Yunus Türkoğlu

Mahalleyi Kayıp mı Ettik?

Yunus Türkoğlu

Mahallede, merhamet vardı, şefkat vardı.

Mahallede, tevazu ve sevgi vardı.

Mahallede, paylaşma ile beraber cömertlik vardı.

Mahallede, şükür vardı, kanaat ve iktisat vardı.

Mahallede, hürmette vardı, saygıda…

Güzel faziletlerimizin unutulmasının arkasındaki en önemli etken mahalle zeminin bozulması ve deformasyonun meydana gelmesidir. Bizim sosyolojik bünyemizin teminatı aile ile mahalleydi! Şimdi ikisini de tartışılır hale getirdik! Mahallelerde dostluk, güven, sadakat ve gece uzaktan gelen gece bekçilerinin o unutulmaz derecede nostaljik olan düdük sesleri vardı. Bütün mahalle biri birini tanır, bilir ve severdi. Aidiyet duygusu insanlara güven telkin ederdi. Ben Suvaroğlu, Hafiziye veya Aşağı Nurşin Mahallesindenim gibi. Mahallelerde otokontrol vardı. Güzellik tüm mahalleleri sarmış sarmalamıştı.  Mahallede nesilden nesle aktarılan güzel hasletler ve mahalle kültürü vardı…

Herkes birbirinin teminatıydı. Fakirlere, meczuplara, dul ve yetimlere mahalleli sahip çıkar kollar ve gözetirdi. Şimdiki sitelerde olduğu gibi sınıf farkı yoktu. Mahallede zengin ve fakir komşuluk münasebetleri içinde yaşar giderdi. Üzülerek söylemek lazım ki günümüzde kast sistemi meydana geliyor. Parasıyla, malı mülküyle övünen sınıflar zuhur etti. Kendini daha üstün görmeye başlayan bir zümre oluştu!

Van'daki mahallelerde, İslam'ın süzgecinden süzülmüş, örf, adet, gelenek ve göreneklerle örülmüş muhkem kapılar vardı! Bu kapılardan içeriye kin, haset, kavga dövüş, gösteriş, cimrilik ve riya giremezdi. Burada bakışlar saf, kalpler temiz ve sevgiler hep halisti. Gönlümüzün gümrük sınırından; Ecnebiden gelip de bize uymayan adetler geçemezdi/ geçmemeliydi! Fakat geçti!

İnsanların hayat standartlarında çok büyük farklılıklar yoktu, en önemlisi de israf yoktu. Kılık kıyafet, yeme içme ve davranışlar hep sadeydi. Bu konuda imkânı olanlarda olmayanları düşünür, bu tür hal ve hareketlerden kaçınıp gösteriş yapmazlardı.

Şimdi yapılıyor maalesef!

Mahallede komşuluk münasebetleri en üst seviyede seyrederdi. Evlerimiz kerpiçten ve tek katlı, en fazla iki katlı olanları vardı. Yüksek balkonlardan ve burnun uçundan bakmak yoktu. Bunda bile adalet gözetilmiş gibiydi sanki. Her gün istisnasız komşular biri birleriyle görüşürlerdi. Yapılan yemekten bir tabakta komşuya ikram edilirdi. İkindiden sonra bahçede semaverler yakılır hep beraber çaylar içilirdi. Anneler toplanır beraberce, kavurma yaparlar, erişte keserler ve mevsimine göre turşu yaparlardı. Akrabalarımızı her gün görme şansımız yoktur ama komşuyu mutlaka her gün görmek durumundaydık. Mahalleyi büyük bir aileye benzetsek yanılmış olmayız herhalde.

Apartman hayatında ise evlerde dev ekranlı televizyonlar ile bilgisayarlar var. Evinin salonundaki televizyon ekranından bir anda; Everest'in tepesine, oradan Pasifik Okyanusu'nun derinliklerine, oradan Afrika'nın çöllerine veya uzak doğunun gizemli ormanlarına gidip gelinebiliniyor. Buna bağlı olarak, arada yalnızca bir duvar olan komşusuna gidemiyor! Dünyayı tanımaya gayret ederken en yakınındaki komşusunu tanımıyor. İşin daha garibi tanımaya bile gerek duymuyor. Telefonla yurtdışı konuşmaları yapabiliyor, fakat komşuyla konuşma ihtiyacını bile hmiyor. Selam vermeye üşeniyor!

"Bu ne yaman çelişki anne!"

Gözümüzü mahallede açtık, ilk arkadaşlıkları burada edindik, ilkokula burada başladık,  Kuran okumayı mahalle camisinde öğrendik. Ahşap merdivenden dama çıkmayı burada öğrendik. Damdan karların üstüne takla atarak düşmeyi de! Bahçelerden elma, erik, ayva aşırmayı da burada öğrendik! Bahçe sahibine yakalanmamak için, yüz metreyi çok kısa sürede koşmayı da! Bu konuda Hüseyin Bolt'a rakip dahi olabilirdik! Tarlalarında top oynarken güzel goller atmayı öğrendik. On yedi yaşımızın o fırtınalı ve İspanyol paçalı, deli dolu günlerini de burada yaşadık! Mahallede çok sevilen birinin ölümünde hüznü tanıdık. Gurbete gidişinde hasreti tanıdık. Hastalandığında üzüntüyü yaşadık. Fakirliğinde acıyı duyduk. Mahalledeki nişan törenlerinde Cümbüşcü Aslan ağabeyi tanıdık. Düğünlerinde gelin arabasının önünü kesmeyi. Çoğu kez elimiz boş dönmeyi de tabi!  Biz mahallede melikan, güvercin taklası, uzuneşek, bilye yuvarlamayı, birdirbiri ve fırfıra çevirmeyi öğrendik.

Biz sokağın değil, mahallenin çocuğuyduk!

Utsak ta, uduzsak ta! Yensek de, yenilsek de!

Bizlerin gerçek dünyada oynadığı oyunları mahalleyi yok ettiğimiz için bizden sonraki nesiller sanal dünyada oynamaya çalışıyor. Hiçbir insan mahallesinde edindiği arkadaşlığı, dostluğu ve çevirdiği çemberin zevkini ömrü boyunca başka bir yerde bulamamıştır. Hele hele, ruhsuz sanal dünyada asla bulamayacaktır!

Evet, büyük şehirlerde mahalleyi kaybettik!

Sevgiyle kalınız…

Yazarın Diğer Yazıları