YOLUMUZ ESKİ BANKA SUVAĞINA DÜŞTÜ

Ümit Kayaçelebi yazdı...

Eskiden masallar evvel zaman içinde ğelbur zaman içinde diye başlar ve böyle devam edip giderdi. Derken mevzuya girilir ve masal başlardı. Vakti devrinde Eflatun Cem Güney’in masalları çok meşhurdu ve çokta bilinir ve anlatılırdı.

Men Eflatun Cem Güney değilem ama mende size bi Van masalı anlatacam. Aslında masal değil hakikatti yaşananlar ama bu gün anlatana da kimse inanmıyi ve masal gibi geli onlara.

Bir zamanlar yani bundan 60-70 sene evvel bi Eski Banka suvağı vardi.  Bi başı Golot Osmanın evlerinin garşısında başlar taki sığke suvağına Hayrettin Ünsal’ın evinin garşısına gadar devam ederdi. İki sıra  tek gatlı ve iki gatlı evler bele tesbih teneleri gibi dizilmişti . Ama imamesi de Hacı Nuhi Polataoğlunun eviydi. Suvağın en zengini en muteber kişisiydi o. Herkes Hacı Babadan gorğar ondan çekinirdi. Gorğudan değil hürmetten ileri gelen bir gorğuydu. Suvağın sevk ve idaresinde eyice söz sahibiydi onun sözünün üzerine söz olmazdı.

Başında beresi elinde asası gözünde gözlükleri ve ışıl ışıl yanan masmavi gözleriyle adeta zamanının efsanevi insanlarından biriydi.

Bizim toprağ dam Hacı Nuhi’nin hanesinin hemen yanı başındaydı. Duvar duvaraydığ. Evler yan yana bahçeler duvar duvaraydı. Hacı babanın kaşanesi devrin en  sayılı zengin evlerinden biriydi. Bizim ev üç oda mutfak, kiler ve banyodan ibaretti. Ayağ yolu dışarıda idi. Gece vağti ihtiyacı olan çırayı eline alır ele giderdi. Zati elektriğin gıt olduğu yıllarda çoğu zaman geceleri gaz lambasıyla geçirirdığ. Goca şehre bi dinamolu santral yetmiyordu.

Gapımızın üzerinde Frenk vardı, sürgü vardı birde goca anahtarla geceleri gapı gapanır ve arğadan da iki demirle zırzalanırdı’ Şimdi diyecağsız zahar siz kimden gorğıdiz, ğırğızmi gelacağti diye bele dört beş yerden gapıyı gapadıdiz! Yoğ valla ne gorğidan ne de ğırğızdan değil elesine gapatıdiğ.Vayabatasan o senelerde ğırğız araki mumla bulasan. Fereze iş olsun diye herkes gapısını gapatıdi. Gapımıza bi makara tertibatı yapmışdığ dedem gapı çalındığı zaman çığıp pencereden bağıdığ haneden biri ise aşağı inmeye lüzüm galmadan gapıy açardığ. O tertibatı da bize Rahmetli Marangoz Mustafa Yapar yapmışdi.

O tağta merdivene rahmetli anam yolluğ sererdi ele tıkır tıkır yuğarı gata çığardığ. Ama nedersen et yinede o tahta merdivenin gıcırtısı adeta bir musiki nağmesi gibi hala kulaklarımda. O merdivenlerden inip çıkarken hep Ömer Seyfettinin<Yüksek ökçelerindeki> babaanne aklıma gelirdi. Balalar düşmesin diye bir yukarıda merdivenin başında yarım bir kapımız vardı o da balalar için bir emniyet tedbiriydi.

Yukarı gatta misafir odamız vardı orada bir Isparta ğaliçesi iki parçalı bir devrin lüks sayılabilecek Niğdeli Şevketten alınma büfe var içinde bi kaç parça bardak tabak vs.

Deri kaplama bi kaç tane koltuk ve yukarı başta bir tahta sedir.

Musaf çarpsın o zamanlar bele lüks mobilya yoğti. Van ‘da tek mobilyacı Niğdeli Şevket ve kardeşiydi daha sonra mobilyacılar çoğaldı.Pencerede Basma perde ve uyduruk bir tül perde. Gorniş morniş yoğ kalın bir sicimle iki çiviye tutturulmuş perdeler. Stor mtorlar üçlü gornişler ne gezer.

Pencerelerin içi tahtadan ibaret ama üzerinde renga renk açan, Sardunya, Aslanağzı, Kadife çiçeği, Küpeli gibi zamanın en nadide ve her evde mutlaka olan çiçekleri. Sağsı mi! Ne gezer almışız vita yağını, sana yağını, Evin Yağını 5 kiloluk yağ tenekesini bittığdan sonra etmişiz çiçeklere sağsı. Bele suvağtan geçerken her evde sanalı, vitalı, evinli çiçek sağsıları görürdüz he vallah.

Misafir odasında gış ayları musafur gelende üşümesin diye kurulan sac soba altlığı, mangalı, maşası odada sobanın yanı başında emrinize amade.

Beri yanda yükluğ var içinde hepsi en güzel yünden yapılmış musafur için yorgan, döşek, yastık istediğin kadar. Hazır yatağ dediğin neki o yıllarda gören bilen yoğ. Yün yorgan, yatağ daki sefa nerde var?Gaç kişi de gelse yeterde artar bile. Tahta bi iki sehpa üzerindeki pağır  sigara tablaları. Duvarlarımızda her evde olduğu gibi Mekke Medine resimleri ve odanın güney cephesinde  dantela örgülü işlenmiş bez kaplı bir kelamı kadim. Yine duvarda asılı 9 numara gaz lambası.

Beri yanda büyüklerin yatağ odası aynalı ve cıngırağlı metal karyola.  Duvarda bi tağta asgılığ, her evde olduğu gibi tağta sandığ üzerinde bir bavul. Gardrop mu! He vallah biz de gardop yoğtı elbiselerimiz  duvara asılır giyecekler bavul ve sandığlarda.

 

Oturma odamız  aşşağdaydı. Yukarıdaki odalar her ne geder tahta döşeme idiyse de oturma odamızda döşemeleri mertekleri sayardığ. Döşemeye iki ganca asılırdı ve bazen orada beşik gurulurdu. Helbet toprağ evde galmağ ele golay değildi. Bi bağarığ duvardan bi ekrep inişe geçmiş hemen çöööşş derdığ hemen durardı ve tepesine binardığ. Şimdi bile şaşıyam çööş diyende nasıl duradı birden diye. Her evde ekrep olurdu ama ne yaparsın onlarla hayat devam ediyordu. Tıstayazalar çığardı bazı bazı mutfağta çoğ olurdu. Yiyeceğe dadanıp murdar etmesinler diye telli dolaplarımız vardı buzdolabı yerine. Buzdolabı gelene gadar hep telli dolaplarda yiyeceklerimiz sağladığ. Şimdi evlerde yoğ ama o zaman ecza dolaplarımız vardı. İçinde olabilecek yaralanma vs. vakalarda kullanmak üzere tendürdiyot, aspirin, gripin, pamuk, alkol, kinin mutlaka bulundurulurdu.

Odalarımızdaki dolaplar duvara gömmeydi. Bazıları kapaklı olsada çoğu basma perde ile kapatılırdı.Duvarda hiç unutmam siera radyomuz ve yanında çoğ hususi zamanlarda gullanmağ üzere anot katot piller vardı. .

Moda olduğu üzere üzerinde evdeki hanım veya kızların yaptığ  el işlemeli bir örtü. Şimdi bile hangi eve gitseniz her şeyin üzerinde bir örtü var. Ama fark şu ki hanımların el emeği göz nuru değil Rus ve Japon pazarından alınmış hazır naylon örtüler.

Yerde tahta dabanların üzerine serilmiş bir kilim üzerine bazen rahmetli anam kirlenmesin diye savan sererdi.Bütün evin oturduğu kalktığı yer hep oturma odasıydı. Orda yer içer yatma zamanı büyükler yerlerine çekilir biz de yerde o güzelim yün yatağlarda uyurduğ. Sabah olduğu zaman en başta anam gağardı erkenden dedem ve nenem sabah namazından sonra heç yatmazlardı.

Zati ağşamları yatsıdan sonra cümle ev halkı erkenden yatardığ.Beçara anam bi kere gaz ocağının üzerinde çayı hazırlar ve oturma odasında yere bir sergi serer onun üzerine bi ğelbur ve ğelburun üzerine pağır siniyi bırağırdı. Bazen gavut Papar bazen murtuğa yapardı. Çeşit çeşit çay yoğtu tek tip tekel çayı vardı 100 gramlık senelerce hep aynı çayları içtik. İstikanların altında bulabilsen bi de Farah dibalı tabağ varsa değme çayın keyfine  bi yandan demli çayı yudumla bi yandan da Farah ğanıma bağ ferahla!Gaçağın zor zamanıydı o tabağları bulmağ almağ ele golay değildi.

Hoşti be o zamanlar her zorluğa rağmen. Ne ğoşti o sedirler el işi işlemeli  yastığlara dayanarağ oturup keyif çatmağ ne ğoşti ne keyifliydi anlatılmaz. Ha onu söliyim bazen tağtalara dadanan tağta gurisi olurdi. Tağta gurisi felaket bi şeydi. Tağta gurisi girdimi işin zor. Kaç sefer evde pul biber yağıp gapı pencereyi gapatıp evi terk edip bir gece başka yerde galdığımızı çok iyi hatırlarım. Onun derdi pul biberdi yağtın mi gaçıp gididi. Ondan sonra evi havalandırıp hayata devam.

O zamanlar elektrik tesisatı şimdiki gibi içerden değildi. Elektrik boruları bir evi sarmaşık gibi sarıp sarmalardı. Avize falan heç bilmedik ha babam de babam bol bol Edison ampulları al tağ.

İşte bele basma perdeli, sardunyalı pencerelerde, kilimlerde bağdaş gurup çay içerağ, gaz ocağlarında gaşığ tatlısı yaparağ yaşadığ ve bu gün artığ ne o mahalleler galdı o suvağlar ne de o suvağların bizim gibi yetimleri.

Bize de binbir gece masalları gibi o günleri anlatmağ düştü. İster inanın  ister inanmayın teşennek döküm ki hılafım varsa aynen bele yaşadığ.  Şimdiki bedasıllara anlatsan inanmiyilar böyümemişler alay ediler. Baba çığmışlar bi de bizi masgaraya alılar.

Biz o toprağ evlerde doğduğ büyüdüğ insanlığı gördüğ, adap erken gördüğ. Şimdiki bu yeni yetmeler böyümemişler bizi anlayamazlar. Zaten anlamalarını da beklemiyığ.

Ne mutlu o toprağ evlerde hayat sürüp o günleri ğatırlayanlara.

Hey gidi günler hey.

Bakmadan Geçme