi mezarda gördüm
Kemençe var elinde
Neyi varsa dilinde
Kalbi temiz olsa da
Değnek düşmez elinde.
SUSKUNDU RÜZGR
BÜLENT BAYSAL
Işıksız odamda, neler var neler
Şu yaralı gönül neleri gizler
Yorumsuz düşlerde, hep senden izler
Estin seherime, suskundu rüzgr
Arka mahallenin, kör kuytuları
Varoş yüreğin gel git duyguları
Sensiz zamanların, şuh salvoları
Yıllanmış acıya, suskundu rüzgr
Yoksun, yastayım, yok sevdandan murat
Her gece geçtiğim, yolumdur sırat
Azmış dertlere bak, sen say ki Fırat
Okşadı saçımı, suskundu rüzgr
Yürünecek onca yol varken daha
Nede çok yürüdüm, yorgun sabaha
Bitmeyen dertler mi, tövbe bir daha
Dillenmiş isyana, suskundu rüzgr.
ZAMANSIZ
KENAN GEZİCİ
Bir yazı anlamadım birde seni
İkinizde de zerre akıl yok
Bilmezisiniz bıraktığınız sonbaharı
Zambaklar, menekşeler ortalıkta yok
Van Gölü delice bir mor
Olmayınca yokluğu
Barktınız bize sonbaharı
Yapraklar ölü toprağı örter
Gelen bu kadar kasvetliyse
Neden toprak giyer elbise
Derin düşüncelere dalacak yok
Bizi anlamayanı anlamaya çalışmak
Sizi asla affetmek istemiyorum
Affetmek sevmekten
Daha büyük bir haksızlık
Ama gözlerini yüreğime astım
Bütün yollar çıkmazda da olsa
Ürperen yansızlığımızı
Saracak elbet bir kol.
DOLMAYAN DOLMUŞ
MEHMET ŞİRİN AYDEMİR
Çığırtkan bir rüzgar kök söktürüyor
Göğümüzün bahçe kapısına
Ezberinde i hl zemherinin nedamet ezgisi
Paralayıp gönül penceremizin
Pervazını pervasızca saldırıyor
Bu buzul rengi çehrelerden gelen
Canhıraşlar hangi kıyametin uğultusu
Kül pazarından kopup üstümüze devriliyor
Kaçıncı dönencede güneşin sivrilmiş hüzmeleri
Alışıla gelmiş akışkan zamanın nasırlı elleriyle
Enlemlerden boylamlardan geçip
Boynumuza ateşten kement geçiriyor
Ümit de ömür de
Döndükçe kendi ekseninde
Eksildiği ve eksildiğiyle kalıyor
Dünya, dolmayan dolmuş
Birini indirip birini bindiriyor.
KÜTAHYA'DAN SELAM OLSUN
NURAY DOĞAN
Ateşte açan çiçeklerin şehri
Çininin, porselenin başkenti
Evliya Çelebi'nin memleketi
Kütahya'dan selam olsun
Donmaiç'te atar kuruluşun nabzı
Hayme Ana'nun ibrettir sabrı
Erenlerin evliyaların nasihati
Kütahya'dan selam olsun
Altıntaş Ovası, Firig Vadisi
İhtişamıyla şehri saran kalesi
Karanfil kokulu ahşap evleri
Kütahya'dan selam olsun
Şanla dokunmuş tarihi, mazisi
Yatar toprağında şehidi, gazisi
Dumlupınar şanlı zaferin abidesi
Kütahya'dan selam olsun
Yanıktır şairinin, aşığının gönlü
Merttir yiğidinin her bir sözü
Sazının telinde aşkın dem közü
Kütahya'dan selam olsun
Yoncalı, Ilıca, Kaplıca, Göbel
Uzanır herkese şifalı bir el
Efsane Sarıkız'la coşan bir sel
Kütahya'dan selam olsun
Gözlemesi saçta çevrilen
Sıkıcık çorbası afiyetle yenilen
İncir tatlısı dillerde gezen
Kütahya'dan selam olsun
Mirastır ecdattan Çinili Camii
İhtişamıyla şahlanan Ulu Camii
Sancakların kahraman şanlı beyi
Kütahya'dan selam olsun
Germiyan'da dizilir inciden konakları
Kobak'tan Meydan'a süzülür yolları
Türküde heybetle kalkan efe kolları
Kütahya'dan selam olsun
Bu heybetli, kadim şehirden
Nakış nakış selam olsun
Bu huzurlu eşsiz şehirden
Öbek öbek selam olsun
Kütahya'dan selam olsun.
GÖNÜL
ZEKİYE ZÜMRA AK
Gece sığ bir kıyıda bölünür uykularım
Kirpiğime kar yağmış sitemim kışa gönül
Küstüm güneşe aya alınır duygularım
Şaşarım uyumadan gördüğüm düşe gönül
Neşter kesmeden önce delindi yürek zarım
Kaldı avuçlarımda dualarım hep yarım
Ne yaşadım ne öldüm ak duvaktı tek vrım
Sattılar umudumu on değil, beşe gönül
Zalimin kılıcını kırmak için kalemim
Sarıldım gülüşümden bitsin diye elemim
Silinmiş ezelinden arşldan talebim
Alnımda ki yazılar mühürlü kaşe gönül
Heybemden hece hece kaleme şiir düşer
Her harfi kalbimdeki derin kuyuda pişer
Hiç bahane aramam kelam ehlini aşar
Besmele gölgesinde derdini yaşa gönül
Eflatun bir akşam ki bağbanı yoldu eller
Altın kafeste ağıt yaktı o nazlı diller
Duymadı sağır sultan coştu çağladı seller
Bağ budandı gül soldu bakma dost eşe gönül…