Yunus Türkoğlu

Yavuz Sultan Selim

Yunus Türkoğlu

“Yavuz” lakabıyla bilinen Birinci Sultan Selim Han; 1470 yılında Amasya’da doğdu. Fatih Sultan Mehmet Han’ın torunu, İkinci Bayezid’in oğludur. Babası İkinci Bayezid, o tarihte veliaht ve Amasya’da sancak beyi idi…

 Saltanatı 8 yıl, 4 ay, 28 gün olup bunun son 4 yıl 24 gününde aynı zamanda halifeydi. Osmanlı Devleti’nde halifelik onunla başlamıştır. Halifelik 1516 tarihinde başlayıp 3 Mart 1924 tarihine kadar devam etmiştir. Bu kısa saltanat dönemi içinde dünyanın siyasi haritasını temelinden ve 400 yıl için değiştirmiştir.

Hükümdarların saraylarında harem dairesinde ölmelerini ayıp sayardı. Nitekim kendisine aşk ile bağlı olan, zaferden zafere koşturduğu sevgili askerlerinin içinde, ordugâhtaki otağ-ı hümayun denen padişah çadırında Edirne yakınlarında Rabbine kavuştu. Başucunda hafız ve Osmanlı ilmiye sınıfının atası sayılan Hasan Can Çelebi vardı. Kendide hafız olan Sultan, Hasan Can’dan Yasin Süresi’ni okumasını istedi. Okunan süreyi içinden tekrarlıyordu. Bitince tekrar oku dedi ve ikinci okuyuşta 58. Ayeti kerime’ye gelince eliyle tamam deyip ruhunu teslim etti…

Yavuz Sultan Selim, çeyrek asır Trabzon sancak beyliği yaptıktan, daha şehzade iken Şah İsmail’i yendikten, Kırım’da ve Balkanlar’da bulunduktan sonra 42 yaşında tahta oturdu. Dünyanın en güçlü ordu ve donanmasını elinin altında buldu. Ve bunu büyük bir başarıyla kullandı.  Dedesi Fatih Sultan Mehmet’in temellerini çok sağlam şekilde attığı Cihan Devletini 1517’de gerçekleştirdi…

Kısa saltanatında devletin sınırlarını; 2,4 milyon km kareden, üç kıtada 6,6 milyon km kareye çıkartarak, sınırları iki buçuk misli genişletti. Haleflerine bu sınırları bıraktığının üç mislinden fazla genişletme imkânlarını sağlayarak vefat etti. Fethettiği ülkeler 400 yıldan fazla elimizde kaldı! Bu günkü 13 ili sınırlarımıza katan yine odur.

Uzuna yakın orta boylu, çatık kaşlı, sert bakışlı, sakalsız, bıyıklı, cesur, mahir bir avcı, süvari ve çok iyi derecede kılıç ve ok kullanabilen bir komutandı. Sade giyinmeyi severdi.

Babası ve dedesinden sonraki padişahların en bilginidir. Farsça şiir divanı vardır. Türkçe şiirleri daha azdır. İleri derecede Arapça bilir, zamanının ilimlerine vakıftı. Fakat her şeyden önce askerdi, asker doğmuştu! Tarihin akışını değiştiren serdarlardan biridir. Askerlikte ancak dedesi Fatih Sultan Mehmet’in ondan ileri olduğu söylenebilir!

Cihan siyasetini yakından takip ederdi. Hazineyi dolu tutmaya özen gösterirdi. Şahsi masrafı hemen hemen yok gibiydi. Piri Reis’in çizdiği dünya haritasını yanından ayırmazdı.

Devlet işlerine karşı yan çizenlere karşı amansızdı. Halk sevmediği kişiye “Sultan Selim’e vezir olasın diye!” beddua ederdi. O’na göre vezaret makamı debdebe ve tantana yeri değil, hizmet ve mesuliyet yeriydi…    

Bilginleri, sanatkârları toplar, dostça konuşur, hatta ilim ve sanat üzerinde onlarla münakaşa ederdi. Rahat çalışmaları için imkânlar sağlardı. Şehzadelik ve hakanlığı sırasında hep devlet işleriyle uğraştı. Yorulduğu zaman okuyarak, sanat ve ilimle uğraşarak dinlenirdi. Devletin yüksek menfaatleri üzerinde hiçbir şeyin olmayacağı fikir ve idealinden taviz vermezdi.  Dördüncü Murat hariç, padişahların en sert ve amansız olanıydı…

Mısır seferinde, Osmanlı büyük hukuk ve tarihçisi Kazasker Kemalpaşa-zade Ahmet Efendi, padişahla yan yana at sürerken ilmi sohbetler ediyordu. Kanuni Sultan Süleyman devrinde şeyhülislam olan büyük âlimin atı sürçtü. Sıçrayan çamur, Sultanın kaftanını siyaha boyadı. Kemalpaşa-zade kıpkırmızı oldu, özür bile dileyemedi.

   “Âlimlerin sıçrattığı çamur bile bize şeref verir, üzülmeyiniz efendi; kaftanımdaki çamur temizlenmeksizin saklansın ve ölümümde sandukamın üzerine serilsin.”dedi… Vasiyeti üzerine oğlu Kanuni Sultan Süleyman, babasının sandukasının üzerine çamurlu kaftanı koydurdu. Türbesi Fatih Çarşamba semtinde olan Sultan Selim Cami bahçesindedir.

Kemalpaşa-zade, “gölgesinin cihanı kapladığını, asrın güneşi olduğunu, ama ikindi (asr) güneşinin zamanının kısa geçtiğini, hükümdarların taht ve taç ile öğünmeleri adetken taç ve tahtın onunla öğündüğünü” yazdığı mersiyede terennüm etmiştir.  

  Son olarak;

Sina Çölü geçilirken bir yerde Yavuz Sultan Selim Han, atından inip yürümeye başladı. Askeri erkân, hayret ve dehşet içindeydi. Diğer komutan ve askerlerde atlarından inip yürümeye başladılar.

 Paşalar, Hünkârın can dostu Hasan Can’a;

“ Ne olur Hünkâra sor. Bu acep ne iştir?” dediler.

Hasan Can, Yavuz’a merakla bu halin neyin nesi olduğunu sorunca, Sultan;

“ Önümüzde Kâinatın Efendisi-sallalahu aleyhi ve sellam- yürürken, bizim at üzerinde gitmemiz uygun olmaz!” dedi…

   Kadir Geceniz mübarek olsun. Selam ve dua ile…

Yazarın Diğer Yazıları