Yunus Türkoğlu

Mektebin Bacaları

Yunus Türkoğlu

Merhum Erdal Aytok, merhum Namık Ağar ve annesi merhume Emine Teyze anısına.

 

Mercimek Mahallesinden yola çıktık kar kış soğuk derken önceki yazımda anlatmıştım, nihayet okulumuzdayız. Büyüklerin dediği gibi "Külfet olmadan nimet olmaz." Ben bir günü anlatmaya çalıştım ama bu yolculuk üç yıl sürdü,  zor gibi gözükse de çok güzeldi, hepsi bir film gibi gözlerimizin önünden akıp geçti. Zaten bu hayatta yaşadıklarımız bir film değil mi? Verilen rolleri yapmaya çalışmıyor muyuz? Sayılı nefeslerimizi ömür sermayesinden yemiyor muyuz? O güzel günler şimdi siyah beyaz fotoğraflarda kalan hatıralar değil mi? Yukarıda isimlerini zikrettiğim mahallelilerim de usulca aramızdan süzülüp ebedi aleme gitmediler mi? Evet, her fani gibi geldiler, yaşadılar ve asıl memleketlerine gittiler, makamları Cenneti Firdevs olsun... Onlar için artık dudaklarda dualar, fotoğraflarda hatıralar ve gönüllerde ise buruk sevgiler var. Ne mutlu güzel görenlere, güzel düşünenlere ve hayatını imanla, sevgiyle, sevdayla yoğuranlara...

O zamanlar fotoğraflar, filmler siyah beyaz olabilir, fakat yaşadıklarımız içten, samimi ve hayatlarımız son derece renkliydi!..

 

Önceki yazımızda ben Lise'nin bahçesinde sizleri bekliyor olacağım demiştim. Şimdi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bursa'dan Can dost Saraçoğlu; Seninle yürüdüm, seninle dondum, tez içeri gir donduk.

 

Bahçedeyiz okulun ışıkları yanıyor, pencerelerden sızan ışıklarda ayrı bir güzellik veriyor bu tarihi şahsiyete. Sağ tarafta küçük bir bahçemiz vardı. Gözüm buraya takılıyor, karların altındaki çamların ve akasya ağaçlarının oluşturduğu güzelliği süzüp geçiyorum. Teneffüslerde burada oturup sohbet eder, derslerin kritiğini yapar, bazen de resim çekerdik. Buranın hepimiz için ayrı bir önemi ve yeri vardı Belki de yüzlerce kez baktığımız kapının tam üstünde okulun isminin yazdığı tabelaya yine baktım geçtim.

"VAN ATATÜRK LİSESİ 1948"

Birkaç basamak çıkarak sağlı sollu sütunların arasından geçiyoruz okulun kapısındayız. Müdürümüz ve Müdür yardımcımız ile nöbetçi öğretmenimiz kapıda duruyorlar. Günlerden Pazartesiyse"Bayrak Töreni" olurdu. Bunun dışında kapıdan girerken her zaman ufak bir teftiş geçirirdik, Müdürümüz kılık kıyafetimizi gözden geçirirdi. Bu defa halimize bakıp, karlara bata çıka geldiğimizi görünce belen gazlığımıza acıyıp bizi görmemezlikten geliyor. Kadife pantolonun paçaları soğuktan kutu gibi olmuş, ellerimizi hmemeye başladık, burun ve kulaklarımız kıpkırmızı olmuş. Dış kapıdan okula girer girmez, eğitim yuvası diyoruz ya, işte bu yuvanın sıcaklık ve huzuru yüzümüzü okşayarak içimizi ısıtıyor.

 

Evet, Van'ın eğitim tarihine damga vuran köklü bir çınarın çatısı altındayız, yıllar içinde kimler geldi kimler geçti? Yalnız Van insanı için değil bizim dönemimizde bile yurdun dört bir tarafından sınıfımızda öğrenciler vardı. Hatırlayabildiklerim; İzmir, Hakkâri (birden fazla),Bayburt, Kırşehir, Diyarbakır, Erzincan, Elazığ, Kars…

Kim bilir kaç nesil? Tebeşir tozuyla, unutulmaz anılarıyla, ömür boyu sürecek dostluklarıyla, aldığı mükemmel eğitimiyle, kültür ve ahlakıyla, gönlünde ayrı bir yer tutan saygıdeğer öğretmenleriyle, unutulmaz müdürleriyle, yaşadığı sportif ve kültürel etkinlikleriyle, imtihanlarda döktüğü teriyle, kara tahta önünde kendinden emin duruşuyla, belki de en önemlisi Van Atatürk Lisesi'nden mezun olmakla, bu camianın bir mensubu olmakla gurur duymuştur.

 

Bizler iyi ki burada okumuşuz, çünkü memleketin dört bir yanına yayılmış dostlarımız, arkadaşlarımız var. Okul arkadaşlarımızla arada bir görüşmek insanı son derece mutlu ediyor, inanın ki kardeşimizi görmüş gibi oluyoruz.

 

Geçen hafta Serhat Yıldırım ve İsmet Yetkin dostlarla görüşmek tarif edilmez bir güzellik oldu benim için.

Hemen girişte geniş kare şeklinde bir salon var. Sola dönüyoruz uzun koridorun sol tarafında yola bakan tarafta derslikler var. Koridorun en sonunda bizim sınıfımız, alelacele sınıfa giriyorum, kaloriferin yanındaki sırama oturuyorum, yavaş yavaş buzlarım çözülmeye başlıyor. Sıra arkadaşlarım Aras Sürmeli ve Taha Toker'e selam ediyorum.

 

Şimdi sizlerle beraber okulumuzu gezelim gezerken de, yerine göre öğretmenlerimizden de bahsetmeye çalışacağım. Giriş salonundayız sol taraftaki koridorlarda sınıflar ve laboratuarlar var. Sağ tarafta kısa holde Müzik Sınıfımız ve bu koridorun sonunda yurt binasına doğru açılan birde kapı mevcut. Müzik dersiyle başlayalım, Öğretmenimiz Aydın Şanal şimdi unutamadığım çok güzel ve beni hadsiz derecede etkileyen bir anekdotu sizlerle paylaşmak istiyorum. Derse başlardık; "Naneci naneci naneci naneci naneci naaaaa…" nakaratıyla ses açma çalışmaları ,sonra derse başlama, ders bitimine yakın son beş dakika hocamız kemanıyla çalmaya başlar ve artık bizleri görmez müziğin büyüsüne kapılıp giderdi. Bazı arkadaşlarımız bunu fırsat bilip dışarıya veya lavaboya gidip gelirlerdi. Biz birkaç arkadaş can kulağıyla Aydın Hocamızı dinlerdik. Biz onu görürdük ama O, artık bizi görmüyordu!

 

Bu olay beni çok etkilemişti.

Yine salondayız tam karşımızda büyükbirkapı burası "Konferans Salonu" Burada daha çok konferans, şiir dinletileri, yılsonu etkinlikleri ile okul idarecilerinin bilgilendirme toplantıları olurdu, burada sorularımızı Okul Müdürümüz Dadaş bizzat cevaplandırırdı, karşılıklı güzel diyaloglar olurdu.

 

Sağ tarafta cam fanus içinde oklumuzun maketi ve yukarı doğru çıkan genişçe merdivenlerin korkulukları metalden üst tarafları ise ahşap kaplamaydı. Basamaklardan çıkmaya başladık, sağa döndük tekrardan sağa dönünce üst kattayız, tam karşımızda Müdür Odası:

 

Herkesin Dadaş diye bildiği Müdürümüz Servet Aydınoğlu.

 

Bizden biri gibi olan Erzurumlu DADAŞ, yanılmıyorsam hanımı da Vanlı.

 

Sert duruşunun altında şefkat ve babacanlık vardı, uzun boylu sert duruşlu ve kendine has giyinişi olan son derece disiplinli bir insan. Van'ın gelmiş geçmiş en namlı müdürlerinden biri, namı İstanbul Fenerbahçe Lisesi'ne kadar ulaşmıştı maşallah…

Hep aklımda derse giderken elindeki teyp ve kasetleri, birde altı kösele ve hafif sivri burunlu ayakkabılarının çıkardığı sesler. Dadaş derse giderken biz neredeydik dersiniz? Nerede olacağız tabi ki sınıfımızda ve çıt çıkarmadan sıralarımızda oturup göz ucuyla onu izliyoruz, O da bizi.

 

Erkeksen koridorda ol da göreyim!!!

 

Bizim dersimize girmiyordu, çünkü bizim yabancı dilimiz İngilizceydi, Rahmetli Fransızca derslerine girerdi. Sol tarafta ise Öğretmenler Odası: Okulumuzdaki diğer Aydınoğlu soyadlı öğretmenimiz ise, Van beyefendisi Kazım Karabekir Ortaokulu'ndan da öğretmenim rahmetli İbrahim Aydınoğlu Tatlı dili, sevecenliği, öğrencilerine verdiği değerle hep rahmetle anacağım. Biz Edebiyat Bölümündeydik, bize edebiyatı sevdiren Erciş'in yiğit evladı Mustafa Akyol'du. Abdullah, Kurban, Hüsamettin, Kemal, Fikret, Ferit, Rıfat hocalarımız. Öğretmenler Odasının önünde sürekli bir telaş olurdu. Ellerinde çantalar, yazılı kâğıtları, kitaplar ve güler yüzlü, şık giyimli öğretmenlerimizin giriş ve çıkışlarını görürdük. Bunun yanı sıra öğrencilerin kapı önünde öğretmenlere sordukları sorularda cabası.

 

-Rahmetli Kurban Bey'in kırmızı JAVA motosikletini de unuttum zannetmeyin..!"

 

MEKTEBİN BACALARI, DERS VERİR HOCALARI.. OY AMAN…

 

Soldaki kısa olan koridorda Müdür Yardımcılarının ve memur odaları var:

Müdür yardımcımız Burhanettin Müküs hocamız Son sınıfta "Rehberlik" dersimize gelirdi, yıl boyunca değişen sınav sistemleri konusunda bizleri bilgilendirir, sınavla ilgili sorular çözerdik. Sağ taraftaki koridordayız bahçeye doğru veya caddeye doğru sınıflar var, arka cepheye doğru Kütüphanemiz ve Laboratuarlar vardı. Kütüphanecimiz Bayram Ağabeye de selam ediyorum, koridorun bitiminde tekrar kare şeklinde salon, karşıda Spor Odası ile aşağıya doğru inen merdivenler ve bu merdivenlerin tam orta yerinde Atatürk'ün bir vecizesi;

 

 "SANATSIZ KALAN BİR MİLLETİN, HAYAT DAMARLARINDAN BİRİ KOPMUŞ DEMEKTİR."

 

Bunu bizden önceki yıllarda Resim Öğretmenlerinden biri yazmış, sağ olsun..

 

Aşağıdaki kare salondayız, solda tuvaletler ve tam karşımızda Spor Salonumuz.

 

Beden Eğitimi Öğretmenimiz Reşit Göğüş'ün sesi sanki salondan yankılanıyor;

 

"-Hadi hadi canlansana be oğlum.!

 

"-Güzel güzel oldu işte bu!."

 

Van Sporlu Nizamettin Tatar'daki sporculuk kabiliyetini ilk keşfedenlerden biri Reşit Hoca'mızdır. Şen, esprili ve  neşe dolu bir insandı.

 

Zil çaldı ilk dersi bitirdik, iyice ısındık kendimize geldik sıra beslenmede ve teneffüsteyiz. Yaz demeden, kış demeden okulun önünde yani duvarın dış tarafında kavakların altında seyyar arabasıyla bize hizmet eden tatlı dilli, güler yüzlü Hoca'nın yanındayız. Yarım ekmek içinde domatesli, peynirli ekmek alacağız mevsimine göre de bir içecek Sıcak havalarda ev yapımı cam şişede plastik kapaklı nefis limonatadan çok içerdik. Domatesli ekmekte, limonatada çok lezzetli olurdu eline sağlık. Buna bağlı olarak okulumuzun batı tarafında da bir bakkal dükkânı vardı her teneffüs oradan da alışveriş yapılırdı.

 

Teneffüslerde okulumuzun önündeki bahçe şenlenirdi, gruplar halinde öğrenciler bir aşağı, bir yukarı koyu muhabbetler ederek yürürdük. Tabi muhabbet dediğim: Dersler, öğretmenlerimizin ne dediği, sınav sonuçları, yapılacak imtihanlar, çıkabilecek sorular, okuldan sonra neler yapılacağı vs. vs. sonra ders, teneffüs, ders derken bir gün daha sona eriyor. Üç yıl boyunca yüzlerce ders, yüzlerce teneffüs, yüzlerce imtihan, yüzlerce hatıra ve yüzlerce dost işte insan hayatındaki en güzel dönemlerden biri olan okul yıllarını beraberce anmış olduk vesselam…

 

Ölenlere Allah Rahmet eylesin, kalanlara sağlık ve afiyetler diliyorum.

 

Hoşçakalın.

Yazarın Diğer Yazıları