Yunus Türkoğlu

Seyyah Olup Şehri Van'ı Gezsem 1

Yunus Türkoğlu

Dr. Ömer Civano, bana bir şiir yazar mısın? Satır aralarında; Ebabillerin süzülüşündeki zarafet, serin ovalarda açan çiçeklerin bin bir rengi ve Van yaylarında yetişen kekiklerin kokusu olsun isterim. Sakın fesleğenler darılmasın onlardan da söz et istersen, Çatak dağlarında açan kızılımsı keven çiçeği de olsun. Şamran'ın yeşil akan can suyu birde anamın demlediği semaver çayındaki muhabbet ve sevginin rengi olsun! Kış akşamlarında zemherinin böğrümü delip geçerken yaşattığı üşümüşlüğü, yaz akşamları bahçede oturup sohbet ederken kehriz suyunun da bize katıldığından da bahset olur mu? Hz. Musa'ın (as) asasından, Rahmetli annenin masallarından kopup gelen sevgiden, sevdadan ve hasretten de yaz…

Ressam Hüseyin Ayça, bana bir ırmak çizer misin? Irmağın etrafında yakuttan, inciden ve zebercetten kumlar, çakıllar ve taşlar olsun. Bir ev çiz, kapısı ak nurdan olsun, bir ağaç çiz; ağacın gövdesi yukarı da olsun, dalları aşağıya doğru sarksın, yaprakları kızıl altından, budakları gümüşten olsun. Bu evin çeşmesinden bembeyaz süt aksın, uçan kuşları keklik ve esen rüzgârları miski amber koksun. Boyaların içine kır çiçekleri ile zeringadeklerin kokusunu, birde mellaki armudun tadını serpiştir. Birde unutma yamaçta çamlar içinde fakat şimdi mazide kalan"Vali Konağı"nı da çiz! Hendek'te Eshab-ı Kiramı, Mohaç'ta Osmanlıyı ve Çanakkale'de Mehmetçiği çiz

Mehmet Faruk Ağabey, bir şiir okur musun?  Ahmet Arif'ten olsun!

"Bu dağ Mengene dağıdır

Tanyeri atanda Van'da

Bu dağ Nemrut yavrusudur

Tanyeri atanda Nemruda karşı…"

Murat Sait Yaşar, Udunu alıp bana; Hüzzam, hicaz, muhayyer kürdi, segâh veya uşşak makamında "Nasıl geçti habersiz o güzelim yılların

Bazen içli bir şarkı bazen gözyaşı oldu." Veya

"Çoktan unuturdum ben seni çoktan

Ah! Bu şarkıların gözü kör olsun." Şarkılarını çalar mısın?

Bu haftaki yazımda nasip olursa Seyyah-ı fakir olup, diyarı Van'ı gezmek istiyorum. Bana katılın kah İskele Caddesi'nde, kah Kale'de, kah Keşiş Gölü'nde, kah da Yedi Kilise'de olalım isterseniz. Var mısınız ben nereye sizde oraya? Hadi o zaman başlıyoruz Van'ı gezmeye. Çantama azıcık nevale koydum su mataramı da doldurdum ve attım sırtıma, taktım gözlüklerimi yola çıktım. Bindim minibüse yeni mahalle ve Sıhke derken kısa bir yolculuktan sonra Çoravanıs'tayım. Erek Dağı tüm heybeti ve haşmetiyle sağ tarafımda arzı endam eyliyor. Sultan hazretlerinin türbesinde bir Fatiha okuduktan sonra soğuk sularından üç yudum içip, gürül gürül akan dereleri hayranlıkla seyrettikten sonra Erek Dağı'na doğru yöneliyorum…

Erek Dağının arka tarafından yani iki dağın ve yeşilliklerin arasından yukarıya doğru ilerliyorum. Biraz ilerleyince şırıl şırıl akan sular ve türlü renk açan çiçeklere basmadan incitmeden ve kırmadan adımlarıma dikkat ederek yürümeye devam ediyorum."Cennete bak bahara dikkat et, zeminin yüzünü temaşa et. Rahmetin büyük çiçekleri olan Cennet ve bahar ve zeminde yazılan esmayı vazı han okuyabilirsin."Bu muhteşem risaleyi yazan büyük âliminin zivagahından feyiz alıp, yolumuza devam ediyoruz. Doruklara doğru yükseldikçe tatlı bir yorgunlukla beraber içimi sevinç ve heyecan kaplıyor. İnsanı son derece ferahlandırıp mutlu eden dağ havasını da iyiden iyiye soluklamaya başlıyorum artık. Sağlı sollu uşkunlar, börtü böcek, kertenkele ve zemini sanatı İlahi ile döşenmiş olan yeşilliklere ve çiçeklere selam edip zirveye adım atıyorum.  Buraya her çıkışımda tarifsiz duygular yaşar ve bu güzelliği bırakıp ta aşağıya bir daha inmemeyi düşünürüm. Ama ne fayda sonrasında istemeye istemeye yinede inmeye mecbur oluruz.

Çantamı sırtımdan indirip bir yudum su içtikten sonra etrafı seyretmeye ve sizlere anlatmaya devam edeceğim. Erek Dağı'nın doruğunda bağdaş kurup oturuyorum. Ünlü yazar Yaşar Kemal'in dile getirdiği" Dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir su Van Gölü'nün maviliğinde olamaz."Sözünü ispatlarcasına Van Denizi'nin maviliği içimize inşirah veriyor. Bende bu bulunmaz renge "Vangölü mavisi" diyorum. Panoramik bir bakışla tam karşımda yeşil, mavi ve beyazın sonsuz uyumu ile Tuşba Şehrim var. Karşımda ve solumda kar ve buzdan taçlarını başlarına takmış mağrur bir edayla duran büyülü Süphan ve Artos Dağları bana gülümseyip el ediyorlar!. Tarih içinde tarih ve zaman içinde zaman muhteşem Van Kalesi sanki çökmüş gibi ve gölün maviliğini izliyormuşçasına bizi hiç fark etmiyor bile! Bir yanda İskele öte yanda Edremit ile kıvrıla kıvrıla akan canım Şamran suyu var. Şamranaltı yeşillikler içinde, hemen yanında havaalanı boylu boyunca uzayıp gidiyor.  Sağ tarafımda Toprak Kale, solumda ise Kurubaş Tepesi bize hoş geldin diyip ve selam gönderiyorlar.  Tatvan'dan feribotun gelişini izlemeden ve sizlere nakletmeden aşağı inmemeyi ve sabırla beklemeyi düşünüyorum. Vakit su misali akıp geçiyor, tahminen saat üç dört gibi oldu ve beklenen an geldi! Ufukta görülmeye değer bir manzara aklımı başımdan alıp gözlerimi fal taşı misali açıp bu güzelliği seyretmeme sebep oluyor. Dumanını aheste salıp suları yararak gölde salınan kuğu misali 2 Nisan Gemisi bize doğru süzülerek geliyor. Bu manzara final görüntümüz, bu manzara ömürlere ömür katar ve inanınki hiç bitmesin istemiyor insan!  Biraz sonra dümeni tahta iskeleye doğru kırıyor bir iki manevradan sonra halatları atıp demirliyor ve artık onun dinlenme vaktidir deyip, bizde usulca tabii ki istemeden de olsa kendimizi bu seferde Erek Dağı'nın ön tarafından aşağıya doğru bırakıyoruz…

Bu güzellikleri izleyerek ilk önce kayalıkları bitirip sonrada ayağımızı yeşil zemine atıyoruz. Haçort düzüne varınca, davarlar otluyor, camuşlar bataklıkların içinde debelenirken, kuşlar kanat çırpıp ve sular keyifle akarken çobanlara selam verip geçiyorum. Bir an bu düzlükte Dedem Rıfat Bey, Haydar Okuldaş ve Celal Alan'ın rahvan koşan atlarının nal seslerini duyar gibi oluyorum. Sağ tarafımdaki Garipler Mezarlığını geçip, Belediye garajının yanından Kışla Caddesine çıkıyorum. Sağ tarafa doğru ilerliyorum. Ordu Evi solumda kalırken Vali Konağı sağımda ve ben uzun sokaktan dönüp kehriz suyunu takip ederek ilerlemeyi sürdüreceğim.

 Sağ kol üzerinde köşe başında Rahmetli Remzi Perihan ağabeylerin oldukça büyük olan iki katlı betonarme evleri ve çarşıya doğru uzayıp giden harika meyvelerle dolu bahçeleri var. Çoğu zaman düşünmüşümdür;  Burasının ve genel olarak her evin bir hikâyesi vardır. Kimler geldi, kimler geçti? Kimler doğdu, öldü, kimler misafir oldu ve ne mutluluklar yaşandı? Yazılsa belki de roman olur!  Şimdi sol tarafta kehriz suyunun başındayım ve bu tadına doyamadığımız sudan kana kana içtikten sonra beraberce yürüyeceğiz. İnanması belki biraz zor ama bu kanaldan akan su dünyanın en güzel sularından biriydi ve kanallardan akıp giderdi. Şayet 1970'li yıllarda damacana suyu olmuş olsaydı; Ben inanıyorum ki Van'ın kehriz suyu; Amerika, Avrupa, Arabistan ve dünyanın birçok yerine ihraç edilirdi! Bunu yeni nesiller daha iyi anlasınlar diye anlatıyorum.

Sol tarafta anılarla dolu Hüsrev Paşa İlkokulu ve karşısında Rahmetli Şeref Önay'ların tarihi kerpiç yapılı dubleks Van evleri var. Kim bilir bu evde de ne güzel ve özel mutluluklar yaşanmış, kimler gelmiş kimler geçmiştir? Hüsrev Paşa İlkokulunda okurken hep bu evin güzelliği beni cezp etmişti. Suyla arkadaşlığımız devam ediyor ve beraberce aşağıya doğru gidiyoruz. Sol tarafımda sokak var ve köşeden bentin önü kapalı bu sokağa da suyun bir kısmı gidiyor. Sokağın sol tarafında Sevim Ebe'nin evi hemen karşı köşesinde ise vişne ve kiraz ağaçlarıyla hatırladığım Enis Erez'lerin evi mevcut. Bu sokağa girip Berber Fahrettin ağabeyin bir çayını içip, sokağın güzelliklerini anlatıp çıkmayı planlıyorum. Öncesinde köşe başında duran taş yapılı gövdesi ve zarif yapılı bu çeşmeden zernebat suyumu içerken biraz bilgi vermek istiyorum. Döneminde evlere daha su verilmezken, Van Belediyesi mahallerin merkezlerine Osmanlı mimarisiyle yapılmış zarif çeşmeler inşa ederdi. Buralardan evlere kovalarla su taşınır ihtiyaca göre kullanılırdı. Bu suda yine Erek Dağından gelirdi ve tadı muhteşemdi.

Hoşçakalın

(Devam edecek)

Yazarın Diğer Yazıları