Yunus Türkoğlu

Mahalle Kültürü

Yunus Türkoğlu

Geçen "Erek Dağı" adlı yazımızda Van'ın emsalsiz ve tadına doyulmaz güzelliklerini anlatmaya çalışmıştık. Bu yazımızda nasip olursa, Van insanının samimiyetini, Van'ın kültürel zenginliğini komşuluk münasebetleriyle iç içe ele alarak İnşallah anlatmaya gayret edeceğim. Bana göre şirin memleketimizin çok zengin, çok çeşitli ve çok emsalsiz bir kültür yapısı var. Bu kültürün temelinde aile ve komşuluk ilişkileri çok büyük bir paya sahiptir. Mesela kırk yıl beraber aynı mahallede yaşadığımız, komşuluk yaptığımız insanlarla kardeşlikten öte bir dostluğumuz vardı, bu süre zarfında en ufak bir olumsuzluk veya tatsızlık yaşamadık veya ben hatırlamıyorum. Komşularımız çok candan, samimi alçak gönüllü, mütevazi bir o kadar da iyi insanlardı. Bazen düşünüyorum bizler darılmayı, dedikoduyu, kavgayı, ağız dalaşını, kıskançlığı, cimriliği, kibri vb. olumsuzlukları herhalde bilmiyorduk. Bu insanlar nasıl insanlardı? Tek kelimeyle mükemmeldiler. Özelde mahallem olan Mercimek Mahallesi'ni ve komşuluk münasebetlerini anlatacağım ama genelde bu tam bir Van kültürüdür, bu tam bir memleket kültürüdür. 

Akrabaları her gün görmeyebiliriz ama komşuları günün büyük bir bölümünde görürüz ve hep beraberiz. Sabah kahvesi beraber içilir, öğlenden sonra bahçelerde semaverler beraberce yakılır kırtlama çaylar içilirdi. Genellikle akşam yapılan yemeklerden komşulara gönderilirdi. Erişte, su erişteleri beraberce yapılır beraberce kesilir,şiritlerde kurutulur ve toplanırdı.Çok kar yağdığı zamanlarda bir kişi mecrefeyle karları aşağıya atamayınca  biri birimizle yardımlaşarak damları süpürürdük.Taziye evine üç gün süresince komşular tarafından yemekler götürülürdü.Annelerimiz haftada,on günde bir Rekor ile Özvan'a alışverişe gitmezlerse eksiklik hissederlerdi.Buralardan alınan malzemelerle etaminler,kaneviçeler,elbiseler,oyalar,danteller,örgüler yapar ,ortaklaşa örnekler alınır verilirdi… Yazın komşular biri birlerine meyve ve sebze gönderirlerdi. Özellikle akrabalar arasında uzun kış gecelerinde hedikler pişirilir, çedene ve kavurga yapılır, sobanın üstünde çaylar demlenir, kuru erikler, cevizler eşliğinde koyu sohbetlerle çaylar içilirdi. Yazdan bodruma bırakılan elmalar, armutlar çıkarılır hediğin üzerine yenirdi...     

Mahallemizi kısaca bir tanıtayım ondan sonra kaldığımız yerden devam ederiz.                                                                                                                                                Mahallemiz; Kışla Caddesinin altında merkeze yakın,Tunca Uras İlkokulu,Hacı Hüsnü Camii ile 2 nolu Sağlık Ocağının olduğu,çok renkli insanların yaşadığı,her tarafı bağlar,bahçeler,tarlalar ve çevirmelerle  kaplı ve tam ortasından kanal suyu akan sıradan bir Van mahallesi.Eskiden Mercimek diye bilinen şimdiki ismi ile Cevdet Paşa Mahallesindeyiz.Eskiyi anlattığımız için tabi ki mahallemizin eski ismi olan "Mercimek" ismini kullanmaya çalışacağım..Bizler mahallenin merkezindeyiz yani üç yol ağzındayız.Burada bakkalımız idris ağabeyin dükkanı,Mazhar Hoca,Ahmet Toprak,Hadi Dede,Salih İl,Peynirci Abdullah Çakır ve bizler vardık.

Şimdi mahallemize ait kültürel zenginlikleri tanımaya çalışalım.

Toprak kanallardan sular akar, enine boyuna Van insanı gibi enine boyuna kavak ağaçları yetişirdi ve her taraftan görülürlerdi. Bu arkların kenarlarında "boğa yaprağı" dediğimiz bitkiler yetişirdi,bunları annelerimiz vücudun herhangi bir tarafında çıban çıkarsa bunu akşamdan üzerine bağlar sabaha Allah'ın izniyle çıbandan eser kalmazdı.

Mahallemizin etrafındaki tarlalar da ise evelikler, çatlankuşlar,  kazayakları, yemilikler,beniceler,kuş pepesi ile çok çeşitli çiçekler ve bitkiler olurdu.Evelikler ayran aşı ve ekşili'ye konurdu, çatlankuşu limonlayıp ve tuzlayıp yemeklerin yanında yeşillik olarak yenirdi,kazayağı hem ayranaşı'na hem de  şile'de kullanılırdı.Bizler bu tarlalarda yemilik toplar yerdik,kızlar ise papatyalarla taç ve ya kolyeler yapar başlarına ve boyunlarına asarlardı.Hele birde uç uç veya uğur böcekleri vardı ya muhteşem güzellikleriyle gelir ellerimizin,parmaklarımızın üzerine konar bizi tarifsiz mutluluklara saldıktan sonra başlardık, hepinizin bildiği;Uç uç  cennet kuşum…diye devam eden tekerlemeyi söylemeye…Bu tarlalarda ise kışın yarım metre karların üstünde arkadaşlarımızla top oynardık.Ayaklarımız buz gibi olur, ayakkabılarımızın içi su dolar ama biz oyundan vazgeçmezdik.Eve gelirdik dizlere kadar pantolonun paçaları buz tutardı,Rahmetli annem"- Oğlum sizde it canı var herhalde ,bu zemheride top mu oynanır?" derdi,yok anam bizde futbol aşkı var derdim,gülerdik.  

Futbol sahamız bazen kapanırdı bir iki gün top oynayamazdık nasıl mı? Anlatayım…

Yeni bir ev yapılacaksa bunun için köyden özel toprak getirilir veya tümsek yerler tıraşlanır hamur kıvamında  çamur yapılırdı.Ev sahibi bizzat kendisi yada evi yapacak usta  olabilir, daha çok tam ve yarım olmak üzere ikisi bir arada olan kerpiç kalıbını alır ve bizim oyun alanımızda başlarlardı günlerce kerpiç kesmeye,kesme işi bittikten sonra havanın durumuna göre birkaç gün kurumasını beklerdik.Kuruduktan sonra sahanın kenarına üçgen prizma şeklinde dizilir tavını alıncaya kadar bekletilir bu arada evin temeli bitirilirmiş olurdu, sonra el arabası veya  teskere ile çok uzak olmayan inşaat sahasına taşınırdı,bizler de artık oyun oynamaya başlardık .

Duvarlar örülür ,döşemeler atılır peşinden mertekler ile kamış bırakılıp üstüne püşürük döşenir bu esnada şoratanlar iyice hetıllere çakılırdı.Şoratan Van kültüründe önemlidir çünkü bu isim Rahmetli Şoratan Salih Ağabeyimize bile lakap olmuştu.Bunlar ilk zamanlar ahşaptan yapılırlardı pek kullanışlı olmadıkları gerekçesiyle sonradan saç olanları üretildi.Bunlara bağlı olarak son işlem damın sıvanmasıydı.Bunun için bol samanlı çamur yapılır bir iki gün dinlendirilir,sonra tekneler yardımıyla tahta merdivenlerden dama taşınır sıvama işi yapılırdı,İki katlı evlere ise  genellikle yanında ya tek katlı ev yada tandır evi olurdu,birinci merdivenle alçak olan dama sonrada ikinci merdivenle bir üst kata kadar tekne ile çamur çıkarılırdı ,işte evimiz.O günler gerçekten çok güzel  günlerdi,Anne baba ile diğer büyüklerimiz yanımızdaydı,hem onların sıcaklığı hem de taş,ahşap ve toprağın sıcaklığı bizleri ısıtmaya yeterdi,artardı bile. Toprak evlerimiz yazın serin kışın ise sıcak olurdu. Bir de bu kerpiç evlerde duvarlar kireçlendi mi uzun süre uyumaya doyamazdınız

 Biz, kalıp gibi nefis camuş yoğurdu, kışlık elma ile cevizi birlikte, gedeledeki pekmezi karın üzerine döküp ve tadına doyamadığımız içli çörekleri yiyerek büyüdük…

 Biz güzün tayaların etrafında koşup oynayarak , dıngılapiştoda keyifle sallanarak ,bilye oynamaktan elleri çatar, çatar çatlayarak , fırfıramızı vınlatarak,kızağın üzerinde pantolonlar eskiterek büyüdük. 

 Biz, papatya kokulu tarlalarda uzun hava ve hoyratlar söyleyerek , Edremit'te sahilden yoruluncaya kadar kulaç atıp da açılarak,Ömer Hoca'dan dinlediğimiz hİcaz makamındaki ezanlarla,Eski  Büyük Camii'nde Zeki Hoca'dan okuduğumuz Kuran dersleriyle büyüdük.

Biz bu memleketin suyuyla, havasıyla, güzel insanlarıyla, örfü, adeti ve ahlakıyla büyüdük.

Mayıs ayındayız, Sıddıka ablam"- haydi Yunus sende bizimle gel, Naciye Halaların bahçeye gidiyoruz dedi!"Mahallenin tüm ablalarıyla beraber karşı çaprazımızda olan komşularımızın iki katlı, solunda kamyon garajı sağında ise tek katlı evlerinin önündeyiz. Üstünde parmaklıklar olan çift kanatlı kapıdan giriyoruz.Burası Behçet-Ayla Yaşar ile evin halası,hep cennet hatunu olasın dediğim Naciye Yaşar'ların evi . Mahallemizdeki Hacı Hüsnü Cami'sini yaptıran kardeşlerden biridir, Allah razı olsun

Salonda yukarı doğru çıkan ahşap merdivenlerden Haladan izin alarak Hamiyet abla ile Nimet abla arada bir bu klasik odaya çıkıp cızırtılı sesiyle taş plaktan gramofon dinlerlerdi. Salondan geçtik dört tarafı duvarlarla çevrili avluya çıkıyoruz, karşımızdaki çeşmenin yanındaki kapıyı gıcırtıyla açıp bahçeye çıkıyoruz. Sol taraftaki sarı, beyaz ve pembe kişmiri güllerin kokusu ruhumuzu okşayıp,armut,elma,vişne,iğde çiçekleri bembeyaz görüntüsüyle içimizi ferahlatıyor.Karşımızda duran leylak ağacının altındaki divana oturan ablalar içi su dolu kovayı ortaya bıraktılar ve beni yanlarına oturttular, başladılar maniler okumaya,mani bitince ben kovadan yüzük çekiyorum.çok güzel maniler eşliğinde iyi gidiyoruz fakat ben elimi soğuk suya daldır çıkar derken elim donuyor,abla hadi bitmedi mi diye soruyorum?az kaldı az kaldı diye epeyce devam ettik.Şimdi düşünüyorum kolumun romatizma olmadığına şükrediyorum.Bir iki yıl sonra bende büyüdüm zaten bu kültürde unutulduuu gitti.

"Van dört dağ içinde,

Suyu bardak içinde,

Hak VAN'ı saklasın, 

Bir sevdiğim var içinde…."

Mahalle kültürünü daha doğrusu Van kültürünün çok cüzi bir kısmını anlatmaya çalıştım, unutulmaya yüz tutmuş birkaç güzelliği hatırlatabildimse ne mutlu, ölenlere Rabbim Rahmet etsin, kalanlara sağlık ve afiyet dilİyorum.

Dostça kalın, sevgiyle kalın.

Yazarın Diğer Yazıları