Bu kâinat nedir?
Yunus Türkoğlu
Mesela, tıp fenninden sual olsa, “Bu kâinat nedir?” Elbette diyecek ki:”Gayet muntazam ve mükemmel bir eczane-i kübradır. İçinde her bir ilaç güzelce ihzar ve istif edilmiştir.”
Fenn-i kimyadan sorulsa, “Bu küre-i arz nedir?” Diyecek: “Gayet muntazam ve mükemmel bir kimya hanedir.”
Fenn-i makine diyecek: “Hiçbir kusuru olmayan gayet mükemmel bir fabrikadır.”
Fenn-i ziraat diyecek: “Nihayet derecede mahsuldar, her nevi hububu vaktinde yetiştiren muntazam bir tarladır ve mükemmel bir bahçedir.”
Fenn-i ticaret diyecek: “Gayet muntazam bir sergi ve çok intizamlı bir Pazar ve malları çok sa’natlı bir dükkândır.”
Fenn-i iaşe diyecek: “Gayet muntazam, bütün erzakın envaini cami bir ambardır.”
Fenn-i rızık diyecek: “Yüz binler leziz taamlar beraber, kemal-i intizamla içinde pişirilen bir matbah-ı Rabbani ve bir kazan-ı Rahmanidir.”
Fenn-i askeri diyecek ki: “Arz bir ordugâhtır. Her bahar mevsiminde yeni taht-ı silaha alınmış ve zemin yüzünde çadırları kurulmuş dört yüz bin muhtelif milletler o orduda bulunduğu halde, ayrı ayrı erzakları, ayrı ayrı libasları, silahları, ayrı ayrı talimatları, terhisatları, kemal-i intizamla, hiçbirini unutmayarak ve şaşırmayarak, bir tek kumandan-ı Azamın emriyle, kuvvetiyle, merhametiyle, hazinesiyle, gayet muntazam yapılıp idare ediliyor.”
Ve fenn-i elektrikten sorulsa, “Bu âlem nedir?” Elbette diyecek:
Bu muhteşem saray-ı kâinatın damı, gayet intizamlı, mizanlı, hadsiz elektrik lambalarıyla tezyin edilmiştir. Fakat o kadar harika bir intizam ve mizan iledir ki, başta güneş olarak, küre-i arzdan bin defa büyük o semavi lambalar, mütemadiyen yandıkları halde muvazenelerini bozmuyorlar, patlak vermiyorlar, yangın çıkarmıyorlar. Sarfiyatları hadsiz olduğu halde, varidatları ve gazyağları ve madde-i iştialleri nereden geliyor? Neden tükenmiyor? Neden yanmak muvazenesi bozulmuyor? Küçük bir lamba dahi muntazaman bakılmazsa söner. Kozmoğrafyaca, küre-i arzdan bir milyondan ziyade büyük ve bir milyon seneden ziyade yaşayan güneşi kömürsüz, yağsız yandıran, söndürmeyen Hâkim-i Zülcelalin hikmetine, kudretine bak…
Demek bu semavi lambalarda gayet harika bir intizam var. Ve onlara çok dikkatle bakılıyor…
Acaba dünya sarayını ısındıran güneş sobasına veyahut lambasına ne kadar odun ve kömür ve gazyağı lazım olduğu hesap edilsin. Her gün yanması için- kozmoğrafyanın sözüne bakılsa- bir milyon küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gazyağı gerektir. (Güneş, her bir saniyede 600 milyon ton helyum yakar.) Şimdi düşün, onu odunsuz, gazsız daimi ışıklandıran Kadir-i Zülcelalin haşmetine, hikmetine, güneşin zerreleri adedince “Sübhanallah, maşallah, barekallah” de… (Said Nursi -Lem’alar Üçüncü Nükte, Üçüncü Nokta)
“ Andolsun biz, en yakın göğü kandillerle donattık…” (Mülk Süresi-5)
“Her şeyden münezzehsin ya Rab, senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur, muhakkak ki her şeyi bilen, âlim ve hâkim ancak sensin” (Bakara Süresi-32)