Mavi Şehrin Kalemleri

DERSİN ELBET

SONGÜL AKYILDIZ

Felekle hoş tut arayı,

Kurut döşten her yarayı,

Alnından sil ol karayı,

Özüm dürüst dersin elbet.

Fikrin görün ziyan etme,

Bir dediğin iki etme,

Suya kevgir ile gitme,

Aklım şaşmaz dersin elbet.

Betin benzin küle döner,

Dost dediğin ele döner,

Kimler gelir kimler gider,

Vurdu boran dersin elbet.

Dertli yürek akıp taşar,

Azgınlaşıp birden coşar,

Sele döner kendin şaşar,

Yıkar bendim dersin elbet.

Yeşil budak çürür kurur,

Kurt kuzuya hançer vurur,

Dünya hali eden bulur,

Kalmaz sana dersin elbet.

Devran döner hurda hile,

Doğru yolu kimler bile,

Yoksul gözün yaşın sile,

Düzen bozuk dersin elbet.

Songülce'yim gıybet deme,

Boydan büyük sözü deme,

Sen çok yaşa paşam deme,

Sümme haşa dersin elbet.

BOZULSA GEREK

ASLAN AVŞARBEY (MÜLKÎ)

Aşık gönlü daim susmaz erenler

Ahraz dili bir gün çözülse gerek

Sevdiğine yalan ikrar verenler

Her iki cihanda üzülse gerek

Gözüne fer gelir insan sevince

Düz görünür dağlar ihtiyar gence

Gönül kocayıp da ölmeden önce

Düşüp yr peşinde gezilse gerek

Duçar olur ise aşk denen şeye

Gönül minnet etmez paşaya beye

Bu dünyada seven cennetlik diye

Kitapta bir yerde yazılsa gerek

Feleğin kurduğu hayat çarkını

Aşınca anladı Mülkî kırkını

Teyemmüm gibiyse sevmek çirkini

Güzeli görünce bozulsa gerek

YARDAN NE KALDI

MEHMET BAŞ

Bir devre düşmüşüm, devran içinde

Sorarım kendime; krdan ne kaldı?

Bir seyre düşmüşüm, seyran içinde

Gönül beşiğimde, yardan ne kaldı?

Balçıktan bir düştü, tuttuğum nöbet

Birleşti noktada ezelle ebed,

Adavet çarkında döndü muhabbet.

Şu bozuk düzende ardan ne kaldı?

Yüklediğim dertleri şu garip cana,

Mamurdu yüreğim döndü virana.

Çektiğim çileler sevdadan yana,

Yandığım ocakta nardan ne kaldı?

Rıza meydanında vakfeye durdum,

Benlik silahıyla kendimi vurdum.

Bir şehir içinde bin şehir kurdum,

Dağıldı yurtlarım; şardan ne kaldı?

Çektim güzellerin boşa nazını,

Çaldım aşıkların kırık sazını.

Sakladım içimde aşkın gizini,

Büründüm yokluğu; vardan ne kaldı?

ATEŞİN SUYA ŞİİRİ

MUSA GÖÇER

Kuzular güller ıhlamur çiçekleri ile

Süslü yüreğimde

Çığ altında kalmış güneş gibiyim

Dünya benden ben dünyadan habersiz

Döner dururum hayli zamandır

Bir elif edalı adam var içimde

Kendi gönlümde kendi cesetlerime kabirim

Ayın hükmü yok bitpazarı

Yıldızlardan saman yolu olmuş

İki kılıç gibi dövüşür içimde

Cüret ile cürüm

Dilimde merhem kabul etmez yaralar

Kan damlar kalemimden

Vav ile elif arasındaki

Kutlu töreden habersizlerin

Can verir en nazlı mısralarım darağaçlarında

Taziyeme üşüyen kuşlar gelir

Aç çocuklar

Oğlu dağa kaçırılmış

Analar kadar çaresiz

Oğlu şehit düşmüş analar kadar onurluyum oysa

Bir yanım çaresiz bir yanım

Öğretiler üzere kendinden mesut

Kimim ben bilmiyorum

Bir yara var içimde

Adı Anadolu

Ne yana dönsem kan

Ne yana dönsem

Hicran olmuş kimliğim

Açlık ve feragat ebedi künye

Bilincim boynumda ilmek

Slav saraylarından çocuk devşirirken bir yanım

Bir yanım

Toroslarda Türkmen çocuğu katar

Aşk ordusuna

Talihsiz yazımı bulutlara yazdım

Senden önce

Bağladım kuyruğunu atımın

Niyetlendim gönlünün seferine

Ya sen beni alırısın ya da ben seni

İstanbul kadar nazlı

Malazgirt kadar şanlısın sevdiğim

Bir yanım semah döner gözlerine

Bir yanım duaya durur Mihrimah camiinde

Gönlümün şarkında güneş veda türküleri söylerken

Garbında umut tazeler

Şiirler kuşanır yoldaş olurum Kerem'e

Kışlara yaz ateşe su anlattım

Kara güneş

Nara yiğit bir damla anlattım

Kimseler duymadı BENİ

Sesimi içimde boğup

Neyzenle aşk şarabı içip

Kendimi şiirlere vurup

Kapına geldim gönül

İster kov ister sar

Kovsan da bir sarsan da…

KOKUŞMUŞ BAZI ŞEYLER ÜSTÜNE

ARİF ONUR SOLAK

Gırtlağıma kadar doluyum

Bana efkrlı bir şeyler söyle

Üstelik bu kesif koku

Usumu alt etmek üzere

Kim ne demek istiyorsa söylesin

Anlaşılmaz bir işkence sanki

Gündemin orta yerine bırakılmışlığımız

Ellerimiz yoksul Anadolu boşluğu

Bu enflasyon, döviz kurları ve faizler

Tepemizde parıldayan kılıcı demoklesin

Bankalar veya kampanyalı hiçbir kredi

Kurtarmaz halkı sindirildiği yerden

Biraz su, zihnimiz helak oldu yanmaktan

Televizyonda yüzbeş ekran yalan

Müjdeli şeyler vızıldıyor güya

Aslında işin aslı öyle değil demek

Suça giriyor kayıtsız ve şartsız

Haddizatında mecburiyettir inanmak

Vatandaş olmanın asli gerekliliği

Büyüdükçe refahımız dar alanda

Kendini yiyerek bitirmekle meşgul

Bütün köşe başları tutulmuş

Güzel bir rüyaya göçe kalksak

Giderken yolda vururlar

İşte gerçek

Mülkün temelinde dinamitler

Sakıncalı sayılan haklar

Ve hukukun köküne kibrit suyu

Nerdesin Ömer ey!

Dağdaki kuzuyu onlarca kurt

Yedi ve karıştı kalabalığa

Anlaşılan o ki;

Bu ortalığı saran

Yalnızca çürük adalet kokus

GÖNÜL

DERYA GÜLTEKİN

Sazımın teline çok değme gönül

Mızrabın ne bilsin ızdırabımı

Can, canan oldukça ezer bağrımı

Derinden derine çok geçme gönül

Sevdası sevdama su olup aktı

Hasretten öteye yol bulunmadı

Bu aşkın vuslatı mahşere kaldı

Canımdan canını çok çekme gönül

Sustur gönül, dilimdeki ahları

Hülyaya daldıran o şarkıları

Güle varamayan bülbül aşkını

Dikenden dikene çok batma gönül

NEREDEYDİN BUNCA YIL

ZAHİDE SEVİM BALKAYA

Nur yüzünü görünce gönlümde güller açtı

Beyaz atlı prensim neredeydin bunca yıl

Dindi bütün acılar gönlümden sevgi taştı

Beyaz atlı prensim neredeydin bunca yıl

Senden önce zalimler canıma ot tıkadı

Servet peşindelermiş boşadı gönül kadı

Hiç bir şeyde yok imiş sevip sevilme tadı

Beyaz atlı prensim neredeydin bunca yıl

Sevda için katlandım yalanmış sevdaları

Servetime konmakmış amacı davaları

Seni gönderdi rabbi gönül gülüme arı

Beyaz atlı prensim neredeydin bunca yıl

Bir yudum sevgi için soysuzlara katlandım

Sevgi için doğmuşum Sevim'dir benim adım

Sen girince dünyama yeniden geldi tadım

Beyaz atlı prensim neredeydin bunca yıl

KIZMADIM ASLINDA

Özcan KIYICI

Her zaman geç kalırdın randevuya.

Bekletirdin beni soğuk, yağmur demeden.

Ellerim buz keserdi ceplerimde.

Yine de kızmazdım sana.

Nasılsa geldiğinde ısınacaktı yüreğim.

Nasılsa birkaç sözün, bir tatlı bakışın koruyacaktı beni soğuktan.

O anlarda beklemenin hazzını yaşardım sadece.

Üstelik de dudağımda bir gülümsemeyle…

.

Yüreğimdeki tüm kapıları açmıştım sana…

Dünyamdaki kapıları da açmak istedim.

Arkadaşlarımla tanıştırmak istedim seni.

Sen her zamanki gibi geç kalmıştın.

Kalabalık arasında gözlerim seni aramıştı.

Uzun zaman sonra yüzünde bir mahcubiyetle çıkmıştın karşıma.

Ben geldim, demiştin.

Sitemli sözlerim vardı sana.

Oysa içimde bir sevinç yumağı…

Kızmamıştım aslında.

.

Hani birlikte tatil yapacaktık seninle.

Bir hafta dağ, tepe demeden dolaşacaktık.

Denize girecek, serin sularda balıklar gibi yüzecektik.

Sen yine geç kalmıştın.

Zar zor bilet bulduğumuz son otobüsü de kaçırmıştık.

Özür üzerine özür diliyordun.

Bıraksam ağlayacaktın.

O gün de kızmamıştım sana.

.

Ben sana hiç kızmadım ki.

Kızamadım ki…

Çünkü sen benim dünümdün, bugünüm, yarınımdın.

En güzel hayallerimin sahibiydin sen.

Sen içimdeki sönmeyen ateşim...

Sevdiğimdin sen, vazgeçemediğimdin.

Sana nasıl kızabilirdim ki ben.

.

Hafta sonuydu.

Her zamanki yerimizde buluşacaktık.

Her zamanki gibi çok erken gitmiştim buluşma yerimize.

Zaman o kadar da yavaş ilerliyordu ki.

Evde bekleyeceğime orada beklerim demiştim.

Üstelik aklımda heyecan verici bir düşünce vardı.

Cebimde ise kadife kaplı bir kutu.

Masada seni beklerken içim içime sığmıyordu heyecandan.

Dudağımda ise saklayamadığım bir gülümseme.

Sen yine geç kalmıştın ama inan ki hiç de önemsememiştim bunu.

Nasılsa gelecektin.

.

Gelmedin ama.

Sonrasında zaman durmuştu benim için.

Dakikalar saat olmuştu, saatler ise hafta, ay.

Yüreğim dar gelmeye başlamıştı bedenime.

Bir korku vardı içimde.

Hem de daha önce hiç yaşamadığım türden bir korku...

Yaz sıcağında bir titreme almıştı beni.

Telefonun bir türlü cevap vermiyordu.

Bilmem kaçıncı kez sonra telefonunda yabancı bir ses.

Seni sorduğumda sesim titriyordu.

Onun da sesi titriyordu, ağlamaklıydı da üstelik.

Büyük bir kaza geçirdiğini söyleyebildi sadece.

Ne yapacağımı bilemedim.

O an kanatlanıp uçmak istedim evine.

Evine vardığımda ise karşılaştığım sadece hüzündü.

Sen çoktan gitmiştin.

.

Ben seni hep bekledim.

Ne olurdu sanki bir kez olsun sen de beni bekleseydin.

Ne olurdu sanki bu kadar acele etmeseydin.

O gün…

Sen o yolculuğa tek başına çıkıp,

Beni bu dünyada yapayalnız bıraktın ya.

Tüm hayallerimi elimden aldın, tüm renklerimi kararttın ya…

İşte o gün…

Sadece o gün çok kızdım sana.

PİŞİK

NAZMİ SARAÇOĞLU

Sarı mavi gözleri var

Kardan beyaz tüyleri var

Pişik deriz bizler ona

Çok kaprisli halleri var

Küser bazen bakmaz yüze

Çimerek girer denize

Her bir anı neşe bize

Pamuk gibi elleri var

Cana yakın sıcak kanlı

Pişiğimiz 9 canlı

Van'a hastır kendi Vanlı

Kendine has genleri var

Bakmadan Geçme