Yunus Türkoğlu

Yusuf Çavuş'un Cumbalı Evi

Yunus Türkoğlu

(Merhum Şeref Yurtsever anısına)

Van, zengin ve köklü kültürün yaşatıldığı tarihi kerpiç evleriyle canlı bir kent geçmişine sahipti. Kentin temel dokusunu oluşturan değerleri muhafaza etmeyi başaramadık. Tarihi yapıları günümüze kadar getiremedik. Eski kerpiç evleri yıkıp yerine apartman yaptık. Bu kültürü korumanın betondan daha önemli ve tarihi evlerin gelecek nesillere aktarılacak miras olduğunun farkına varamadık! Evleri yıkarken hatıraları da yok ettik! Belli bir bölümü veya sokağı koruma altına alıp bu kültürü yaşatabilirdik!

Bu evler her yanımızı kuşatan hatıralar bırakmıştır. Her ne kadar gün geçtikçe sayıları azalıyor olsa da, hiç bitmeyecek sandığımız rüyalarda sona erebiliyor. İçlerinde yaşarken akıllara gelmezdi ama bu evlerde ömürlerini tamamlayıp gittiler. Buralar mutlu sinelerin huzur bulduğu mekânlardı.

O evler gönüllere inşirah verir, bahçelerindeki ağaçların dalları çeşit çeşit meyveye dururdu. Rüzgârdan salınan perdelerin serinliğinde mevsimler gelip geçerken, kömürlü ütüde, bakır sahanlarda, eski radyoda ve yukarı çıkan tahta merdivenin gıcırtısında, tandırda pişen lavaşında, balığında, tüten semaverinde ve otlu peynirinde sevgi olurdu!

Hatıralardaki Cumbalı Van Evleri’nden olan Mercimek Mahallesi’ndeki Merhum Yusuf Çavuş’un evi, yaklaşık olarak 1950 ile 1955 yılları arasında Cacıkçıların Ahmet Efendi tarafından zamanın ustalarına inşa ettirilmiş olup, Yusuf Çavuş tarafından 1956 yılında 19.000 TL fiyatla satın alınmıştır.

Yaklaşık olarak 500 metrekare bahçeye sahip olan bu evin bahçesinde tandır evi ile deprem için yapılmış bir de baraka vardı. Bahçede tadına doyulmaz yaz armudu, meşhur bey elması, ceviz, ayva, her ikisi de asırlık olan iğde ve sokağa bakan köşede akasya ağacı vardı.

 Evin cephesi yola bakardı. Yolun karşısında su kanalı ve Dalkıranların evleri,  kuzey tarafında emekli öğretmen Mithat Atmaca, güneyde terzi Kasım Günaslan evi, bahçenin sonunda ise hapishane müdürü Ekrem beyin bahçesi ve evleri mevcuttu…

Bu evde uzun yıllar Şeref Yurtsever ve hanımı Aynur teyzeler ikamet ettiler. İstanbul’da yaşayan torun Yusuf Yurtsever “Çocukluk anılarımız hep hayalimde yaşamaktadır…” diye duygularını ifade ediyor. 1974 yılında Yusuf Çavuş’un evlatları tarafından ev satıldı. Şu anda evin yerinde üç katlı bir apartman, altında cafe olan binaya sahiptir…

 Vakti zamanında evin beyi ve hanımın gençlik yıllarıydı. Şeref ağabey nakliye işleri yapar hali vakti yerindeydi.

Dört başı mamur bir konaktı burası; yaz olsun kış olsun eşe-dosta, zengine-fakire, ağaya-beye duraktı burası. Birileri bahçesinde gezer, bir gülüşü gülistana benzerdi. Kurulan sofralarda yemekler yenir, yoldan gelip geçenler seni hep hayranlıkla izler, havan mahalleye yeterdi…

Bir zaman sonra Şeref ağabey müteahhitliğe başlamıştı. İl dışından ihaleler alır olmuştu. Cumbalı ev yavaş yavaş yalnızlaşıyordu. Daha sonra İstanbul’a yerleşme, derken Van’a yılda bir gelir olmuşlardı. Ev satılıncaya kadar bu durum devam etti…

Bu evin; duvar, kapı, pencere ve zemindeki taşları yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyordu. Yıkılan umutlarına, savrulan hayallerine, kaybolan gençliğine hasret duyan, tek başına ayakta kalmaya çalışan ve kapısı çalınmayan ruh haline bürünmüştü… Şimdi, cumbalı evin bu son demi ve son hazanıydı belki de…

Yalnızlık, sessizlik ve unutulmuşluk çok zordu ve bir süre sonra evi baştanbaşa kuşatıyordu. Duvarlar, tavan ve tahta zeminler mazideki hatıraların loş bir sahnesi haline geliyordu. Bu sahnedeki o güzel günler hatırına geldikçe cumbalı evin dört bir yanını hüzün sarıyordu hüzün…

Her bahar gelişinde saçlarına yıldız düşen asırlık akasya ağacı bile Küçük Yusuf’u arıyor ve soruyordu. “-Yusuf, niye beni bir başıma bırakıp, taaaa İstanbullara gittin?” diye sitem ediyordu! Pembe, mor, beyaz çiçekler açan hatmi ise Aynur Teyzeyi özlüyor, bekliyor ve unutamıyordu…

Sokağa açılan büyük tahta kapısının önündeki şipana taşları, cilalanmış gibi pırıl pırıl parlar dururdu. Pencere içleri derin, perdeleri çiçekli ve kırlentleri nakış nakıştı. Cumbasında oturup kanal suyunun şırıltısıyla acı bir kahve yudumlamak ömre bedeldi!  O güzel günleri yazarken bile kalemime hasret acısı düştüğünü hissediyorum! Şimdi, saçak tahtalarında, merdiven başlarında ve kireç kokan odalarındaki hatıralar bir bir filizleniyor artık…

Söyle bana, ey zarif ve cumbalı konak; seni mesken tutup en nadide günlerini geçirenler hani nerde? Günden güne derdin artıyor, toprak damın akıyor, sıvaların yer yer dökülüyor. Klasik vitrin toz tutmuş, küzine soba üzgün durur bodrumda, kapıların kapalı, koşup oynayan çocuklar hani nerde?

Hani, sen nerdesin nerde ey Cumbalı Konak?!..

Baba Şeref Bey, 21 Eylül 2009 yılında Hakkın rahmetine kavuştu. Mekânı cennet olsun.

Anne Aynur Hanım İstanbul’da oturuyor. Şu anda hasta, sizlerden dua etmenizi istirham ediyorum. Rabbim şifa ihsan eylesin.

Selametle kalınız…

Yazarın Diğer Yazıları