Yunus Türkoğlu

Yitik Atların İzinde-1

Yunus Türkoğlu

Van’da sabah güneşi etrafı ısıtmaya başlıyordu. İslamoğlu Mehmet, evin arka tarafında bulunan bahçeyi gezip ön tarafa, avluya gelmişti. Bu arada oğulları İsmail Hakkı ile Baki ise atların koşum takımlarını bağlıyordu. Biraz sonra atları Vali Konağı altındaki kehriz başına götürüp sulayacaklardı. Bunu en az haftada bir yaparlardı. Bu gidiş-dönüşler bir merasim güzelliğinde olurdu. Burada maksat; sulama, hayvanların yürüyüş yapmaları ve en önemlisi de bu zevki yaşamaktı…

İslamoğlu, çocukluğundan itibaren atlarla haşır-neşir olmuş biriydi. Babasından aldığı bu sevgiyi yine evinde at beslemekle devam ettiren biriydi. Sebze Pazarı doğu kapısı karşısında tütün kıyıp sattığı bir dükkânı vardı. Aynı zamanda Tütüncü Mehmet Efendi diye de bilinirdi. Mercimek Mahallesi muhtarıydı. Yakın dostları ve ailesi ona “efe” diye hitap ederlerdi. Son derece otoriter ve disiplinliydi. Mahalleyi at üstünde gezer müşkülatı olanlara görevi gereği yardımcı olurdu.  Askerlik görevini de Jandarma süvari olarak yapmıştı. 

Atların sırtında gül-i sevda sermişti Cevdet Paşa Mahallesi ufuklarına… 

Kahvaltı sonrasında başında kalpağı, bıyıkları yukarı doğru burulmuş, gözler çakır, sırtında kaşe kumaştan ceket ve altında pantolonu, belinde beylik silahı, yelek, köstekli saat, ayaklarında körüklü ve mahmuzlu has deriden pırıl pırıl parlayan çizmeleriyle kapı önünde duran bu son Osmanlı beyefendisi, mağrur bir edayla şöyle sesleniyordu;

“- İsmail Hakkı, Baki, atlar hazır mı evlatlarım?”

“-Hazırdır Efe!” cevabını alınca

“ Hadi, Bismillah! Yola koyulalım artık.”

 Çift kanatlı, geniş ve yüksek avlu kapısı gıcırdayarak açıldı. Bu avlu halen duruyor! Bunu özellikle belirtmek isterim. İsmail Hakkı ile Baki yularlarını tuttukları atları kapıdan yola çıkarıp önde atlar peşlerinde babaları olmak üzere Çalık sokak’a doğru yürümeye başlamışlardı...

Peşlerinden evin hanımı Hoca Kızı Fatma Eze, içten dualarını ve iyi niyet temennilerini hiç eksik etmezdi…

“Rabbim, işinizi-gücünüzü rast getirsin!”

“Ayağınız taşa değmesin!”

“Allah’a emanet olun!”

Atlar önde Mehmet Efe yanlarında veya biraz gerilerinden gelerek onları izlemeyi severdi. Kır donlu ve al donlu safkan Arap atı olan bu küheylanların başları havada, kulakları dik, tüyleri ise sabah güneşi altında pırıl pırıl parıldıyordu. Hafif bir kişnemeyle etraflarını uyarıyor, iri gözleriyle menzili kontrol edip yolların tek hâkimi olduklarını anlatır gibiydiler. Nal sesleri ve atların asil yürüyüşünü seyretmek ömre bedeldi. Nal izleri nakış nakış sokaklara işlenmişti. Bu manzarayı seyretmek için: Perdeler aralansın, kapılar açılsın, çocuklar koşsun dışarı, çünkü sokakların gördüğü bu muhteşemliğe tefekkürle nazar kılsın ahali…

Çalık Sokağı’na gelince köprüden sonra sağ tarafta Hapishane müdürü Ekrem beyin eviyle solda Çakaloğulları evi geçilmişti. Berki beyin evinin köşeden kuzeye doğru yönelip birkaç yüz metre yürüdükten sonra Dere Sokağ’a doğru akıp giden suyun pırıltısı gözleri kamaştırıyor, sesi kulakları yıkıyordu. At kişnemesi, havanın tazeliği, toprağın sıcaklığı, karaağaçların dallarında şakıyan bülbüller ile Murat Tuncerlerin yer yer yıkılmış yüksek möhre duvarları da bu hatıralara ortak oluyordu!

Sağ tarafta Fahriye Bağrıyanık teyzenin evi ile Bayram hoca’nın evinden sonra dere üstündeki tahta köprüden kurbağa vakvaklarını dinleyerek yollarına devam ediyorlardı.

Bu atlar lisan-ı halleriyle bizlere sanki:

“Adiyat Süresi’nde bahsi geçen atlar bizleriz!”

“Bedir Savaşı, Uhut Savaşı ve Mekke’nin fethinde biz vardık!”

“1071’de Anadolu’nun kapılarını açan Sultan Alpaslan ile beraberdik!”

“Yavuz Sultan Selim Han, Sina Çölü’nü geçerken yanındaydık!” diyordu…

Uzun Sokağa çıkılır Hüsrevpaşa İlkokulu sağda, Şeref Önay tarihi Van evi ile Remzi Perihan evi ve bahçesi solda kalırken Kehriz başına varılmıştır artık. Suyun sesi ve serinliği gönüllere huzur vererek akıp gitmektedir. Etraftan atlarıyla gelenlerde vardır. Küheylanlar sırayla sulanır ve dinlendirilirler. Gönlün gördüğünü gözlerde görür ve bu sahnenin hikmetine akıl ermez, sırrı bilinmez…

Bilmem bu fıtratın, bu güzelliğin var mıydı emsali?

 İsalamoğlu Tütüncü Mehmet Yaşar, İsmail Hakkı ile Baki’yi atlarla eve doğru yola salarken kendisi dükkânına doğru yürümeye başlamıştı. Bazen atların biriyle gider, atı Eski Banka Sokağının çarşıya bakan tarafında bulunan çayırlıktaki kavaklara bağlar oradan dükkâna geçerdi…

 Van merkezde, zernebat ve kehriz suları akmadıktan, atların nal sesleri olmadıktan, akasya ağaçları Cumhuriyet Caddesi’nin kenarlarını süslemedikten ve leylakların o mis kokusunu taşıyan sabah rüzgârları olmadıktan sonra hayatın ne manası var ki?

İnşaallah haftaya devam edeceğiz.

Sağlık ve sıhhatiniz daim olsun, hoşça kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları