Mustafa M. Atilla

Karga gibi çakılmadan…

Mustafa M. Atilla

Durgun sularda yürümek bugün için akıllıca olur.Girdaba kapılmaktan iyidir. Çıkamasın işin içinden,deli divane olur dönüp durursun sonra...Varsın olsun yetsin…..yetebildiği kadar.

Azgın dalgalar sörf yaptırır insana, atar sonra kayalıklara seni acımasızca, hangi kayayı kaldırsam da altından böcekler çıkıyor, bacakları vücutlarını taşıyamaz halde.

Neyi yazsan boş, neye dikkat çeksen yine boş anlamak zor,anlatmak zor. Görmek mi zor

Uyumak mı zor.Hangisi?? FAKAT..Altından kalkmak zor olacak çok zor.

Herkesin kafasında yarattığı şey çirkinde olsa gözüne güzel görünüyor. Çünkü.

Yaşadığım  bir olay; Hatıralar canlanabilir, eskiye,geçmişe götürebilir sizleri değerli okurlarım.

Hayatım da hiç bir zaman; bunu yapamam demedim,hep yaparım,hep başarırım diye yola çıktım,beceremem diye de asla teredüt etmedim.Tabiki biraz da el becerime ve kafaya koydum mu yapabilme yeteneğime güveniyordum.

Çok iyi hatırlıyorum; sokağımızın çoğunluğun da ayrı bir yetenek ayrı bir maharet vardı. Komşuluk,arkadaşlık ilişkilerinde de saygı,sevgi,ortak yaşam,imece düşünüş,paylaşım, bugünkü  kişisel gelişimin alt yapısını oluşturuyordu.Belki kazanımları bu şekilde yeteneğe,beceriye dönüştürmüş oluyorduk.

Oyuncaklarımızı büyük bir itinayla birbirimize bakar yapar keyifle oynardık, yardımlaşma zirvedeydi Fakat tutkulu bir azim fazla yanımızdan geçmemişti,çünkü bizlere azmin herşeyin üstesinden geleceğini o dönemlerde pek anlatılmamış,anlatamamışlardı.Başarmanın en önemli koşulu azimli olmaktır,o nedenle yetenek ve el becerisi varken yaratıcı, icatcı, buluşcu bir millet asla olamadık,olanıda  küçümsedik,yerle bir ettik hep taklit,...hep taklitci, hep taklitci olduk.

Azim konusun da suçu tamamıyla büyüklere yıkmak istemiyorum,ama suçsuz da değiller diyemiyeceğim.

Çünkü; azim konusu aslında bize en basit örneklerle tabiat anada yaşıyan küçücük hayvanlar kanılıyla bile zaten bize öyle güzel anlatılıyor ki farkında değiliz.Şahit olduğum anne karganın azimle organizeli çalışması düşüncede başarıyı  sağladığından, sadece bize düşen dikkatle izleyip ders çıkarabilmek.Akılsız dediğimiz canlılardan da bir şeyler öğrenmek.Herşeyin ilk adımı hayal ve azimdir.Önce hayalini kurar sonra azimle yürürsün.

Yıl 1972; Ay, mayıs, mevsimlerin en güzeli, şehrimizde budama yapılıyor, sebze fideleri dikiliyor,ağaçların altı belleniyor birçok hengamenin bağrış çağrış her bahçede yaşandığı,.. güneşin ne yaktığı nede kış gibi üşüttüğü bir gün.

 Doğup büyüdüğüm evde o gün yumurtalı,domatesli,zeyturunlu cılbır yemeği yapılmıştı,bana bu yemeğin yanında yenen, hemen hemen her bahçede bulunan çatlanguş bitkisini toplama görevi verilmişti, evin arkasında olan bahçemize girdiğimde komşu bahçeden gelen sesler koca bir kavak ağacının budama işi için çağrılan,işi bilen, daha önce görmediğim birinin yabancı bariton sesiydi.Şöyle diyordu! bu ağacı budayamam çünkü ağacın ortalarına doğru büyük bir karga yuvası var, içinde de henüz uçmaya hazır olmayan yavru var.

Bahçe sahibi komşumuz Cemalettin Yeriş amca, Allah rahmet etsin her insanın memnun kalacağı bir komşuydu,illaki budamamız gerekiyor, gerekirse o kısmı budamadan geç falan diye ikna etmeye çalışıyordu.

Budamacının aklından belli ki birçok şey geçiyordu, belki olacakları önceden tahmin yürütüyor, tecrübeye dayalı şeyler olduğu için ne kadar anlatsam boş diye de  mırıldanıyordu.Mecbur kalmıştı.soyundu, dökündü  koyuldu işe.İpi bağladı beline, taktı testereyi kemerine ve çıkmaya başladı kavak ağacına…bir yandan da şarkı  mırıldanıyor,bi yandan da anne,baba karganın gelmemesi için dua ediyordu ki bizim kargalar budamacının yanı başında bitiverdiler, olan biteni anlamak için dalın birine biri diğerine de biri kondu.

Olayı çözmüşler ki kalkıp ikisi ayrı ayrı yönlerden peş peşe sorti yapıp korkutup vazgeçirmenin cesaretini anlatmaya çalışıyorlardı. Yaptıkları yavruyu koruma adına annelik, babalık içgüdüsüyle esaretin başına sadece c harfini koymalarıydı fakat yıldırma tamamen başarısız olmuştu. Budamacı her geçen saniye yuvaya yaklaşıyordu.

Birkaç sortiden sonra anne karga bunun böyle olamıyacağını anladığı için bir anlığına ortadan kaybolmuştu, ben bir filim gibi seyrediyor, çatlanguş toplamayı da bırakmıştım.

Çok geçmeden anne karga en az on kargayla geri döndü,geliş sebepleri yolda anlatılmış, hep birlikte aynı taktikle dalıyorlar!

Ortalık savaş alanı gibi, sortiler sıklaşmış azimle ısrarla ölümüne budamacıyla mücadele devam ederken panikle bizim yavru karga henüz palazlanmamış kanatları ile kendini aşağıya bırakıverdi.

Maalesef kanatları gününü doldurmamış olmalı ki hava boşluğunda çırpınmaya başladı. Bu arada kargalar tarafından yıldırılmış budamacı aşağıya iniyordu.

Kanatlarını çırptı..çırptı…çırptı yavru karga, cesareti ayaklarını yerden kesmeye yetmişti ama uçmaya faydası yoktu.

Avazı çıktığı kadar  gak gak dese de yukarıda ki mücadele sürüyor duyan yardıma gelen olmuyordu. Bir anda hışıltıyla dallara daha sonra yere çakıldı yavru karga.  Benden başka bir takipçisi daha varmış meğer aşağıda, kapmasıyla kaybolması bir oldu. Ne anne ne baba nede ben yanında olamadık, doğru birşeyi yanlış zamanda yapmıştı bizim cesur karga.

Belki de kendine göre en doğru zaman o andı. Bilemeyiz.

Üzülmüştüm. Sanki! anne karga ve dostlarının birlikten kuvvet doğan azimli  çalışmasından umudu olmadığından mı atlamıştı.Çözememiştim.

Bize de anlatıyor bu hikaye sabrı ve birlikten güç doğarı.

Türkiye!!

Umarım doğru şeyleri doğru zamanda yaparız, elbirliği ile, saraydan mezrada yaşayan insana kadar.

Karga gibi, çakılmadan.

Yazarın Diğer Yazıları