Giresun Efsaneleri
Ümit Kayaçelebi
HAMZA ŞEYH VE HACI İLYAS
Güce ve çevresinde yaşamış olan Hamza Şeyh, Hacı İlyas ve Hacı Mustafa’nın çevreyi irşat etmek için Horasan’dan gelmiş erenler olduğu söylenir. Hacı İlyas Gücü (Güce)de, Hamza Şeyh Sarı Yakup'da, Hacı Mustafa'da Kızıltaş köyünde yaşar.
Kardeşlerinin hasretine dayanamayan Hamza Şeyh bir gün onların ziyaret için yola çıkar. İlk önce Güce’de bulunan Hacı İlyas'ın yanına gider. Kardeşini tarlada çift sürerken bulan Hamza Şeyh, mendilinde getirdiği sütü ağabeyi Hacı İlyas'a verir.
Elindeki yılanı da kırbaç olarak kullanan Hamza Şeyh, ağabeyine kardeşi Hacı Mustafa'yı nerede bulabileceğini sorar.
Hacı İlyas kardeşinin gösterdiği kerametlerden, onun manevî yönden yüksek bir mertebede olduğunu anlar. Çift sürmekte olan Hacı İlyas, kendisinin de keramet sahibi olduğunu göstermek için tek eliyle sabanla birlikte öküzleri de kaldırarak kardeşi Hacı Mustafa'nın köyünün yolunu gösterir.
ŞIH MUSTAFA VE AKKOYUNLU PADİŞAHI
Akkoyunlu padişahı 40 atlısıyla birlikte Şebinkarahisar’a giderken Şıhlar köyüne uğramış. Bu sırada Şıh Mustafa yol üstünde bulunan tarlasında çift sürüyormuş. Padişah yanındakilerle birlikte Şıh Mustafa’nın yanına vararak selâm verip, “Kolay gelsin, ürünün bereketli olsun ya Şıh Mustafa” der.
Şıh Mustafa “Hoş geldin devletlu padişahım.” deyince, padişah, “Benim padişah olduğumu nereden bildin?” der. O da “Siz benim Şıh Mustafa olduğumu nasıl bildiyseniz ben de öyle bildim.” der.
Padişah ve kırk atlısı atlarından inerler. Padişah, Şıh Mustafa’ya, “Biz ve atlarımız açız. Bizi ve atlarımızı doyuracaksın.” der.
Şıh Mustafa tarlaya ektiği tohum torbasından bir avuç arpa alıp, kırk atı tek tek yemler. Avucunda artan yemi de tekrar tohum torbasına koyar.
Padişah kendileri için de yemek ister.
Şıh Mustafa yanında bulunan oğlundan hemen evinden el değirmeni ile ekmek sacını ister. Ekmek sacı ve el değirmeni geldikten sonra bir avuç arpayı sacın üzerinde kavurur. Kavurduğu arpayı el değirmeninde çekerek helle denilen bir un çorbası pişirir. Çorbayı üç dört kişilik bir kapta yapmasına rağmen, kırk kişiye yeter de artar bile.
Yemekten sonra Akkoyunlu padişahı “Tanıt kendini ya Şıh Mustafa” der. Şıh Mustafa yanında duran mereğe (ot yığını), “Dön ya merek!” der ve merek dönmeye başlar. “Dur ya merek!” der, merek durur. Bu olaydan sonra burası “Dönme Merek” diye anılır.
Şıh Mustafa’nın bir evliya olduğunu gören Akkoyunlu padişahı “İste benden ne istersen ya Şıh Mustafa” der. Bunun üzerine Şıh Mustafa Şıhlar köyünün kendisine verilmesini ister. Padişah da “Bundan sonra Şıhlar köyü Şıh Mustafa’nındır.” diyerek bu köyü Şıh Mustafa’ya verir.
KELETE DEĞİRMENİ
Kelete, Çanakçı ilçesine bağlı bir dağ köyüdür. Oldukça sarp dağların arasında kalan ve bir derenin vadisinde kurulmuş olan bu köyde bir değirmenle ilgili olarak şöyle bir efsane anlatılır.
Kelete’de bulunan değirmene geceleri kimse gidemez. Zira geceleri sürekli olarak değirmenden davul zurna sesleri gelir. Hiç kimse gidip de bakmaya dahi cesaret edemez.
Köyden Hüseyin diye birisi, bir kış günü avdan dönerken tipiye yakalanır. Bu tipi de evine gitmesi imkânsızdır. Çevrede tek sığınılabilecek yer değirmen olduğundan, mecburen buraya sığınmaya karar verir. Bildiği sureleri okuyarak değirmene girer.
İçerde yeşil yüzlü, insana benzeyen bazı yaratıklar eğlenmektedirler. Yanlarına varıp “Selâmün aleyküm.” der. Bu yaratıklar Müslüman olduklarından Hüseyin’in selâmını alırlar. Onu bir köşeye oturturlar. Hüseyin bu yaratıkların ayaklarının ters olduğunu fark edince bunların cin olduğunu anlar ve daha çok korkmaya başlar.
O sırada cinler kendi aralarında tartışmaya başlarlar. Buradaki cinlerin içinde kafir cinler de varmış. Bu cinler, sırlarını ve yaşantılarını öğrendiği için Hüseyin’i öldürmeleri gerektiğini savunuyorlarmış.
Diğer cinler Hüseyin’in selâm verdiğini yani Müslüman olduğunu, bu yüzden onu kesinlikle öldürmeyeceklerini söylerler. Bu sırada kafir cinlerden biri Hüseyin’e ucu közleşmiş bir odunla vurmaya çalışır. Hüseyin kaçar ve tüfeğine mermi yerine bir ekmek parçası koyarak ateşler. Cin vurulup yere düşer. Bütün cinler feryat edip vurulan cinin başına toplanırlar. Bu arada cinlerin reisi gelir. Bu cin de Müslüman bir cindir. Olanları dinler ve Hüseyin’e hak verir.
Gece yarısına doğru tipi diner, hava açılır ve ay doğar. Yollar aydınlandığı için Hüseyin evine gitmeye karar verir. Cinlerin reisinden izin ister. Reis gördüklerini başkalarına anlatmamasını isteyerek, bir miktar kömür hediye ettikten sonra Hüseyin’e gitmesi için izin verir.
Evinin yolunu tutan Hüseyin, “Bunlardan ne olacak.” diye cebindeki kömürleri çıkarıp atar. Evine gelince çok yorgun olduğu için hemen yatar.
Ertesi sabah ceketini giydiğinde cebinde kocaman bir altın bulur. Kömürler altın olmuştur. Diğer kömürleri attığına pişman olur. Geçtiği yollara tekrar bakar, fakat kömürler ortalıkta yoktur.
Bu olaydan sonra Hüseyin başından geçenleri ve değirmende gördüklerini başkalarına anlatır. Bunun üzerine cinler bir daha o değirmende görülmez, davul zurna sesi de kesilir.