Yusuf Kazak

ÇİN'İN GELECEĞİ ve GÖKSEL İMPARATORLUK

Yusuf Kazak

Yeryüzü ve Gökyüzü Cemiyeti’nin lideri olan Yüce Rinpoşe, epey derinlerde olan kutsal yeşim taşının bulunduğu mahzende, günlük tanrısal esin yüklenimini sağladıktan sonra cemiyetin sakinlerine, binlerce yıllık bir dehlizde vereceği kadim öğütler için hazırlanmaktaydı. Çin topraklarında ve Asya – Pasifik bölgesinde son günlerde yaşananlar, bu rutin toplantıyı öne çekmişti. Gündem her zamanki gibi çok yoğun ve ana mesele, hanedanlıkların binlerce yıldır koruyup günümüze naklettiği mirası, Çin topraklarının bekası meselesi ile birleştirerek ülkenin köklerini korumaktı. Çin hanedanlıklarınıntüm sırlarını muhafaza ettikleri ‘Yasak Şehir’de bulunanların bu cemiyetin bünyesinde olması da, onlara ayrıca çok farklı bir tanrısal mesuliyet yüklemekteydi.

Toplantı vaktinin gelmesiyle Yüce Rinpoşe sözlerine başladı:

 --Ülkemiz, binlerce yıla ve binlerce bilinmeze dayanan kadim insanlık tarihi boyunca dünyaya ve insanlığa öncülük etti. Ürettiklerimiz, bünyemizde barındırdıklarımız, ‘Kutup Yıldızı’ndan ‘Göksel İmparatorluğumuza’ yansıyanlar ve evrenin içrek sembolizmine vukufiyetimiz bizleri her zaman ayrıcalıklı ve özel bir konuma yükseltti. Kâinatın içrek ve ezoterik mesajlarını çok iyi kavrayıp bunu dünya sahnesinde fiiliyata döken hanedanlıklarımızın son bulmasıyla, ülkemiz yeni bir safhaya geçti. Bu süreçte kadim kalıntılarımız ve mirasımız açısından tehditkâr anlar yaşadık ve bazı zararlar gördük. Bilhassa Afyon Savaşları, Boxer Ayaklanması, Japonlarla Savaşlar ve nihayetinde İkinci Dünya Savaşı gibi olaylar çerçevesinde göksel imparatorluğumuz ile bağlantımız tesirli bir darbe aldı. Ondan sonra uygulanan kimi politikalar ve evrene şaşı bakan liderlerimizin basiretsizliği, nesillerimizi tarihlerinden ve özlerinden bihaber ruhsuz robotlara dönüştürdü. Bugün ülkemiz; tarihin her döneminde yüksek bir ivme ile uçan ejderhalarının üstüne binip sayısız global macera yaşayacakken, maalesef ejderhanın ateşiyle kavrulup yok olan yığınlarla doludur. Biz, yani kadim geleneğin taşıyıcıları olan ölümsüzler, bu gidişatı durdurmak ve topraklarımızı yeniden kadim gelenek network’larına dahil etmek zorundayız.

LAN CAİHE: Yüce Rimpoşe, bizler tek bir güneşi yeryüzüne armağan eden Okçu Yi’nin mirasçılarıyız. Fakat, geldiğimiz noktada kesif karanlıklarda oluşumuz oldukça acı bir tablodur. Yeniden aydınlığa kavuşmamızın yolunun bu epey karanlık dehlizlerimizden geçtiğini söylemeye şüphe yoktur. Engin bilgeliğinizle aydınlığa kavuşmamızın yolunu nasıl izah edersiniz?

YÜCE RİNPOŞE: Şu çetin zamanlarda karanlıkların ve gölgelerin ardında olabiliriz fakat ‘Yin ve Yang’ öğretimiz şunu der ki, ‘’Bir şeyin gerçekleşmesine en yakın an, o şeyin karşıtının en hâkim ve güçlü olduğu andır. ‘’

Dolayısıyla bugünkü karanlık tablo, en yakın surette aydınlığa çıkacağımızın güçlü bir alametidir. Aydınlığa çıkmamızın yolunun da; bugün tamamen Batı dünyasının bir uydusu olmayı kabul eden, tüm kadim iddialarını reddeden ve insanlarını ruhani ve manevi şemsiyenin dışına sürüklemiş mantaliteden sıyrılmakta olduğunda bir tereddütümüz yoktur. Ülkemiz uzun zamandır mega bir gelişme ve dönüşme realitesi göstermektedir. Fakat bu fiziki ilerleme, manevi ve antik mirastan beslenemediği için, netice olarak ruhsuz olup gerilemeye mahkumdur.

HAN XİANG: Efendim, fiziki ilerlemenin ruhani ilerleme ile eşgüdüm olması, zikrettiğiniz üzere göksel imparatorluğun bir yeryüzü imparatorluğu ile taçlanması neticesini doğuracaktır. Aksi yönüyle bugünkü durum, içerisinde ateş olmayan ve öylece uçmaya çalışan bir ejderha manzarası oluşturmaktadır. Ülkemizin, komşularıyla ve dünyanın geri kalanıyla olan ilişkilerini, ‘5 Element Dağı’ndan miras kalmış kâhinliğiniz ve yüce öngörü sanatınızla nasıl değerlendirirsiniz?

YÜCE RİNPOŞE: Ejderha, ekseri olarak değerli madenleri çok sever ve bu yönüyle mücevherat stoklarının tümüne hakim olmak ister. Ejderha’nın sevmediği şey ise demirdir. Ülkemiz, gözünü eşsiz ve majör boyutlu zenginlikler ve bu alanda gelişmeye dikmiştir. Lakin, bu eksende gidilen destinasyonda önümüze sahtealtın formunda konulacak sivri demirler, bir felaketle karşılaşmamıza sebep olabilir. Bünyemizde barındırdığımız devasa nadir element kapasitesi, kadim ejderhaların bize öte alemlerden naklettiği bir ihsan olmasının yanı sıra, tüm küre üzerindeki hakimiyet unsurlarımızdan biri olarak da öne çıkmaktadır. Öte yandan, ‘Bilgeler Konseyi’ne ev sahipliği yapan Pekin’den, yine bir diğer önemli antik medeniyet olan Roma’ya uzanacak bir hat olan ‘Bir Kuşak Bir Yol Projesi’ de, yine göksel imparatorluğumuzun yeryüzüne dominant kılınması noktasında oldukça kritiktir. Bu yolla, Ejderha’nın ateşinin ulaşamayacağı bir mevkii kalmayabilir.

LÜ DONGBİN: Yanı başımızda bulunan Tayvan’ı dahi bünyemize katmakta zorlanırken, zikrettiğiniz mega küresel dominantlık tablosunu hayat geçirebilmemiz ne derece gerçekçi bir projeksiyon olacaktır?

YÜCE RİNPOŞE: Aslında Tayvan bölgesi, bizim kadim köklerimizle olan irtibatımızı temsil etmektedir. Tarihi süreç içerisinde buranın yutulmaması ve son dönem hanedanlık bürokrasimiz ile organik bir bağ kuran milliyetçi unsurların buradaki devamlılığı, ülkemizi ‘tektipleştirmek’ isteyen bazı kimselerin karşısında bir direnç unsuru olmuştur. Bugünkü Tayvan, sildirilen hafızamızı tazeleyebileceğimiz avantajlı bir lokasyondur. Öte taraftan, ABD özelinde Batı kanadının buraya olan ilgisi ve adımları, hafızamızı geri gelmeyecek şekilde yok etmek teşebbüsü olarak değerlendirilmelidir. Karşımızda sürekli uçan ve bizi kışkırtan kartal, bizi kendi ateşimizde yakmak istemektedir. Bu çerçevede, geçmişte kendi öz kimliğimiz üzerinden bir silindir gibi geçmemiz gibi Tayvan’ı da boğma girişimimiz, tüm kadim akıl merkezlerinin lanetini üzerimize çekip bir katastrofik tablo ortaya çıkartacaktır. Çin takvimi her zamanki seyrinde devam etmelidir. Erkenden bir sonraki antik menşeili yılı beklemek ve astrolojik dengeyi kavrayamamak, Çin bilgeliğinin çok dışında bir yaklaşımdır. Tayvan özelinde daha fazla idrak, denge ve bilgelik devreye sokulmalıdır.

ZHANG GUO: Değindiğiniz tüm hususlar, maddi (fiziki) ve manevi (ruhani) unsurların tıpkı ‘Yin ve Yang’ öğretisinde olduğu gibi bir muhteşem balans ve eşgüdüm sağlaması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bunu sağlamanın temel vasıtası nedir?

YÜCE RİNPOŞE: Evreni ve kadim mekanizmayı; teoloji, astroloji, coğrafya, tarih, ezoterizm ve okültizm gibi unsurlar dahilinde ele almak, hikmetli ve erdemli bir metot olacaktır. Biz ölümsüzlerin ölümsüzlük bahşetmeye çalıştığı ülkemiz, fazlasıyla çekik olan gözlerini artık açmalıdır. Geçmişte yaptığımız bazı hatalar, içerimizde bir yapay güneş icat etmemize rağmen, merhamet tanrıçası olan Guan Yin’in tüm merhametini üzerimizden çekerek bizi karanlıklara gömmüştür. Bilhassa tarihi süreç içerisinde gerçekleştirdiğimiz Tibet işgali, tüm tanrısal ve antik gazapları üstümüze çekmiştir. Bu bölgeye dokundurduğumuz kirli el, ‘’terrakotta’’, yani ‘Toprak Askerler’ kalıntılarımızda olduğu gibi köklerimizin, dinamiklerimizin, ruhumuzun ve gücümüzün donmasına ve toprak olmasına neden olmuştur. Yeniden yükselişe geçmemiz, Ejderha’nın, dünyanın çatısı olan Tibet üzerinden kanat çırpmaya başlamasıyla mümkün hale gelecektir.

Yazarın Diğer Yazıları