Nurdan Damlalar: Namaz
Yunus Türkoğlu
Namazın manası, Cenab-ı Hakkı tesbih ve tazim ve şükürdür. Yani, celaline karşı, kavlen ve fiilen “Suphanallah (Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır)” deyip takdis etmek: hem, kemaline karşı lafzen ve amelen “Allahuekber (Allah en büyüktür, en yücedir.) deyip tazim etmek; hem cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen “Elhamdulillah (ezelden ebede her türlü hamd, şükür, övgü ve minnet Allah’a mahsustur) deyip şükretmektir.
Demek teşbih ve tekbir ve hamd, namazın çekirdekleri hükmündedir. Ondandır ki, namazın harekat ve ezkarında, bu üç şey, her tarafında bulunuyorlar. Hem ondandır ki, namazdan sonra, namazın manasını te’kid ve takviye için şu kelimat-ı mübareke, otuz üç defa tekrar edilir. Namazın manası, şu mücmel hulasalarla te’kid edilir.
İbadetin manasıu şudur ki: Dergah ilahide abd, kendi kusurunu ve acz ve fakrını görüp, Kemali Rubbuyietin ve kudreti samediyenin ve rahmeti ilayenin önünde hayret ve muhabbet ile secde etmektedir.
Yani Rubibiyetin saltanatı nasıl ki ubudiyeti ve itaati ister; Rububiyetin kutsiyeti paklığı dahi ister ki abd kendi kusurunu görüp istiğfar ile Rabbini bütün nekaisten pak ve mübarre ve ehli delaletin efkari batılasından münezzeh ve müallah ve kainatın bütün küsuratından mukaddes ve müarra olduğunu tesbih ile ‘Suphanallah’ ile ilan etsin.
Hem de Rububiyetin Kemali kudreti dahi ister ki, abd kendi zaafını ve mahlukatın aczini görmek ile Kudreti Samediyenin azameti asarına karşı istihsan ve hayret içerisinde ‘Allahu Ekber’ deyip hüzu ile rükûa gidip Ona iltica ve tevekkül etsin.
Hem Rububiyetin nihayetsiz hazine i rahmeti de ister ki, kul abd kendi ihtiyacını ve bütün mahlukatın fakr ve ihtiyacatını sual ve dua lisanı ile ishar ve Rabbinin ihsan ve inamatını şükür ve sena ile ‘Elhamdülüllah’ ile ilan etsin.
Demek, namazın efal ve akvali bu manaları tazzammun ediyor ve bunlar için tarafı ilahiden vaze edilmişler.
Nasıl ki, insan şu alemi kebirin bir misali musağğarıdır ve fatiha ı şerife şu kuranı azumşanın bir timsal-i münevveridir. Namaz dahi bütün ibadatın envaını şamil bir fihriste-i nuraniyedir. Ve bütün esnaf-ı mahlukatın elvanı ibadetlerine işaret eden bir harita-i kutsiyedir.
*Mesela fecir zamanı tulua kadar evvel-i bahar zamanına, hem insanın rahm-ı madere düştüğü avanına, hem semavat ve arzın altı gün hilkatinden birinci gününe benzer ve hatırlatır ve onlardaki şuunat-ı ilahiyeyi ihtar eder.
*Zuhr zamanı ise yaz mevsiminin ortasına, hem gençlik kemaline, hem ömür-ü dünyadaki hilkati insan devrine benzer ve işaret eden nokta ve onlardaki teccelliyat-ı rahmeti ve füyuzatı nimeti hatırlatır.
*Asr zamanı ise güz mevsimine, hem ihtiyarlık vaktine, hem ahir zaman Peygamberinin (Aleyhisalatü Vesselam) Asr-ı Saadetine benzer. Ve onlardaki şuuanat-ı ilahiyeyi ve inamatı Rahmeniyeyi ihtar eder.
*Mağrib zamanı ise, güz mevsiminin ahirinde pek çok mahlukatın grubunu hem insanın hem vefatını, hem dünyanın kıyamet-i ibtidasındaki harabiyetini ihtar ile tecelliyat-ı celaliyeyi ifham ve beşeri gaflet uykusundan uyandırır ve ikaz eder.
*İşa vakti ise, alem-i zulumat nehar aleminin bütün asarını siyah kefeni ile setretmesini, hem kışın beyaz kefeni ile ölmüş yerin yüzünü örtmesini, hem vefat etmiş insanın bakiyeyi asarı dahi vefat edip nisyan perdesi altına girmesi hem bu dar imtihan olan dünyanın bütün bütün kapanmasını ihtar ile, Kahhar-ı zülcelalin celalli tasarrufatını ilan eder.
*Gece vakti ise hem kışı, hem kabri, hem alemi berzahı ifham ile, ruh-u beşer Rahmeti rahmana ne derece muhtaç olduğunu insana hatırlatır. Ve gecede teheccüd ise, kabir gecesinde ne kadar zulumlu bir ışık olduğunu bildirir, ikaz eder. Ve bütün inkılabat içinde cenab-ı Munimi hakikini niyahetsiz ni’metlerini ihtar ile, ne derece hamd ve seneya müstehak olduğunu ilan eder.
*İkinci sabah ise, sabah-ı haşri ihtar eder. Evet, bu gecenin sabahı ve bu kışın baharı ne kadar makul ve lazım ve kati ise, haşrin sabahı da berzahın baharı da o katiyettedir.
Demek bu beş vaktin herbiri, bir mühim inkılab başında olduğu ve büyük inkılabları ihtar ettiği gibi, kudret-i Samedaniyenin tasarrufat-ı azime-i yevmesinin işaretiyle hem senevi, hem asri, hem dehri Kudretin mucizatını ve Rahmetin hedayasını hatırlatır. Demek asıl vazife-i fıtrat ve esas-ı ubudiyet ve kat’i borç olan farz namaz, şu vakitlerde layıktır ve ensebdir.
(Risale-i Nur Külliyatından- SÖZLER- Dokuzuncu Söz, sayfa 44-45-46)